“Ben”in “biz” olması için

Hüseyin KARA

“Ben”, yani birey yalnız kaldıkça, kendi alışkanlıklarına, tutkularına, komplekslerine kapıldıkça, gücünü birileriyle birleştirmedikçe, büyük bir oluşuma katılamaz ya da büyük bir havuzu kazanamaz.

Yazımızın burasında, Asrın Adamı Bediüzzaman’ın, “Evet, bahtiyar odur ki, Kevser-i Kur’anîden süzülen tatlı, büyük bir havuzu kazanmak için, bir buz parçası nevindeki şahsiyetini ve enaniyetini o havuz içine atıp eritendir”(1)  sosyal hayatta birlik bilincini en güzel bir şekilde özetleyen -haşiyedeki- sözünü hatırlamamak mümkün değil.

Bu havuz hiç şüphesiz, Kur’an’ın çağımızdaki yansıması olan Risale-i Nur ölçülerinin oluşturduğu koca havuzdur. Bu havuzun Kevser gibi suyu vardır. Suyundan içmek ya da bu koca havuza sahip olmak, dünyanın bir imtihan yeri olması noktasında, günümüzde yaşayan her insanın, özellikle tevhide inananın en büyük amacıdır.

Bu havuza erişmek için özellikle iki grup insan gayret etmek durumundadır: Biri Risale-i Nur’a gönül verenler ve diğeri şimdilik bu dairenin dışında olanlar.(2)  Risale-i Nur’u okuyanların bu havuza sahip olması için diğerlerinden ancak bir adım ileride olabilirler. Yoksa gerçek “ben” i elde etmeleri ve korumaları açısından diğerlerinden çok avantajlı sayılmazlar. Onların da bir dizi çalışmaya, didinmeye, ter dökmeye ve duygu eğimine ihtiyaçları vardır. Yalancı “ben” dediğimiz “ego”ları daha bir kendini gizler bunlarda. “Ego”larının farkına varmazlarsa, hangi faaliyetin içinde bulunurlarsa bulunsunlar, hangi makamı işgal ederlerse etsinler, korkulur ki havuzdan kana kana su içmeleri nasip olmaz.

Bediüzzaman da Kevser-i Kur’anîden süzülen bu büyük havuza sahip olmak için, buz parçası türünden olan şahsiyeti, yani enaniyeti, yani egoyu erimeye hazır hale getirme şartını koşuyor. Kalınlaşmış “enaniyet”, tutkular, şartlanmalar ve komplekslerle örülmüş ya da sarmalanmış “ego” bu büyük havuzun Kevserinden içemeyeceği gibi, tabiatına aykırı bir şekilde havuzda da yabancı nesne oluşturmuş olur.

Büyük bir Kevser havuzuna benzeyen “birlik bilinci” ya da “biz/nahnu” şahs-i manevîsine ait olmak için, insan olarak gerçek “ben”i elde etmenin yollarını aramak, her an yolumuzu saptıran “ego”nun farkına varmak, belki de yapacaklarımızın başında gelir. “Ben neyim?” diye kendimize soru sorarak, Yaratıcımızın karşısında ne denli zayıf, çaresiz ve zavallı bir konumda olduğumuzun bilincine varabiliriz. Nerede ve nasıl olursak olalım, yolumuzun üzerindeki engelleri, ancak bu bilinçten sonra aşmak için çareleri bulabiliriz.

Kevser-i Kur’anîden süzülen tatlı, büyük bir havuzu kazanmak için gerçek “ben”in önünde, Bediüzzaman’ın “ene ve enaniyetin eşkal-i habisesi”(3)  olarak nitelediği engeller var. Bu engellerden sıyrıldıkça “ben”, “ego” olmaktan kurtulur; gerçek özgürlüğünü yaşar. İşte o zaman “biz” olmaya hazır olur, Kevser havuzundan su içmeyi hak eder. Özetle başlıca olanları şunlar:

1-Nefsin, egonun en hoşlandığı şey olan yalnız kendini düşünme ve ön planda tutma olarak tezahür eden bencillik,
2-Yalnızca kendisi için kaygılanmak, dünya yıkılsa umurunda değil türünden başkası için kaygı duymamak anlamında başkalarına karşı olan ilgisizlik, kayıtsızlık,
3-Egonun vazgeçilmez tavrı olan gurur, büyüklenme,
4-Egonun kendini haklı ve güçlü gösterme yollarından biri de, doğruyu görse de aldırış etmeyen ve körü körüne direnme olan inat,
5-En büyük bir ruh hastalığı olan ve “şirk-i hafi” diye tabir edilen riyakârlığa ve kendini beğendirmeye sebep olan benliği (enaniyeti) okşamak ve nefs-i emmareye makam vermek. 

İnsanın bu beş olumsuz tavrı, yalancı benliğin, yani “ego”nun oluştuğu hal ve ortamlardır. Bunların insana yansımaları o denli çoktur ki, “ego”larından kurtulamayanlar, bu değişik hallerini savunmaya bile geçerler. Savunma mekanizmaları, “ego”nun en çok sığındığı çarelerdir. Hiç olmazsa insan, bu beş olumsuz halden birinin ya da birden fazlasının kendisinde olup olmadığını kontrol etmelidir. İç sorgulama denilen nefis muhasebesi de budur.

Bu büyük havuzu kazanmanın yolu, aslında İhlâs Risalesindeki kuralların bütünüdür. On beş günde bir okunmasının tavsiye edilmesi boşuna değil. Okunmaktan öte yaşanması gereken kurallar bütünüdür. İhlâs risalesi, bir duygu eğitimi formatında özümsenmelidir.

DİPNOTLAR:
1-Said Nursî, Bediüzzaman (2005),  Lem’alar s:401, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul.
2-Said Nursî, Bediüzzaman (2007),  Kastamonu Lahikası s: 163, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul.
3-Said Nursî, Bediüzzaman (2007),  Sünuhat s: 95, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.