Bir hikmet ehli şöyle der: “Haset insanı avare eden bir ihtirastır. Evde tutacağına diyar diyar gezdirir.”
İlk günah haset ve kıskançlıktır denir.
Cennette başladığı ifade edilir.
İblis’in, Adem’e hasedi.
Kabil ve Habil'in günlerinden bu yana… Kıyamete dek…
Kıskançlık özünde bencil ve kötü niyetli bir duygudur.
İnsanlara yöneliktir ve haset edenin arzu ettiği şeye sahip olan kişiye karşı düşmanlığı, ona zarar verme arzusunu ima eder.
Bencil açgözlülük ve düşmanlığa dayanmaktadır. Kıskançlık nesnesine ve bundan rahatsızlığa kıyasla aşağılığının bilinci de vardır.
Retorikte Aristoteles, kıskançlığı başkalarının mutluluğunun neden olduğu acı olarak tanımladı. R. Descartes ve B. Spinoza (1932), kıskançlığı insanı içeriden yok eden bir nefret türü olarak değerlendirmiş ve F. La Rochefoucauld (1971) kıskançlığın nefretten bile daha uzlaşmaz olduğunu belirtmiştir.
Kıskançlık ve haset hem gelişme ve hedeflere ulaşma için bir teşvik hem de depresyon, saldırganlık ve çatışmaların nedeni olabilir.
Bu psikolojik açıdan nasıl bir duygudur?
Kendini nasıl gösterir, neden oluşur, neden tehlikelidir ve bununla nasıl başa çıkılır?
Kıskançlık, özellikle en parlak tezahürlerinde, sahiplenmenin tipik bir işaretidir. Kıskandığımızda, bir başkasına kendi mülkümüz gibi davranırız.
Eğer iki arkadaşın uzun süreli ve güçlü dostluğu bir başkası tarafından tehdit ediliyorsa, bunun nedeni birinin diğeriyle daha yakın ve gizli iletişim kurmasıysa, o zaman muhtemelen kıskançlık söz konusudur, çünkü konu kıskançlıktan korkuyordur.
Sahip olduklarını (sempati, şefkat, dostluk) kaybetmek. Ancak aynı arkadaşın belirli çevrelerde otorite sahibi bir kişiyle yakın ilişkisi varsa, bu durumda konusu bu kişiyle arkadaşlık ve bundan kaynaklanan “hoş” sonuçlar (maaş artışı, maaş artışı, kariyer vb.), Kıskanç bir kişinin satın almayı hayal ettiği şey budur.
Etik Sözlüğü'nde (1970, 1983) kıskançlık, “bir başkasının başarısına, zenginliğine veya popülerliğine, ayrıca onun eylem ve duygularındaki bağımsızlığına karşı duyulan düşmanca bir duygu” olarak değerlendirilmektedir. Kıskançlık, özünde, kişinin her şeyin -başarıların, liyakatlerin, diğer insanların mizaçlarının- bölünmeden yalnızca kendisine ait olmasını sağlama arzusu olarak tanımlanmaktadır” (1970, s. 262). Açıkçası, bu tanımlama kıskançlıktan çok haset için daha uygundur, ancak gerçek şu ki kıskançlığa haset de eşlik edebilir ve bu, haset ile kıskançlık arasında ayrım yapmayı zorlaştıran durumlardan biridir. Spinoza'nın "sevilen bir nesneye duyulan nefretin kıskançlıkla birleşmesi halinde kıskançlık olarak adlandırıldığını" yazması tesadüf değildir (2004, s. 51).
La Rochefoucauld, kıskançlığı, sahip olduğumuz ancak kaybetmekten korktuğumuz bir şeyi koruduğu için çoğu zaman haklı ve makul olan bir tutum olarak değerlendirerek kıskançlık ve kıskançlığı ayırdı; kıskançlık ise başkalarının refahının dayanılmaz olduğu bir çılgınlıktır.
Kıskançlıkla karşılaştırıldığında Hasetçilik, Webster'ın sözlüğünde sadakatsizlik veya rekabet korkusu olarak tanımlanıyor, ancak aynı zamanda "kıskanç" kelimesinin "Hasetçi" anlamında da kullanılabileceğinden bahsediyor.
Aynı zamanda kıskançlık ve hasedin pek çok ortak noktası olmasına rağmen tamamen farklı duygular olduğunu da söylüyor.
Kıskançlık, sonsuz derecede daha fazla öfke ve tutku içermesi ve buna ek olarak daha az kısıtlama içermesi bakımından hasetten farklıdır.
