Yüz yıllar önce Farabi de bir çıkış yolu bulamayınca kendini korumayı, insan kalmayı, yalnızlığı seçmiş: “Zamanın ters, sohbetin faydasız, her liderin bezgin olduğunu ve her başın bir ağrı taşıdığını görünce, evime kapanıp şeref ve haysiyetimi korudum ve izzet olarak bununla kanaat ettim.”
*
Maddi hava manevi havaya tesir eder.
Manevi hava da maddi havaya etki eder.
İnsanların çoğu sapıtmıştır.
Yığın akl etmez.
İnsanların çoğu aşağılıktır.
İnsanların çoğu nankördür.
İnsanların çoğu haktan hoşlanmaz.
Aşırı ve dengesiz olan her şey iyi değildir. Denge, her zaman faydalıdır.
Aşağılık yığınların ve kanalizasyon çoğunluğun arasında bulunmaktansa bir mağaraya çekilmek, şehri terk etmek ve cahillerden yüz çevirmek devrimdir.
İnsan, insandır.
İnsan çöp değildir.
İnsan kalmak, çöp olmamak ve yığının kara deliğe yuvarlandığı zamanlarda izzetle yaşamak gerektir.
İtibar isteyenin olsun.
İzzet insana yakışandır.
**
Yalnızlık, bir kişinin fiziksel olarak (yakınlarda kimse yok) veya zihinsel olarak (yakınlarda benzer düşünen insanlar yok) yalnız kaldığı yaşamdaki bir durum veya anlardır.
Her insan bir şekilde diğerinden farklıdır ve onu diğerinden izole eden bir sınır vardır.
Başkalarına ne kadar yakın olursak olalım, aramızda hâlâ belli bir mesafe vardır.
Yalnızlığın anlamı her birey için farklı şekilde değerlendirilebilir.
Bir kişinin kendi derinliklerine inmesi, böylece gerçekte kim olduğunu ve ne istediğini anlaması olabilir.
Bu anlamda yalnızlıktan insan için normal bir ihtiyaç, hatta bir zorunluluk olarak bahsedebiliriz.
Sözlükler şöyle tanımlıyor; Bir kişinin gerçek veya hayali iletişimsel yoksunluk (diğer insanlardan izolasyon, sosyal bağların kopması, kendisi için anlamlı iletişim eksikliği vb.) koşullarında olduğu duygusudur.
Yalnızlık çok bireysel bir deneyimdir ve bu nedenle her bir durumda benzersizdir. Yalnızlığın psikolojisi çok yönlü bir olgu olduğundan karmaşıktır.
Çoğu zaman, "yalnızlık" kelimesinin kendisi, izolasyon hissi ile karakterize edilen bir yalnızlık durumuna atıfta bulunduğunda olumsuz bir anlamda algılanır.
Ancak yalnızlık, normal bir insani ihtiyaç olan ve kişinin kendini hissetmesine ve kendisiyle temas kurmasına yardımcı olan yalnızlık olarak da görülebilir.
Yalnızlık kavramı da varoluşsal verilerden biri olduğundan bu açıdan ele alınabilir.
İnsanın yalnızlık sorunu farklı yaklaşımlarla ele alınmakta ve özü de buna göre farklı şekilde tanımlanmaktadır.
Örneğin psikoanalitik yaklaşımda yalnızlığın bir patolojinin erken belirtisi olduğuna ve çocukluktaki sosyalleşme sorunlarıyla ilişkili olduğuna inanılmaktadır.
Alman filozof M. Heidegger yalnız öldüğümüze, bir başkasının bizim için ölemeyeceğine, sıradan ölümün bile ölüm anındaki yalnızlık duygusunu gidermediğine dikkat çeker.
Heidegger'e göre yalnızlık, varlığa "fırlatılan" kişinin yalnızlığıdır, yani "ölüm yolunda olmaktır."
Filozof M. Buber, “İnancın İki İmajı” adlı çalışmasında şöyle yazıyor: “Kendini tanımaya en yatkın ve en iyi hazırlanmış kişi, kendini yalnız hisseden, yani karakteri gereği, kader ya da bunun sonucunda, bu yıkıcı yalnızlıkta kendisiyle tanışmayı, kendi "ben"inde bir kişiyi ve kendi sorunlarının arkasında - insani sorunları görmeyi başaran, kendisi ve sorunlarıyla baş başa kalan diğeri. Yalnızlığın ürpertici atmosferinde insan ister istemez kendi kendine bir soruya dönüşüyor..."
