Besmelenin tevhid sırrı

Niyazi BEKİ

BESMELE ÇEKMEK, İLAHÎ KAYNAĞI REFERANS VERMEKTİR

Ramazan ayı bir yıllık hayatın parlak bir Besmelesi hükmündedir.

Kadir gecesi, Kur’an’ın ilk emri olan “Oku!” hitabının indiği ve Besmeleye dikkat çekildiği bir gece olması sebebiyle, Ramazan ayını taçlandıran bir Besmele mahiyetindedir.

Oruç tutmak, iman şuurunu pekiştiren kulluk adına çekilmiş bir Besmeledir.

İftar açmak, bütün nimetleri veren Allah’ın yegâne şükre layık bir mabud olduğuna işaret eden bir Besmeledir.

Sahura kalkmak, nimetlerin hakiki sahibinin izni olmadığı için gün boyu kemerbeste-i ubudiyet içinde olma adına bir hazırlık ilanı olan imsak emrini yansıtan bir Besmeledir.

Ramazan bayramı, bir yandan tevhid akidesini ilan eden, bir yandan da kulluk şuurunu perçinleyen bir Besmeledir.

Ramazan orucunun her yıl tekrarlanması ve kameri olması itibariyle bütün mevsimlere ve şemsi aylara uğraması, onları onurlandırma adına iman güneşi etrafında hâlelenen birer kulluk konağı, birer Besmele mahiyetindedir. Çünkü, insan ihtiyacına yönelik gerçekleşen her tekrar, bir tevhid ilanı, bir rahmet parıltısı, bir şefkat burhanı olduğundan, mükerrer birer Besmele hükmündedir.

“İnsan maddî hayatında; her anda havaya, her vakit suya, her zaman ve her gün gıdaya, her hafta ziyaya muhtaçtır. Bunların tekerrürü haddizâtında tekerrür olmayıp, ihtiyaçların tekerrürü içindir. Kezalik insan hayat-ı ruhiyesi cihetiyle Kur'anda zikredilen bütün nevilere muhtaçtır. Bazı nevilere her anda muhtaçtır. "Hüvallah" gibi. Çünki ruh bunun ile nefes alıyor. Bazı nevilere her vakit, bazılarına her zaman muhtaçtır. İşte hayat-ı kalbiyenin ihtiyaçlarına binaen Kur'an tekrarlar yapıyor. Meselâ: "Bismillah", hava-i nesîmî gibi kalbi ve ruhu tatmin ettiğinden kesret-i ihtiyaca binaen Kur'anda çok tekrar edilmiştir.” (Mesnevi-i Nuriye, 127-128)

İslam’da, bir değer ifade eden kıymetli her işin başında Besmelenin çekilmesi esastır.
“Yaratan Rabbinin adıyla oku.” (Alak, 96/1), “Allah adına kesilmeyen hayvanın etini yemeyin! Bu, Allah yolundan çıkmaktır, isyandır.” (Enam, 6/121) mealindeki ayetler ile “Bismillahirrahmanirrahîm ile başlamayan her değerli iş güdük/bereketsiz olmaya mahkumdur.” (Avnu’l-Mabud, Ebu Davud, “Hutbe, 22 “ şerhi; Kenzu’l-Ummal, h. No:2491) manasına gelen hadiste Besmelenin dindeki yerine ve o pek önemli konumuna vurgu yapılmaktadır.

Besmelenin bu önemi, onun Rahman ve Rahîm olan Allah’ın bir uluhiyet ve tevhit mührü, bir rububiyet ve takdis sikkesi, bir malikiyet ve rahimiyet imzası olmasındandır.

Bunun manası şudur:  Besmele çeken bir insan, Allah’ın insana lütfettiği maddî-manevî donanımları Allah namına kullanmış olduğu gibi, herhangi güzel bir işin, bir nimetin başında Besmele okumayan kimse bunların Allah’a aidiyetini göz ardı etmiş, kendisine verilen nimetleri gasp etmiş, Karun gibi “bunları kendi aklım, kendi zekâm, kendi becerimle kazandım”  demiş gibi olur ve Allah’ın malını kendi zimmetine geçirmeye kalkmış olur.