Kıskançlık, kişinin hakkı olarak neyin kendisine ait olması gerektiği konusundaki düşüncesinden kaynaklanır; bu, haset durumunda olduğu gibi, saf haliyle bir aşağılık duygusu değildir.
Zehirli kokteylin başlangıcı açgözlülüktür.
Açgözlülük bize her zaman kıskançlığı gümüş tepside sunar.
Kıskançlığın hiçbir potansiyeli yoktur; bu sadece kişinin kendisini başkalarıyla sonsuz bir şekilde karşılaştırması ve kendini haklı çıkarmak için verdiği içsel bir mücadeledir. Belki de güdüsel sonuçsuz döngü.
Kıskançlık ve haset, kendimizi onaylama ihtiyacımızı ve güce olan ihtiyacımızı yansıtır.
Çoğu zaman, kıskanç saldırganlığın nedeni acıdır ve kişinin çok genişleyen veya çok daralmış sınırlarını koruma çabasıdır.
Haset ve kıskançlık, insanlarda çeşitli durumlarda ortaya çıkabilen duygusal durumlardır. Bunlar yaygın ve doğal insani tepkilerdir ancak bu duygular kontrolden çıktığında yaşamda ciddi sorunlara yol açabiliyor.
Kıskançlık, kişinin kendisinde olmayan bir şeye başkalarında sahip olduğunu hissettiğinde ortaya çıkan bir duygudur.
Hafif kıskançlıktan takıntılı düşüncelere ve kıskançlığa neden olan şeyi ortadan kaldırma arzularına kadar çeşitli biçimlerde kendini gösterebilir.
Öfke, hayal kırıklığı ve düşük özgüven gibi olumsuz duygusal durumlara yol açabilir. Ayrıca özellikle kıskanç kişinin saldırgan davranışlar sergilemeye başlaması ilişkilerde çatışmalara neden olabilmektedir.
Bir yandan kıskançlık ve haset ikilisi, kişinin kendi hedeflerine ulaşması ve daha iyi bir yaşam için çabalaması için motivasyon görevi görebilir.
Başka birinin başarısını veya başarısını kıskanmak, kendi gelişiminiz için içsel güç ve ilham hissetmenize yardımcı olabilir.
Ayrıca, eksik olduğunuz veya arzuladığınız şeylere dikkat çekerek isteklerinizi ve ihtiyaçlarınızı daha iyi anlamanıza yardımcı olabilir.
Öte yandan psikologlar bu duyguyu çok yoğun yaşamanın olumsuz sonuçlara yol açabileceği konusunda uyarıyor. Kişinin konumundan memnun olmamasına, diğer insanlarla anlamsız karşılaştırmalara ve düşük özgüvene yol açabilir. Bu nedenle, kendinizi olumsuz duygulara kaptırmak yerine, bu duyguyu bir motivasyon kaynağı olarak kullanmayı öğrenmek önemlidir.
Psikolojide kıskançlığın iki ana türü arasında ayrım yapmak gelenekseldir: "Beyaz" ve "siyah."
"Beyaz" kıskançlık
“Beyaz” kıskançlık psikolojide nadiren bulunan bir kavramdır. Psikologlar bunun var olmadığını düşünüyor ancak yine de bazen çeşitli bağlamlarda tartışılıyor. İçinde hayranlık ve taklit unsuru bulunmasıyla alışılagelmiş olandan farklıdır.
Beyaz kıskançlığı yaşadığınızda, başka bir kişinin başarılarına veya niteliklerine hayranlık duyabilirsiniz. Siz de aynı şeyi istiyorsunuz ve aynı başarıyı elde etmek için çabalıyorsunuz. Bu, bir eksiklik duygusuna veya birini bir şeyden mahrum bırakma arzusuna dayanan sıradan kıskançlıktan farklıdır.
"Beyaz" kıskançlığın bir örneği, bir reklamı izledikten sonra taklit etmek olabilir. Ekranda belli bir ürünü veya ürünü kullanan zengin ve başarılı insanları görüyorsunuz ve bu insanlara hayranlık duyuyor ve aynısına sahip olma arzusu duyuyorsunuz. Hatta aynı ürünü, aynı statüye veya mutluluğa ulaşma konusundaki bilinçsiz umuduyla bile satın alabilirsiniz.