Yalnızlık, özgürlükle karşılaştırıldığında bir değerdir, ancak kişi aşılmaz sınırlarla karakterize edilen izolasyonu hissettiğinde sorun haline gelir (Yu. Zhemchuzhnikova).
Modern Yalnızlık
Modern yalnızlık, çoğu zaman psikologlar tarafından teknolojik ilerlemenin bir bedeli olarak görülüyor.
Bilgi teknolojisinin büyümesi, İnternet'in yetenekleri ve çok sayıda sosyal bağlantının arka planında yalnızlık, modern dünyanın en acil sorunlarından biridir.
Sosyal ağlar sadece eğlence değil, aynı zamanda ilgi ve onay alma (beğeni), tanınma hissetme ve iletişim kurma aracı haline geliyor.
Ancak bunun bir tür iletişimin vekili olduğu ortaya çıkıyor çünkü sanal iletişim durumunda gerçek bir temas yoktur.
Bu nedenle, bir kişinin çok sayıda sanal arkadaşı olabilir, ancak yakın ilişkileri olmayabilir ve bu da yalnızlık duygusuna yol açabilir veya kişi beklediğini alamayabilir veya hoş olmayan, aşağılayıcı, moral bozucu yorumlar alabilir ve sonra "yalnızlığa gidebilir", kendini izole edebilir ve bu onun için bir nefsi müdafaa aracı olabilir.
İnternet ve bilgisayar oyunları, karmaşık ilişkilerle dolu gerçek dünyadan ve bir dereceye kadar kişinin kendisinden kaçmanın bir yolu olabilir.
Pittsburgh Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde yapılan bir araştırma, insanlar sosyal ağları ne kadar sık kullanırsa, o kadar yalnız hissettiklerini gösterdi; bu da aşağıdaki nedenlerden kaynaklanıyor olabilir: sosyal ağlar, insanlarla gerçek etkileşim deneyimini ortadan kaldırır; İnternette geçirilen süre, canlı iletişim için ne kadar az zaman varsa; "Mutlu", yalnızca insanların, olayların ve ilginç olayların olumlu fotoğrafları, gerçek hayata dair kıskançlığa ve fikirlerin çarpıtılmasına ve dolayısıyla yalnızlık hissine neden olabilir.
Modern insanın başarıya olan güçlü yönelimi, onu birçok sosyal bağlantıya sahip olmaya zorlamaktadır.
Ancak yalnızlık sorunu, çok sayıda bağlantıyla ilişkinin resmi, yüzeysel kalması ve "ben ve sen" arasında gerçek bir buluşma şansının olmamasından kaynaklanabilir.
Yalnızlık sosyal bir sorundur çünkü hayatları yabancılaşma ve duygusal bağlantıların yoksulluğu ile karakterize edilen giderek daha fazla insan var.
Sosyologlar bunu, bir kişinin toplumun tam teşekküllü bir parçası gibi hissettiği eski ve tanıdık rejimin yerini alan sosyo-ekonomik değişikliklerin (piyasa ilişkileri, özel mülkiyet, değer yönelimlerindeki değişiklikler vb.) neden olduğu toplumda dönüşümle ilişkilendirir. (Golman T.)
-Şiddet ve Dışlanmadan Kaynaklı Yalnızlık
- Göçten Kaynaklı Yalnızlık
- Kimlikten Kaynaklı Yalnızlık
- Yakınlarını Kaybetmeden Kaynaklı Yalnızlık
- Dünyevî Sıkıntılardan Kaynaklı Yalnızlık
- Soru ve Sorunlardan Kaynaklı Yalnızlık
- Sevilmediğini Düşünmekten Kaynaklı Yalnızlık
Yani kişi toplumda olup bitenlere katılma duygusunu kaybeder.
Yalnızlığın bir kişinin hayatındaki rolü genellikle hafife alınır çünkü olumlu da olabilir.
Yalnız kalmak, kişinin kendine odaklanmasına ve iç dünyasına bağlı hissetmesine yardımcı olan bir moladır.
Yalnızlık, daha doğrusu yalnızlık, dinlenme, gelişme için alan ve kişinin durumunun istikrara kavuşması için fırsat sağlar.
Yalnızlık, hayattan bir kaçış olabileceği gibi, kişiye çözülmesi gereken bazı psikolojik sorunlarının ya da iletişim güçlüklerinin olduğunun bir sinyali de olabilir.
Yalnızlık aynı zamanda kişinin çeşitli nedenlerle yaptığı bilinçli bir seçim de olabilir.
