Bildiri, tavır ve iklim meselesi

M. Maruf ÖZÜLKÜ

Kürt meselesinin çözümünde, yaşanan terör ve şiddet olaylarının sonlandırılmasında en önemli tıkanma psikolojik politikalardır. Bu hem devlet, hem de örgüt menşe’lidir.

Sözgelimi çözüm sürecinin yükselişte olduğu dönemde yani bir-iki yıl evvel, ağzını açan her bilgi sahibi, yazı yazan her muharrir, bol bol Kürt sözcüğünün geçtiği cümleleler kullanıyordu. Bugün ise bunu yapamaz. Yaparsa bölücü-hain yaftası yiyebilir. Yaşanan olaylara bakılırsa belki bunun sebepleri anlaşılabilir. Ama sığ yaklaşımları nereye koyacağız?..

Aydınlar bildirisi olarak gündeme gelen olay mesela…

Elbette onaylanmayacak bir metindi. Haksız ithamlar içeren ve suçu tek tarafa yükleyen dışarıklı bir metindi.

Devleti göreve çağırmak, ona sorumluluklar yıkmak, suçlamak özgürlükler kapsamında değerlendirilir. Bu böyle olageldi. Örgütü eleştirmek, suçlamak bu eksendeki baronların sizi “hain” ilan etmesi ve “ağır cezalandırma” ile karşı karşıya gelmenizi sonuç verirdi.

Bu devleti alabildiğince suçlama ve örgütün yaptıklarını görmezden gelme alışkanlığını sürdüre geldi günümüze kadar.

Cumhurbaşkanı, sert tepki gösterdi. Onu diğer devlet erkanı takip etti. Soruşturma ve yargılama süreci başladı. Ama bu, burada durmadı. Akademisyenlerin hedef gösterilmesi, oda kapılarına çılgınca yazılar ihtiva eden yazıları içeren kağıtların asılması gibi tehlikeli işler takip etti.

Yok yere yeni mazlumlar üretme ve Avrupa’da ve diğer merkezlerden gelebilecek müdahalelere haklılık kazandıran işgüzarlıklardı bunlar.

Müstakil Başyazarı Hakan Albayrak’ın dediği gibi, bu bildirilerin adli yargılama ile değil, halk vicdanında yargılamayla hapsolması en doğrusu olacaktı. Cadı avı görüntüsü verilmemeliydi.

***

Doksanlı yılların İçişleri Bakanı İsmet Sezgin de, “Bölgedeki vatandaş biliyor ki, Devlete tavır alırsa gözaltına alınır, örgüte tavır alırsa kanlı biçimde infaz edilir” diye bir tespitte bulunmuştu.

Devlet, son dönemde bu havayı dağıtacak operasyonlar başlattı. İstihbarat ve sıkı güvenlik çalışmalarıyla örgüt ile vatandaş arasındaki bu -bir nevi mecburi olan- ilişkiyi sonlandırdı.

Buna ilaveten Suriye’den göç edenlerin perişan hali ve suda can veren bebe görüntüleri zihinlerde travma oluşturdu. Korku bu açıdan da tavan yaptı. Diyarbakır Sur’unun, Suriyelileşme ihtimali ve bunun tüm bölgede yayılması halinde yaşanabilecek felaketler herkesi derinden ürküttü.

“Suriye’den kaçanlar buraya geliyor. Biz nereye gideceğiz” türü sözler dillendirilmeye başlandı. Şahsi yatırımların mülklerin berheva olması, ticaretin esnaflığın tatil edilmesi de hadiselerin diğer bir boyutuydu.

***

Cumhurbaşkanı bir konuşmasında “Kürt vatandaşlarım örgüte bir şey söylemiyor. İstenilen tavrı koymuyor” diyordu.

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Yasin Aktay da STK’larla bir toplantısında, “Siz de elinize siyah çelenk alın ve HDP’nin önünde basın açıklaması yapın” görüşünü dillendiriyordu.

Ankara’dan bakınca bölge halkını pasif olmakla, tepkisiz kalmakla suçlamak mümkün. Ancak bu tam da doğru değil.

Bölge halkının yaşadığı ağır travmaları hesaba katmadan, resmi politikalarının dayatmacı ve şiddete dayalı geçmiş uygulamalarını dikkate almadan sadece bugüne bakmak; son on yılın politikalarına bakarak çağrıda bulunmak fayda sağlamamaktadır.

Hadisenin çok boyutlu olduğunu unutmayalım.

İnsanımız devlet ricalinden, örgüt ve kanlı eylemleri ile ilgili olarak yıllarca, “üç beş eşkıyanın işi” ve kökünün kurutulacağı” beyanatlarını dinleye dinleye bugüne geldi. Bunun böyle küçük bir olay olmadığını, uluslararası boyutta bir organizasyon olduğunu yaşayarak öğrendi. Yakılan köyler, yıkılan ocaklar, sürülen insanlar ve sosyal ve ekonomik sonuçları dev bir kayıplar bilançosu olarak karşımıza çıktı.

Sonunda demokratik açılım, çözüm süreci ve müzakere süreçleri başladı. Bir samimiyetsizlik yaşandı, süreç buzdolabına alındı ve akabinde operasyonel bir ara döneme girildi. Ama kesin olan şu ki, bu ilanihaye sürecek bir dönem değil. Eninde sonunda yine çözüm sürecine dönülecek.

Çünkü, Türkiye eski Türkiye değil. Hadiseler de Büyük Türkiye vizyonu da, dört parçaya bölünmüş Kürtleri kazanmaya ve onların desteğiyle Ortadoğu’daki habis urlarla ve Asya ve Avrupa’daki kontaktlarıyla mücadele etmesini zorunlu kılıyor. Bunun için de içerde barışın huzurun sağlanması gerekiyor.

Bir önceki yazımızın başlığını burada tekrarlayalım: Kavgalı eve kız vermezler.

Öyleyse herkes durduğu yere, söylediği söze ve kırdığı cevizlere dikkat etsin.

Yanlış yapmaya, geleceği karartmaya kimsenin hakkı yoktur. 

 

 

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (5)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.