Bey’at ve şûrâ nedir nasıl olur?

Bağdâdî (Dâiş'in lideri) gibi kendini ümmetin imamı ve halifesi ilan edenler bey'at kavramını ve uygulamasını saptırarak istismar ediyor

Bağdâdî (Dâiş'in lideri) gibi kendini ümmetin imamı ve halifesi ilan edenler bey'at kavramını ve uygulamasını saptırarak istismar ediyor, bütün müminlerin kendilerine bey'at etmeleri gerektiğini, bey'at etmeyenlerin kâfir veya fâsık olacağını, bey'ata zorlanacağını… duyuruyorlar.
 
Genel kabul görmüş kadim fıkhımıza göre:
 
Bey'at, usulüne uygun olarak halife (imam, emîru'l-mü'minîn, İslam devlet başkanı) seçildikten sonra ümmetin ona “yeminli olarak itaat sözü vermesidir”.
 
Şimdi bu cümleyi (hükmü) tahlil edelim:
 
“Usulüne uygun olarak seçilmek”.
 
Ümmetin bir şekilde belirlediği “ehlü'l-hal ve'l-akd”; yani ümmet adına üst karar mercii kimin halife olacağına karar verir. Bu karar serbest müzakere ile verilir ve ehliyet esas alınır. Ümmetin ahlak ve makama liyakat bakımından en uygun olanı belirlenir, ona önce bu heyet bey'at eder, sonra da çağın imkanlarına göre bütün ümmet bey'at ederler.
 
Yüksek karar merciinin aynı zamanda denetim ve azletemeye karar yetkisi de vardır.
 
Denetim liyakat ve başarının devam edip etmediği ile ilgilidir. Devlet başkanı istibdada yönelemez, tek başına, sırf kendi reyi ile karar veremez, anayasa mesabesinde olan kesin din hükümlerine aykırı davranamaz, bir şûrâ (danışma meclisi) bulundurmak ve işleri onlarla danışmalar yaparak yürütmek mecburiyetindedir. Danışmanlar dürüst, güzel ahlak sahibi, cesur, hakkı ve hakikati kendi menfaatinden üstün tutan, kendi alanında iyi yetişmiş kişilerden oluşacaktır.
 
Halife, bey'at şartı olan “şeriata uygun davranmak ve ehliyetin devamı” niteliklerini kaybederse veya ehline danışmayı terk eder, istibdada saparsa ümmet adına onu yüksek karar mercii görevden alır (hal'eder).
Bu noktada gelenekten iki nakil yapmak faydalı olacaktır:
 
Büyük bir tefsirin de müellifi olan İbn Atıyye:
 
Şûrâ, şeriatın temel kurallarından ve terki caiz olamayan hükümlerinden biridir. Alim ve dindar olan zevat ile danışmayı terk eden halifeyi azletmek farzdır. Bu konuda bir görüş ayrılığı yoktur. Allah Teâlâ Kitab'ında “işlerini danışma ile yönetenleri övmüştür.”
 
Mâlikî fukahasından Huveyzmendâd:
 
-İslam'da yöneticiler şu konularda istişare etmeye mecburdur:
 
-Dine ait olup bilmedikleri konularda alimlerle.
 
-Savaşa ait konularda komutanlarla.
 
-Toplumun ihtiyaçları hakkında halkın temsilcileriyle.
 
-Ülkenin ihtiyaç ve imarı konularında yüksek düzeyli memurlar ile. (Kaynak: Kurtubî, v.671/1272, Tefsir).
 
Bir başkanın, her dediğini onaylayan, gözünün üstünde kaşın var demekten korkan (veya yerinden ve menfaatinden mahrum olma korkusuyla susan), ehliyet ve liyakatı eksik olan kimseleri danışman olarak seçip sözde “danışma mecburiyetini” yerine getirmiş olması yeterli değildir. Bir erdemli cihad da, istibdada sapan ve yanlış işler yapan üst yöneticiye hakkı ve doğruyu söylemektir.
 
Dini bakımdan farz olan itaatin iki vazgeçilemez şartı emir ve kararın şeriata uygun olması, yöneticinin danışmayı terk edip istibdada sapmamasıdır.
 
 
Sorularla İslamiyet

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.

İslam Haberleri