Yalnızlığını psikoloğa giderek atlatmaya, psikiyatristten tedaviyle şifa bulmaya koşmak günümüzün revaçta modası oldu.
Sözüm ona terapilerle ve uzmanlarla geçen bir hayatta yalnızlık çaresiz toplumsal bir dert olmuştur.
Selamlar, tokalaşmalar, hal hatır sormalar ruhunu yitirmiş, hedefsiz atılan ok gibi hedefini kaybetmiştir.
***
Bedeni yalnızlıktan ziyade ruhani yalnızlık insanı yıpratır.
Sadece madde ve menfaat dost sanılmış, onlar için çok şey kurban edilmiştir. İnsandan ümidini kesenler köpeklerle yaşayarak hayata tutunmak için çırpınır olmuşlardır.
İbn Haldun: "İnsan için toplum hayatı yaşamak zorunludur. İnsan tabii olarak medenidir." (Mukaddime, Tunus 1984, s. 77)
İnsan doğuştan medenidir, toplum halinde yaşar.
Hiç kimse yalnız başına bütün ihtiyaçlarını karşılayamaz, birbirleriyle yardımlaşarak ve dayanışarak yaşarlar.
Allah’ın yarattığı insan, O’ndan uzak olduğu nisbette gurbette demektir. Gurbet; yalnızlığı, çaresizliği, bunun neticesi olan melali ve hüznü icab ettirir, insanda bir avunma ve teselli ihtiyacı doğurur.
Bu sebepten: “Yalnızlık Allah’a mahsustur!” denilmiştir.
O’ndan gayrısının teselli ve ilgiye ihtiyacı vardır. Bütün bu fıtri hususiyetler, -cennet, bütün güzelliklerle dolu olduğu halde- Adem Aleyhisselam’ın kendi cinsinden bir eş yaratılmasını istemesini gerekli kılmıştır.
Kalabalık ortamlar içerisinde bireyin içine düştüğü yalnızlık ortamı bireyler nezdinde toplumlarında ruh sağlığını bozmakta olup toplumu ve toplumsal ilişkileri derinden etkilemektedir.
Yalnızlık gün geçtikçe büyüyen sorunlardan biridir.
Yalnızlıkla birlikte gelen depresyon ve benlik bilincinin kaybedilişi son derece insan sağlığı açısından hassas bir meseledir.
İnsan zihnini ve psikolojisini ve paralelinde sağlığını etkileyen bu duygu durumu insan sağlığı açısından son derece tehlikelidir.
İnsanı belirsizliğe ve bir uçuruma sürükleyen bu duygu seli 21. Yy. insanı için tedavi edilmesi gereken sosyal ve psikolojik bir vakadır.
İnsan, yalnızlığın olumsuz etkileşiminden kurtulmak için kendisine potansiyel olarak verilen dışa açıklığı devreye koyarak iletişim ve ilgileşim üzerinden kendi yalnızlığının ilacını bulabilir.
“Yeryüzünde bulunanların çoğuna uyacak olursan, seni Allah yolundan saptırırlar. Çünkü onlar zandan başka bir şeye tâbi olmuyorlar ve temelsiz bir tahminden başka bir şeye de dayanmıyorlar.” (Enam, 6/116)
Hak olmayan bir dava, bir inanç ve ideale bağlı bulunanlar, zan ve tahminden öteye geçemezler; sadece yalan söyleyip boyandıkları rengi başkalarına da sürmek isterler.
Zira her insan kendi renginde, kendi inancında ve kendi karakterinde adam arar; başkalarının kendisine uymasını hiç değilse gönüldaş olmasını arzular.(bk. Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, ilgili ayetin tefsiri)
Hikem-i Ataiye, hikmetli sözlerinden birinde şöyle der:
“مَاذاَ وَجَدَ مَنْ فَقَدَهُ وَمَاذَا فَقَدَ مَنْ وَجَدَهُ Mâ zâ vecede men fekadehû ve mâzâ fekade men vecedeh -.Cenâb-ı Hakkı bulan neyi kaybeder? Ve Onu kaybeden neyi kazanır?” (İbn-i Atâillah el-İskenderî, Şerhü’l-Hikemi’l-Atâiye, s. 208)
Bediüzzaman Said Nursi de buna, “O'nu bulan her şeyi bulur. O'nu bulmayan hiçbir şey bulmaz. Bulsa da başına belâ bulur.” (Mektubat, Altıncı Mektup) şeklinde bir açıklama getirir.