Mülkün tek sahibi olan Allah’ın lütfettiği mal-mülk gibi maddî servetleri ve akıl, zekâ, ilim, irfan, maharet gibi manevî servetleri –Besmele okumamak suretiyle-kendi tapusuna almaya kalkışan kimse açıkça bu ilahî nimetleri gasp etmiş ve temellük  suçunu işlenmiş olur.

“Allah’ı hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur.” (İsra, 17/44) mealindeki ayet gösteriyor ki, bütün varlıklar “Besmele” çekerek hareket ediyorlar. Çünkü Allah’a hamd etmek bütün nimetlerin O’na ait olduğunu ilan etmektir. Allah’ı tesbih etmek ise, nimet ve ihsanlarında asla ortağı bulunmadığını itiraf etmektir. Zaten, Besmelenin manasının özeti de budur. Besmele, bütün varlığın yegâne sahibinin Allah olduğuna ve zerrelerden/atomlardan yıldızlara; hiçbir şeyde ortağının bulunmadığına –sırr-ı Vahidiyet ve Ehadiyeti taşıyan-ilahî bir imzadır.

Evet; eğer bir tek adamın gelip bütün şehir ahalisini zorla bir yere sevk ettiğini ve yine zorlayarak işlerde çalıştırdığını görsen,  o adamın kendi namıyla, kendi kuvvetiyle hareket etmediğini, bilakis onun devlet namına hareket eden, padişah’ın kuvvetine dayanan bir memur/bir asker olduğunu elbette anlarsın.

Bunun gibi, küçücük tohumların ve çekirdeklerin, başlarında koca ağaçları taşıyor olması, dağ gibi yükleri kaldırıyor olması, elbette Cenâb-ı Hak namına hareket ettiklerini göstermektedir.  Demek her bir ağaç "Bismillâh" der; hazine-i rahmet meyvelerinden ellerini dolduruyor, bizlere tablacılık ediyor.

Keza, bedevî Arap çöllerinde seyahat eden bir adam, bir kabile reisinin ismini almadan ve onun himayesine girmeden ortada kol gezen eşkıyanın şerrinden kurtulması ve gereken ihtiyaçlarını rahatlıkla tedarik etmesi imkânsız gibidir. Her insanın bu dünya hayatındaki durumu da böyledir. Evet, şu dünya bir çöldür. İnsanın âcizliği ve fakirliği hadsizdir. Düşmanları ve ihtiyaçları nihayetsizdir. Kişinin arzularına ulaşmasını engelleyen maddi-manevi binlerce eşkıya manileri vardır. O halde aklı başında olan her insan şu sahrânın Mâlik-i Ebedîsi ve Hâkim-i Ezelîsinin ismini almak zorundadır ki, bütün kâinatın dilenciliğinden ve her olayın karşısında titremekten kurtulsun.

Bu gerçeklere rağmen,  ağacın, dallarına takılan elmanın asıl sahibi, çekirdeğin ise omuzlarında taşıdığı ağacın gerçek maliki olduğunu düşünmek, fikir bazında ciddi bir hatadır, nefsin ve şeytanın tuzağına düşmek ve dalalet eşkıyasına yem olmaktır.

Bu özelliği ve güzelliği sebebiyledir ki, BİSMİLLÂH her hayrın başıdır, İslâm’ın en parlak nişanıdır, bütün mevcudâtın hal diliyle sürekli yaptığı bir zikirdir, tükenmez bir kuvvet, bitmez bir berekettir. Öyle mübarek bir definedir ki, insanın nihayetsiz acizliğini ve fakirliğini, nihayetsiz kudrete, rahmete bağlayarak Kadîr-i Rahîmin dergâhında en makbul bir şefaatçi yapar. Her bir bostan "Bismillâh" der, İlahî kudret mutfağından bir kazan olur ki, çeşit, çeşit pek çok muhtelif leziz yemekler, içinde beraber pişiriliyor.