Psikologların belirttiği gibi "beyaz" kıskançlık, kişiyi kendi hayatını iyileştirmeye teşvik ettiği için yararlı olabilir. Ancak kendinizi sürekli başkalarıyla karşılaştırmanın yıkıcı olabileceğini ve refahınız ve öz saygınız açısından zararlı olabileceğini unutmamak önemlidir.
"Siyah" kıskançlık
"Siyah" kıskançlık, bir kişinin zihinsel sağlığını önemli ölçüde etkileyebilecek olumsuz bir duygudur. Genellikle saldırgan tezahürlerle ve kıskanç kişinin istediğini başkasından alma arzusuyla ilişkilendirilir. Sizi kendi yaşamınızı geliştirmeye ve iyileştirmeye teşvik eden "beyaz" kıskançlığın aksine, "siyah" kıskançlık yıkıcıdır.
Bu duygunun tezahürleri çeşitlidir; hakaret, iftira ve sabotaj içerebilir. Bu duyguyu yaşayan kişi, kendisinde olmayan bir şeyin karşıdakinde olduğunu gördüğü için kırgınlık ve öfke hissedebilir. Bir başkasını mutluluktan veya başarıdan mahrum etmek istiyor.
"Siyah" kıskançlığın bir özelliği saldırganlığı ve nesneyi aşağılama arzusudur. Yararlı olabilecek "beyaz"ın aksine "siyah", sağlıklı rekabetin sınırlarını ihlal eder ve olumsuz duyguların ve yıkıcı davranışların alanına girer.
Bu duyguyla uğraşırken duygularınızı nasıl yöneteceğinizi öğrenmek önemlidir. "Kara" kıskançlığın yalnızca başkalarına değil kendinize de zarar verdiğini anlayarak, olumlu duygular geliştirmeye çalışabilir ve başkasını bir şeyden mahrum bırakma arzusu olmadan kendi başarınıza ulaşmaya çalışabilirsiniz.
Kıskançlık ile Haset hem kişinin kendisine hem de kıskandığı, haset duyduğu kişiye zarar verir.
Bu duygu aşağıdaki olumsuz sonuçlara yol açabilir:
-Stres ve depresyon. Kıskançlık ve haset, kişinin kendisiyle ve yaşamıyla ilgili sürekli gerginliğe, kaygıya ve memnuniyetsizliğe neden olur. Kıskanç insan, kendi elindekinin tadını çıkaramaz ve daima başkalarının sahip olduğu şeyler için çabalar. Hayata olan ilgisini, özgüvenini ve varoluşun anlamını kaybedebilir.
-Saldırganlık ve çatışma. Haset ve kıskançlık öfkeyi, nefreti ve intikam arzusunu doğurur. Kıskanç kişi, hasut olduğu kişiye ya da onu destekleyenlere saldırabilir. Başarısını baltalamaya, itibarını zedelemeye veya ona zarar vermeye çalışabilir. Başkalarıyla çatışmalara girebilir.
-Gerileme ve durgunluk. Kıskançlık ve hasutluk kişiliğin gelişimini ve büyümesini engeller. Hasetçi bir kişi yeteneklerini ve kaynaklarını fark etmeme eğilimindedir. Başkalarından öğrenemez, onların örneklerinden ilham alamaz veya onlarla iş birliği yapamaz. Gerçekçi hedefler koymaya ve onlara uygun hareket etmeye hazır değil. Yerinde kalır, hatta geri döner.
Ancak en tehlikeli sonuç, benlik saygısının olumsuz etkisidir. Kıskanç kişi sıklıkla kendisini başkalarıyla karşılaştırır ve bir eksiklik ve aşağılık duygusu hisseder. Bu, düşük benlik saygısına ve kişinin diğer insanların sahip olduğu başarı ve mutluluk düzeyine layık olmadığı inancına yol açabilir.
Mübarek Dinimiz İslâm’ın Kaynaklarından…
Hz. Yakup (a.s.)’un büyük oğulları, küçük kardeşleri Yusuf'a hep beraber tuzak kurup yapacaklarını yaptılar.
Gayeleri Hz. Yusuf (a.s.)'u zelil etmekti.
Allah (c.c.) ise Hz. Yusuf (a.s.)'u seçti. Ona nübüvvet ve saltanat verdi. Kardeşlerini ona boyun eğdirdi. Hükmü altına soktu.
Hz. Yusuf (a.s.)'u hased etmelerinden dolayı hileleri kendi başlarına geçti. Bu ise Allah Teâlânın hikmetinin ve kudretinin apaçık bir delilidir.
