Değerli dostlar! Peygamberimiz (a.s.m.) “Namaz, mü’minin miracı, yani ilâhî huzura yükselmesidir”[1] der. İlahi huzura vardığımız beş vakitten ikincisi öğle namazıdır. Öğle namazını ilk kılanda Hz. İbrahim (a.s.) dir. “Zevalden sonra dört rekâtlık öğle namazını ilk defa İbrahim (a.s.) oğlunu kesmekle emr olunduğunda kılmıştı. Birinci rekâtı oğlunun üzüntüsünün gitmesine şükür için, ikinci rekâtı oğlunun yerine koç gönderilmesine şükür için, üçüncü rekâtı Allah-ü Teâlâ’nın “ked sadekter-rü’ya (rüyanda sadık çıktın”[2] hitabına mazhar olduğu zaman, dördüncü rekâtı çocuğunun sabretmesi için kılmıştır.”[3]
Öğle namazının vaktinin nasıl mühim inkılâpların başı olduğu hususunda Risale-i Nur’da şu ifadeler geçmektedir: “Zuhr zamanı ise, yaz mevsiminin ortasına, hem gençlik kemaline, hem ömr-ü dünyadaki hilkat-i insan devrine benzer ve işaret eder ve onlardaki tecelliyât-ı rahmeti ve füyuzât-ı nimeti hatırlatır.”[4] Öğle namazının önemini ve öğle vaktinde namaz kılmaya ruhun ne kadar ihtiyaç duyduğunu da Bediüzzaman Said Nursi şu cümlelerle ifade eder: “Ve Zuhr zamanında-ki o zaman gündüzün kemali ve zevale meyli ve yevmî işlerin âvân-ı tekemmülü ve meşâğilin tazyikinden muvakkat bir istirahat zamanı ve fâni dünyanın bekasız ve ağır işlerin verdiği gaflet ve sersemlikten ruhun teneffüse ihtiyaç vakti ve in'âmât-ı İlâhiyenin tezahür ettiği bir andır-ruh-u beşer o tazyikten kurtulup, o gafletten sıyrılıp, o manasız ve bekasız şeylerden çıkıp, Kayyûm-u Baki olan Mün'im-i Hakikînin dergâhına gidip el bağlayarak, yekûn nimetlerine şükür ve hamd edip ve istiane etmek ve celâl ve azametine karşı rükû ile aczini izhar etmek ve kemal-i bîzevâline ve cemal-i bîmisâline karşı secde edip hayret ve muhabbet ve mahviyetini ilân etmek demek olan Zuhr namazını kılmak ne kadar güzel, ne kadar hoş, ne kadar lâzım ve münasip olduğunu anlamayan insan, insan değil.”[5]
Öğle namazı bazı âlimler tarafından Salâtı Vusta (orta namaz) olarak kabul edilmiştir. “Namazlara ve orta namaza devam edin. Allah'a saygı ve bağlılık içinde namaz kılın.”[6] Ayetinin tefsirinde Muhammed Hamdi Yazır şu bilgileri aktarır: “Öğle namazıdır. Bu da İbn Ömer, Zeyd, Üsame, Ebu Said, Aişe hazretlerinden ve bir rivayette İmam-ı Azam'dan rivayet edilmiştir. Zeyd b. Sabit (r.a.) şöyle rivayet etmiştir ki: "Hazreti Peygamber, öğle sıcağında namaz kılar, insanlar da kendilerini sıcaktan koruyacak barınaklarında bulunurlar, Cemaate gelmezlerdi. Resulullah, bu hususta söylendi. Cenab-ı Allah: 'orta namazı' ayetini indirdi ki maksat öğle namazıdır." Yine rivayet olunmuştur ki o zaman öğleyin Hz. Peygamberin arkasında ancak bir iki saf cemaat bulunurdu. Resulullah: "Vallahi şu namaza gelmeyen kavmin üzerlerine evlerini yakayım, diye gönlüme geldi” buyurmuş, bunun üzerine bu ayet inmiştir; bir de öğle namazı, Resulullah'ın ilk defa Cebrail'in imamlığı ile kıldığı ilk namazdır.”[7]
