Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Ra'd Suresi 27-29. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:
27 . Hem inkâr edenler: “Ona (Muhammed’e) Rabbinden (bizim istediğimiz) bir mu‘cize indirilmeli değil miydi?” diyor. De ki: “Şübhesiz ki Allah, dilediğini (kendi isyânı sebebiyle) dalâlete atar; (rızâsına) yöneleni ise kendi (dîni)ne hidâyet eder.”
28 . Onlar, îmân edenler ve kalbleri Allah’ın zikri ile mutmain olan kimselerdir. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah’ın zikri ile mutmain olur. (1)
29 . Îmân edip sâlih ameller işleyenlere ne mutlu! Varılacak güzel yer de onlar içindir.
1- “Bütün ervah ve kulûbun (ruhların ve kalblerin) dalâletten (hak yoldan sapmaktan) neş’et eden (ortaya çıkan) ızdırâbât (sıkıntılar) ve keşmâkeş (kararsızlık) ve ızdırâbâttan neş’et eden ma‘nevî elemlerden kurtulmaları, bir tek Hâlık’ı (yaratıcıyı) tanımak ile olur. Bütün mevcûdâtı (varlıkları), bir tek Sâni‘a (san‘atkâra) vermek ile necat buluyorlar (kurtuluyorlar), bir tek Allah’ın zikriyle mutmain olurlar (huzur bulurlar). Çünki hadsiz mevcûdât bir tek Zât’a verilmezse, (...) o zaman her bir tek şeyi, hadsiz esbâba isnâd etmek (sayısız sebeblere dayandırmak) lâzım gelir ki, o hâlde bir tek şeyin vücûdu (varlığı), umum mevcûdât kadar müşkil olur.
Çünki Allah’a verse, hadsiz eşyâyı (şeyleri) bir Zât’a verir. O’na vermezse, her bir şeyi hadsiz esbâba vermek lâzım gelir. (...) İşte mâhiyet-i insâniyedeki merak ve taleb-i hakîkat(hakîkati arama) cihetinden gelen nihâyetsiz ızdırabdan kurtaracak, yalnız tevhîd-i Hâlık ve ma‘rifet-i İlâhiyedir (yaratıcının bir olduğunu kabûl edip, O’nu tanımaktır).” (Mektûbât, 33. Mektûb, 317-318)