Felak Sûresi'nde gelmiş bulunan, “Hâsid kişinin hased ettiği zamanki şerrinden Allah'a sığınmak.” Emri de göz önüne alınınca, hased yani çekememezlik duygusunun toplum içerisinde yapacağı yıkımın ciddiyeti daha iyi anlaşılır.
Kur'an-ı Kerim'de söz konusu olan bu olayların kardeşler arasında cereyan etmiş olması da ayrı önem taşır.
Yani, hased duygusu kardeşi kardeşe öldürtebiliyor, derin kuyuya attırabiliyorsa, başka insanlara neler yaptırmaz?
Kur’an’da hased yüzünden ehl-i kitap âlimlerin ihtilafa düştüğü şöyle zikredilir: “Kendilerine kitap verilenler (Yahudiler ve Hristiyanlar), ancak kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki azgınlıktan (hasedten) dolayı ihtilafa düştüler.” (Al-i İmran, 19)
“Hased eden, mesud olmaz” denilmiştir. Ömer b. Abdülaziz “Hasedciden daha fazla mazluma benzeyen bir zalim görmedim” demiştir. Hased eden kimse, hased edilen şahıs hiçbir şey yapmadığı halde, ıstırap içindedir. Fakat kendisi mazlum değil, zalimdir. O kendi kendine zulmetmektedir.
-Salih Müminler İçin Haset, Kıskançlık ile İlgili Hadisler
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’ in haset, kıskançlık ve bencillik ile ilgili hadis-i şerifleri...
Ebû Hüreyre’den (r.a.) nakledildiğine göre, Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Zandan uzak durun. Zira zan, sözün en yalanıdır. Birbirinize kulak misafiri olmaya çalışmayın, birbirinizin özel hâllerini araştırmayın, birbirinizle üstünlük yarışı içine girmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize kin beslemeyin, birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olun.” (Müslim, Birr, 28)
***
Enes b. Mâlik’in (r.a.) bildirdiğine göre, Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Muhammed’in canı elinde olan Allah’a yemin ederim ki bir kişi iyilik namına kendisi için istediğini, Müslüman kardeşi için de istemedikçe iman etmiş olmaz.” (Nesâî, Îmân ve şerâiuh, 19)
***
İbn Mesut’un (r.a.) işittiğine göre, Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Ancak iki kişiye gıpta edilir. Bunlar, Allah’ın kendisine verdiği malı hak yolunda harcayan kimse ile Allah’ın kendisine verdiği ilim ve hikmete göre karar veren ve onu başkalarına öğreten kimsedir.” (Buhârî, Zekât, 5)
***
Ebû Hüreyre’nin (r.a.) naklettiğine göre, Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Bir kulun kalbinde iman ile haset bir arada bulunmaz.” (Nesâî, Cihâd, 8)
***
Enes b. Mâlik (r.a.) diyor ki:
Resûlullah bana şöyle buyurdu: “Yavrucuğum! Kalbinde herhangi birine karşı (zerre kadar) bir aldatma, bir samimiyetsizlik hissi bulunmadan sabahlayabilecek ya da akşamlayabileceksen, bunu yap! Yavrucuğum! İşte bu benim sünnetimdir. Kim benim sünnetimi yaşatırsa, beni sevmiş demektir. Kim beni severse, cennette benimle birlikte olur.” (Tirmizî, İlim, 16)
***
Ebû Hüreyre’den (r.a.) rivayet edildiğine göre, Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Sizden biri, mal ve yaratılış bakımından kendinden daha üstün kılınan kimseyi baktığında, kendinden daha aşağıda olana da baksın!” (Buhârî, Rikâk, 30; Müslim, Zühd, 8)
***
Ebû Hüreyre’den (r.a.) rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Hasetten sakının! Çünkü ateşin odunu yediği gibi haset de iyi amelleri yer bitirir.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 44; İbn Mâce, Zühd, 22)
Füzeyl bin İyaz’ın, “Mü’min gıpta eder, münafık haset eder”, sözü bizim için ne güzel bir ölçüdür…
Bediüzzaman’ın Görüşleri
“Haset evvelâ hâsidi ezer, mahveder, yandırır. Mahsud hakkında zararı ya azdır veya yoktur.” (Mektûbat)