Öğle namazına önem kazandıran hususiyetlerden biride Kıblenin Mescid-i Aksa’dan, Mescid-il Haram’a bir öğle namazında çevrilmesidir. Bu konuda da şu bilgi verilmiştir: “Bera b. Âzib hazretlerinden rivayet olunuyor ki, Resul-i Ekrem Efendimiz Medine'ye gelmiş ve on altı ay "Beyt-i Makdis" tarafına namaz kılmış idi. Daha sonra namazda Kâbe’ye dönmesi emredildi. Bu Kıble'nin çevrilmesi olayı, Bedir Gazası'ndan iki ay önce Recep ayı içinde öğleyin güneşin zevalinden sonra meydana geldi. Resulullah, Beni Seleme mescidinde ashabı ile birlikte öğle namazını kılarken ayet geldi. Kılmakta olduğu öğle namazının ilk iki rek'atini Mescid-i Aksa, son iki rek'atini Mescid-i Haram tarafına kıldığı, hatta Peygamberimizin yer değiştirip Kıblenin değiştiğini bildirmesiyle erkeklerle kadınların da yer değiştirip birbirlerinin yerini aldıkları ve bundan dolayı o mescide "Mescidü'l-Kıbleteyn" adı verildiği dahi zikredilmiştir.”[8]
Peygamberimiz (a.s.m.) Öğle namazının sünnetlerine verdiği ehemmiyetten dolayı kıyamını uzun yapardı. Konu ile ilgili hadis şu şekildedir: “Kâbus (r.a.) babasından şöyle rivayet etti: Babam Hz. Aişe’ye birini göndererek: “Resulullah (s.a.v.) hangi namazı devamlı kılmayı çok isterdi?” Diye sordurdu. Hz. Aişe (r.a.): “Öğleden önce dört rekât sünnet kılardı, kıyamlarını uzatır, rükû ve secdelerini güzel yapardı” dedi.[9] Öğle Namazına ait sünnet namazlara dair hadis kitaplarında aktarılan bazı rivayetler şu şekildedir: “Öğle namazından evvel kılınan dört rekât sünnet, yatsı namazından sonra kılınan dört rekâtlı sünnet gibidir. Yatsı namazından sonra kılınan dört rekâtlı sünnet ise: Kadir Gecesinde kılınan dört rekâtlı sünnet kadar sevap kazanır.”[10] “Kim öğle namazından evvel dört rekât sünnet namazını kılarsa, o kimsenin amel defterine İsmail peygamberin soyundan bir köleyi azat etmiş kadar sevap kazanılmış olur.” “Kim öğle namazından evvel dört rekâtlık sünnet namazını kılarsa, Hz. Allah o kimsenin o gün içinde işlemiş olduğu ( küçük ) günahlarını affeyler.” “Kim kuşluk namazında ve öğleden evvel dört rekât sünnet namazı kılarsa, Hz. Allah o kimseye cennette bir köşk inşa eder.”[11] “Kim öğleden önce dört, öğleden sonra da dört rekât namaza devam ederse Allah, muhakkak onu ateşe haram kılar.” “Öğleden önce arada selâm vermeden kılınan dört rekât (sünnet) namazına gök kapıları (ardına kadar) açılır." “Peygamber (s.a.v.), zevalden sonra, öğleden önce dört rekât kılar ve şöyle buyururdu: "Bu, şüphesiz gök kapılarının açıldığı saattir Bu saatte, salih amelimin yukarıya yükselmesini isterim." "Öğleden önce ve zevalden sonra kılınan dört rekât var ya seherde kılınan emsalleri değerindedir. O saatte hiçbir şey yoktur ki Allah Teâlâ’yı tesbih etmesin." Ondan sonra şunu okudu: "Gölgeleri sağa sola vurarak, Allah'a boyun eğerek secde ederler.(Nahl, 16/48)” "Öğle namazından önce kılınan dört rekât (sünnet) dışında, gece namazına hiçbir şey (nafile) denk olamaz. O rekâtların gündüz namazına üstünlüğü, cemaatle kılınan namazın tek başına kılınan namaza olan üstünlüğü gibidir."[12] “Öğleden önce dört rekât namaz kılana Allah merhamet etsin.”[13] Enes demiştir ki: "(Ashab) Nafile ibadetlerden öğle namazından önce kılınan namaza gösterdikleri özen kadar hiçbir şeye özen göstermemişlerdir."[14]