Her bir inek, deve, koyun, keçi gibi mübarek hayvanlar "Bismillâh" der, rahmet feyzinden bir süt çeşmesi olur. Bizlere Rahman ve Rahîm olan Rezzak-ı hakiki namına en latîf, en nazif, en temiz âb-ı hayat gibi bir gıdayı takdim ediyorlar. Her bir nebat ve ağaç ve otların ipek gibi yumuşak kök ve damarları "Bismillâh" der, sert olan taş ve toprağı deler geçer. "Allah namına, Rahmân namına" dediği için, her şey onun emrine amade olur. Evet, havada dalların yayılması ve meyve vermesi gibi, o sert taş ve topraktaki köklerin çok kolay bir şekilde serpilmesi ve yeraltında yemiş vermesi, hem şiddetli hararete karşı aylarca nazik, yeşil yaprakların yaş kalması, tabiat-perest materyalistlerin ağzına şiddetle tokat vurmaktadır.

Madem her şey mânen "Bismillâh" der; Allah namına, Allah'ın nimetlerini getirip bizlere veriyorlar. Biz dahi "Bismillâh" demeliyiz. Allah namına vermeliyiz, Allah namına almalıyız. Öyleyse, Allah namına vermeyen gafil insanlardan almamalıyız.

Bediüzzaman hazretlerinin de ifade ettiği gibi, Besmelenin rahmete bakan yönleri, şuhudî tefsir metodu çerçevesinde şöyle açıklanabilir: Mantık ilmindeki “burhan-ı innî” denilen ve eserden müessire geçmeyi ifade eden istidlal metoduna göre: kâinat çapında görülen varlıkların karşılıklı dayanışmaları, yardımlaşmaları, Allah’ın uluhiyetine; Yeryüzündeki canlılar aleminde görülen benzer rızıkların, lütufların bulunması, Rahman’ın rahmaniyetine; İnsanların fıtratında ve insanlık camiasında görülen ince şefkat tezahürleri ve keskin merhamet yansımaları, Rahim’in rahmetine şuhud derecesinde işaret etmektedir. Ve eserden müessire geçen bir delil-i innî olan bu kesin mantık delili, varlıkta bulunan bütün bu eserlerin o hakiki müessire/Allah’a ait olduğunu da göstermektedir.

Birer tablacı hükmünde olan insanlara bir fiyat verdiğimiz halde, asıl mal sahibi olan Allah’ın ihsanlarına karşı bir ücret ödememek elbette akl-ı selim ve bozulmamış vicdanlar tarafından hoş karşılanmaz.

Nimetlerin asıl sahibi olan Allah’ın, bizden o kıymetli nimetlere, mallara bedel istediği fiyat ise, sadece üç şeydir: Biri zikir, biri şükür, biri fikirdir.

Mesela: yemek yerken, başta "Bismillâh" zikirdir. Sonunda "Elhamdülillâh" şükürdür. Ortada, bu kıymetli sanat harikası olan nimetlerin Ehad ve Samed olan Rabbimizin kudret mucizesi ve rahmet hediyesi olduğunu düşünmek ve idrak etmek ise fikirdir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, kâinat kitabının gök ve yer sayfalarında görünen bütün nimet satırları, bütün sanat tabloları Allah’a aittir. Bunların telif hakkı olan Besmeleyi okumamak, müellifin adını Besmeleyle referans vermemek çok çirkin bir hırsızlıktır.

Çünkü, Besmele çekmek ilahî kaynağı referans vermektir; Besmele çekmemek ise İNTİHAL suçunu işlemek demektir. İntihalsiz bir hayat kitabına sahip olmak dileğiyle.

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.