Kör karanlık geceler yetmezmiş gibi, gözlerimdeki yaşlar da birikince büsbütün göremez oldum burnumun ucunu... Yazmak geliyor içimden, ama meçhul birşeyler yazasım var. Kendimi anlatmaya çalışmaktan, ruhuma cümleler bulmaya çalışmaktan da yorgun düşmüş gönlüm... Belki de diyorum, cümleler küsmüştür bana.. Ya da ben cümleleri sevemez oldum.. Yazıverecek olsam, keder akar oldu içlerinden..
Küstüm.. Yoo sana değil.. Kendime küstüm.. Beni ben yapan herşeye küstüm.. Küsmelerim kimsenin umrunda olmayınca ben yine kendime küstüm... Önce satırları terk ettim, kalemi, kağıdı, sonra sevgileri, dostlukları terk ettim... Gülmelere de küstüm, ama küsmek olsa sadece, barışırız derdim, ben gülmelere kızar oldum... Göz yaşlarımı silmeyi beceremezken gülmek de neymiş? Herşeyi terk etmişken gülmek yanıma mı kalırmış? Dört nala gider gibi, hızlı kaçtım hayattan.. Birileri kulağıma umut cümleleri fısıldıyor, benimse beynimde avazı çıktığı kadar bağıran soru işaretleri... Duyamıyorum kimselerin cümlelerini, sevgilerini... Kaç bakalım diyorum kendime, nereye kadar bu kaçış? Bir duvara daha toslarım, en fazla; gittiğim yere kadar giderim... Sonra? Sonrası yine yokuş aşağı hızlı bir koşuş.. Böyle bir kısır döngü oluverdi hayat... Daha dur bakalım erken bu cümlelri kurmak için, boyumu aşan feryatlar mı yoksa bunlar?.. Hayır,feryat da değil. Diyorum ya, bilinmezlikleri yazıyorum...Herşey faraza, tahayyül, boş... Bilinmezlikler içinde bir bilinen çıkar belki de?
Hadi başka bi kapıyı çal gönlüm...Bbaşka bir varsayıma daya yaptıklarını.. Umut.. Zorla yapışıyorum umuduma, kulağıma fısıldayanları duyabildikçe... Ben tutunsam kaç yazar ki? O beni çoktan unutmuş.. Zaten hani derler ya, neye sıkı tutunursan, ilk o gider elinden... Peki umudum gittiyse nasıl yaşıyorum?.. Bu gece uzun olcak yine.. Sorular peşpeşe... Yaşıyor muyum, yoksa yaşamak mı beni bırakmıyor? Hani can bedenden çıkınca ölürdü insan? Ben hala yaşıyorum... Canım çıktı diyorum, ama bak, aynaya bakınca görüyorum kendimi...
Koş ruhum, kaç bu sorulardan da.. Yeis bu kuytu köşelerde, bu zifirî geclerde daha da yapışır yakana... Koş ki, kurtar kendini... Koş Rabb’ine.. Ona koşarsan kanatlanıverir gibi belki uçuverirsin güzel alemlere... Umut bahçelerinde misk kokuları çalınır burnuna... Hani hatırlasana O’na gidişlerini... O ne zaman boş çevirdi seni yanından? Hep huzurunda bulmadın mı yaralarına merhem... Rahmetiyle öpmedi mi alnından? Avuçların karıncalanana kadar dua etmek, ondan eşsiz gelmedi mi sana?..
Hadi az kaldı çıkışa... Bütün kapıları açtı sana yine Rabb’in... Bak yine çağırıyor seni yanına ki böyle patlarcasına sıkılıyorsun.. Ne kör, ne anlamaz bir varlıksın.. O çağırdıkça duyamadın, kulağına umut cümleleri fısıldayan insanlar gönderdi, sen kendini dinledin... Herşeyi terk ettirdi gönlüne, sen mutsuz oldun... Sana O yeterdi halbukii... Sen duyamadın.. Şimdi böyle daraldıysan, duyamadıklarına say... Ama bak, O yine sana açtı yollarını... Koş... Dur, koşma!.. Uç... Kanatlarına farkedilmenin mutluluğunu al.. Uç!.. Kanatların dile gelsin, ilahilerini dinlesin âlem: “Benim, herşeye gücü yeten Rabb’im var...”