Sağlıklı yaş almak ve sağlık problemlerini minimuma indirmek üzerine yapılan öneriler arasında spor yapmak, sağlıklı beslenmek ve düzenli uyku gibi birçok faktör var. Peki, beyin sağlığımızı korumak için ne yapmalıyız? Bir araştırmaya göre, karakteristik özelliklerimizin beyin sağlığı üzerinde oldukça önemli etkileri olduğu tespit edildi. Araştırma sonuçları, beyin sağlığımız için beslenme kadar davranışlarımıza da dikkat etmemiz gerektiğini salık veriyor.
“Ne ekersen onu biçersin…”
Olaylara verdiğimiz tepkiler, öfke, saldırganlık ve alınganlıktan besleniyorsa, bu duygular beyinde kaygıyı arttırdığı için psikolojik rahatsızlıkların yanında beyin sağlığımızı da etkileyebiliyor. Üstelik süreç demansa kadar ilerleyebiliyor.
Personality and Social Psychology isimli hakemli psikoloji dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, belli başlı kişilik özellikleri ilerleyen yaşlarda ‘hafif bilişsel bozuklukların’ ortaya çıkmasında etkili olabilir. Yapılan çalışma, üç temel kişilik özelliğin -vicdanlılık, dışa dönüklük ve nevrotiklik- kişiler üzerinde ilerleyen yaşlarda bilişsel gerilemeyi nasıl tetiklediğini inceliyor.
Karakteristik özellikler kişinin stresle mücadelesini etkiliyor. Araştırmaya göre, bu kişiler hayata endişeli, öfkeli ve güvensiz yaklaşıyorlar. Vicdan sahibi insanların ise yüksek düzeyde öz disipline sahip oldukları tespit edildi. Dışa dönük kişiler de yaşam konusunda hevesli ve sosyal olarak tanımlanıyor.
“İyi niyetli ve sosyal olmak kaygıyı azaltabilir.”
Araştırma sonuçlarını değerlendiren ve “Sosyal olmak, iyi niyetli ve açık yürekli olmak kaygıyı azaltabilir” diyen Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Psikiyatristi Doç. Dr. Mihriban Dalkıran Durmuş, kaygı ve endişenin hem beynimize hem de bedenimize zarar verdiğini söylüyor.
“Nevrotik karakterler daha kaygılı olmaya, endişeli olmaya yatkın kişilerdir. Duygusal dengesizliği olan kişiler de diyebiliriz. Yani hepimizde bir parça bunlar var. Bu paterni daha yüksek yaşayan kişiler için söylüyorum bunu: kaygı endişe hem beynimize hem bedenimize gerçekten zarar veriyor.
Çünkü bir sürü nöroinflamatuar süreçler dediğimiz, yani hücre değişiklikleri, beyinde hücre düzeyinde reseptör düzeyince olan değişikliklere yol açıyor. Kaygı ve endişeyle de stres, kortizol artıyor. Bu da beyin ve bedende harabiyete yol açıyor. Bir dolu hastalığa yatkınlık olabiliyor… Şeker hastalığı, tansiyon bunlar arasında en bilinenleri.”
Dışa dönük bir karaktere sahip olmak demanstan koruyabilir
Uzmanlar sosyal ilişkilerin, dışa dönük ve iyi niyetli bir karaktere sahip olmanın bizi demanstan koruduğunu söylüyor. Ancak uyumlu olmamak, çabuk etkilenmek, kişiler arası ilişkilere çok duyarlı olmak; yani psikolojideki adıyla nevrotik bir karaktere sahip olmak sosyal, etkin ve üretken olmamızı engelliyor. O zaman da demansa daha yatkın oluyoruz.
“Açık ve uyumlu olmak bizi toplum içerisinde daha sürdürülebilir yapar. Bilişsel bozukluk, yaşlılıkta ortaya çıkan bunama ve unutkanlıktan bir önceki basamak aslında. Demans dediğimiz Alzheimer olarak daha çok bilinen.”
Bu rahatsızlıkların yaşanan olumsuzlukları zihinde daha da büyüterek yıpranmadan kaynaklı olarak yaşadığımızı söyleyen Durmuş, bu işin formülünü şöyle anlatıyor:
“Bir mizacımız, karakterimiz var. Evet, bazı şeyler doğuştan getirdiğimiz özelliklerdir ve bunları değiştiremeyiz. Ama davranışlarımızı değiştirebiliriz. Düşüncemizi, itkimizi yani içgüdümüzü değiştirmemiz çok zordur. Ama davranışlarımızı bilinçli olarak değiştiririz. Bunun bize iyi gelmediğini bildiğimizde ve değiştirmeliyiz de zaten.
Hem diğer insanlar hem kendimiz için yapılacak şeyler daha sosyal olmak, daha iyi niyetli, açık yürekli olmak gerek. Çok keskin sınırların olması kişiye kötü gelebilir. Esneyebilen bir insan olmayı hedeflemeliyiz aslında… Ve eğer ciddi sorunumuz varsa da tabii bir psikoterapi sürecine girmek, bir uzmandan destek almakta fayda var.”
trthaber