Öğle vakti sıcaklığı özellikle yazın cehennem sıcaklığının galeyanı olarak ifade edilmiş ve hadiste şöyle dile getirilmiştir: "Sıcak iyice basıp şiddetlenince namazı havanın serinlemesine kadar geciktirin. Çünkü gerçekten sıcağın şiddeti, Cehennem'in sıcaklığının galeyanındandır."[15] Nitekim bir hadis-i şerifte her namaz vaktinde günah ateşinin söndürüldüğü şu sözlerle ifade edilmiştir: "İşlediğiniz günahın ateşiyle yandıkça yanarsınız. Sabah namazını kıldığınızda o ateşi söndürür. Sonra işlediğiniz günahların ateşiyle yandıkça yanarsınız. Öğle namazını kıldığınızda bu namaz o ateşi söndürür. Sonra işlediğiniz günahların ateşiyle yandıkça yanarsınız. İkindi namazını kıldığınızda bu namaz o ateşi söndürür. Sonra işlediğiniz günahların ateşiyle yandıkça yanarsınız. Akşam namazını kıldığınızda bu namaz o ateşi söndürür. Sonra işlediğiniz günahların ateşiyle yandıkça yanarsınız. Yatsı namazını kıldığınızda bu namaz o ateşi söndürür, günahlarınızı affettirir. Sonra uyursunuz, artık uyanıncaya kadar size günah yazılmaz.”[16]
Öğle vaktinde namaz kılmak sadece Peygamberimiz’e (s.a.v.) has olmayıp, diğer birçok peygamberin namaz kıldığı bir vakittir. Sevban (r.a.) anlatıyor: Resulullah (s.a.v.) günün yarısından sonra öğle namazının farzından önce namaz kılmayı tercih ederdi. Bunu gören Hz. Aişe (r.a.) Resulullah’a (s.a.v.): “Ya Resulullah! Görüyorum ki özellikle bu saatte namaz kılmayı tercih ediyorsun. (Bunun sebebi nedir?) diye sordu. Resulullah’ ta (s.a.v.): “O saatte gök kapıları açılır. Allah tebareke ve Teâlâ yaratıklarına rahmet nazarıyla bakar. Bu namaz Adem, Nuh, Hud, İbrahim, Musa ve İsa (a.s.) nın devamlı kıldıkları bir namazdır” buyurur.[17]
Başka bir yazıda buluşmak üzere Allah’a emanet olun.
[1] . Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, Çev: Mehmet Yazgan, Beyan Yayınları, İstanbul 2004, sh. 605
[2] . Saffat Suresi: 105
[3] . Ahmed Davudoğlu, Mevkufat Mülteka Tercümesi c. 1, Sağlam Yayınevi, İstanbul 1991, sh. 113
[4] . Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul 2007, sh. 73
[5] . A. g. e, sh. 75
[6] . Bakara: 238
[7] . M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili c. 2, Azim-Zaman, sh. 126
[8] . A. g. e, c. 1, sh. 436
[9] . İmam Hafız El-Münziri, Hadislerle İslam c. 1 (Tergib-Terhib), Çev: A. Muhtar Büyükçınar vd. , Huzur Yayınevi, İstanbul 2003, sh. 548
[10]. İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/718 (Darülkitap.com)
[11].İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir, Aydın Yayınevi: 1/742
[12] . Rudani, Cem’ul Fevaid c. 2, Çev: Naim Erdoğan, Ocak Yayıncılık, İstanbul 2005, sh. 485-486
[13] . Mansur Ali Nasıf El-Hüseyni, Tac Tercemesi ve Şerhi c. 1, Çev: Abdülvehhap Öztürk, Kahraman Yayınları, İstanbul 2012, sh. 316
[14] . İbn Hacer El-Askalani, Metalib’ul Aliye c. 1, Çev: Adem Yerinde, Ocak Yayıncılık, İstanbul 2006, sh. 256
[15] . Celal Yıldırım, Ahkam Hadisleri c. 2, Uysal Kitabevi, Konya 1987, sh. 537-538
[16] . İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/146 (Darülkitap.com)
[17] . İmam Hafız El-Münziri, Hadislerle İslam c. 1 (Tergib-Terhib), Çev: A. Muhtar Büyükçınar vd. , Huzur Yayınevi, İstanbul 2003, sh. 549