Bediüzzaman Hazretleri haset hastalığına şöyle bir reçete sunmuştur:
“Hasedin çaresi Hâsid adam, haset ettiği şeylerin âkıbetini düşünsün. Tâ anlasın ki, rakibinde olan dünyevî hüsün ve kuvvet ve mertebe ve servet, fânidir, muvakkattir. Faydası az, zahmeti çoktur. Eğer uhrevî meziyetler ise, zaten onlarda haset olmaz. Eğer onlarda dahi haset yapsa, ya kendisi riyakârdır; ahiret malını dünyada mahvetmek ister. Veyahut mahsûdu riyakâr zanneder, haksızlık eder, zulmeder.” “…Eğer adâvet hasetten gelse, o bütün bütün azaptır. Çünkü, haset evvelâ hâsidi ezer, mahveder, yandırır. Mahsud hakkında zararı ya azdır veya yoktur.” (Mektubat, Yirmi ikinci mektup )
“Ehl-i kin ve adâvet, hem nefsine, hem mümin kardeşine, hem rahmet-i İlâhiyeye zulmeder, tecavüz eder. Çünkü kin ve adâvetle nefsini bir azâb-ı elîmde bırakır. Hasmına gelen nimetlerden azabı ve korkusundan gelen elemi nefsine çektirir, nefsine zulmeder. Eğer adavet hasedten gelse, o bütün bütün azaptır. Çünkü hased evvelâ hased edeni ezer, mahveder, yandırır. Hased edilen hakkında zararı ya azdır veya yoktur. Hem ona gelen musibetlerden memnun ve nimetlerden mahzun olup, kader ve rahmet-i İlâhiyeye, onun hakkında ettiği iyiliklerden küsüyor. Âdeta kaderi tenkit ve rahmete itiraz ediyor. Kaderi tenkit eden, başını örse vurur, kırar. Rahmete itiraz eden, rahmetten mahrum kalır.” (22. Mektup)
“Dini ve uhrevi konularda rekabet, gıpta, hased ve kıskançlık olmamalı. Ve hakikat nokta-i nazarında olamaz. Çünkü kıskançlık ve hasedin sebebi: Bir tek şeye çok eller uzanmasından ve bir tek makama çok gözler dikilmesinden ve bir tek ekmeği çok mideler istemesinden, müzâhame, münakaşa, müsabaka sebebiyle gıptaya, sonra kıskançlığa düşerler. Dünyada bir tek şeye çoklar talip olduğundan ve dünya dar ve muvakkat olması sebebiyle insanın hadsiz arzularını tatmin edemediği için, rekabete düşerler.
Fakat ahirette tek bir adama beş yüz sene mesafelik bir cennet ihsan edilmesi ve yetmiş bin kasır ve huriler verilmesi ve ehl-i Cennetten herkes kendi hissesinden kemâl-i rıza ile memnun olması işaretiyle gösteriliyor ki, ahirette medar-ı rekabet bir şey yoktur ve rekabet de olamaz. Öyleyse, ahirete ait olan salih amellerde dahi rekabet olamaz; kıskançlık yeri değildir.
Kıskançlık eden ya riyâkârdır; salih amellerle dünyevî neticeleri arıyor. Veyahut sadık cahildir ki, salih amellerin nereye baktığını bilmiyor ve salih amellerin ruhu, esası, ihlâs olduğunu anlamıyor. Rekabet suretiyle evliyaullaha karşı bir nevi düşmanlık taşımakla, Allah’ın geniş olan rahmetini itham ediyor. (20. Lem’a)
Hasedin çaresi: Hâsid adam, hased ettiği şeylerin akıbetini düşünsün. Ta anlasın ki, rakibinde olan dünyevî hüsün ve kuvvet ve mertebe ve servet, fânidir, muvakkattir. Faydası az, zahmeti çoktur. Eğer uhrevî meziyetler ise, zaten onlarda hased olamaz. Eğer onlarda dahi hased yapsa, ya kendisi riyakârdır; âhiret malını dünyada mahvetmek ister. Veyahut hased ettiği şahsı riyakâr zanneder, haksızlık eder, zulmeder. (22. Mektup)
Üstad Hazretlerinin izah ettiği gibi, hased edilen şeylerin gelip geçici şeyler olduğunu, Allah katında derece ve kıymet kazanmanın mal ve mülk ile olmadığını ve hasede değmediğini düşünmek lazım.
Hased edilen ve imrenilen dünyevî birçok servet ve makam birçok kimseyi helakete sürüklemiş, ebedî saadetlerini kaybettirmiştir. Böyle tehlikeli şeylere hased etmek veya imrenmek kâr-ı akıl değildir. Tıpkı kendini zehirleyen bir adama gıpta ile bakmak gibi…