Bilici: Said Nursi gizlilik ile üye olunan hiyerarşik bir yapı üretmedi

Yazar Mücahit Bilici, "Said Nursi çok basit bir şey için, düşünce özgürlüğünü kullanabilmek için gizliliğe mecbur kalmıştır. Yoksa gizlilik ile üye olunan hiyerarşik bir yapı veya organizasyon üretmemiştir" dedi.

F. Gülen'in ölümünün ardından Serbestiyet'teki köşesinde bir değerlendirme yazısı yazan Bilici, söz konusu şahsı Said Nursi ile karşılaştırdı.

Cemaat ve tarikatlarda görülen "gizliliğin" Osmanlı/Türkiye’ye özgü bir durum değil, monarşi veya istibdad çağının bir mirası olarak düşünülmesi gerektiğini belirten Bilici, "Bu miras hem ulus-inşacı milliyetçi örgütlenmelerde hem de modern devlet baskısı altında cemaat-inşacı dini örgütlenmelerde yansımasını buluyor" dedi.

SAİD NURSİ GİZLİLİK İLE ÜYE OLUNAN HİYERARŞİK BİR YAPI VEYA ORGANİZASYON ÜRETMEDİ

İttihat ve Terakki ile birlikte hürriyet ve meşrutiyeti savunan ve II. Abdülhamid’in istibdadına karşı çıkan Bediüzzaman Said Nursi de bu etkinin altında olduğuna dikkat çeken Bilici, "Cumhuriyet’le birlikte “parti”lerin özgürleştiğini (ne zaman, ne kadar, şimdi bile mi?) varsaysak bile cemaatlerin özgürleşmesinin tarihi çok daha yenidir. Said Nursi’deki gizlilik aslında İttihat ve Terakki’den gelen ve yolları ayrılan iki aktörün (Said Nursi ve Mustafa Kemal) tek-parti rejiminin baskısı biçiminde karşı karşıya gelmesinin bir sonucudur. Said Nursi’nin sübjektif psikolojisi ile Kemalist dönemin baskıcı siyasetinin birlikte ürettiği bu gizlilik ihtiyacı daha ziyade korunmacı bir nitelik arzeder. Kemalizmin sansürü hem devlet dışında dini kitaplara hem de sol-komünist kitaplara nefes aldırmıyordu. Said Nursi çok basit bir şey için, düşünce özgürlüğünü kullanabilmek için gizliliğe mecbur kalmıştır. Yoksa gizlilik ile üye olunan hiyerarşik bir yapı veya organizasyon üretmemiştir" şeklinde yazdı.

"NURSİ, SİYASET AMACI GÜTMEDİ"

"Nursi, Gülen’den ve kendi eski hayatından farklı olarak siyaset amacı gütmediği için ondaki endişe bir tür psikolojik bir travma olarak anlaşılmalıdır" ifadesini kullanan Bilici, "Polis gözetiminde yaşamak zorunda kaldığı ve İslama karşı örgütlü bir tahribatın yapıldığını düşündüğü için sürekli endişeli bir güvensizlik içinde olması kaçınılmazdı. Bürokratik diktatörlükte bölücülük ve gericilikle suçlanan bir düşünür olarak Said Nursi (Kurdî) kitaplarını yazma, yayınlama ve kendisine teveccüh gösteren insanlarla sohbet edebilme hakkından bile mahrum bırakılmıştı" dedi.

GÜLEN MİLLİYETÇİ VE DEVLETÇİYDİ

Bilici, yazısını şöyle sürdürdü:

"Gülen’de bu gizlilik farklı bir mahiyet kazanır. Gülen hem Nursi’ye göre çok daha modern bir iktidar analizine sahipti. Hem de ondan farklı olarak milliyetçi ve devletçiydi. Gülen’in başarısını sadece komplo teorileriyle açıklamak basitlik olur. Nursi dışında Gülen’in etkilendiği kaynaklar onu Nursi’den çok farklı bir profile taşıyacak kadar çok ve çeşitlidir: Türkiye’deki sağ düşüncenin, özellikle Alman faşizan mukaddesatçılığından etkilenmesi sözkonusu. Yani duygulanım ve hareket (eylemsellik) gibi özellikler modern kitlesel mobilizasyon teknikleri olarak etkisini gösterdi. Gülen’in Necip Fazıl, Nurettin Topçu vesaire ilgisi malumdur. Duygular, mefkurecilik, askeri bir itaat, örgütsel bir sadakat, grupsal menfaat için olduğundan farklı şekle girmeye amade olmak… Bu hareket tarzı tamamen dinin baskı altında olduğu bir çağa göre ayarlanmış ve Soğuk Savaş’ın tehdit tasavvuruyla şekillenmiş bir zihin dünyasına ait idi."

Nitekim baskı ortamında meşruiyet bulan bu gizli-kapaklı hareket hali, cemaatlerin özellikle AKP döneminde özgürleşmesiyle ve siyasette doğrudan bir aktör olmasıyla birlikte bir kriz yaşadı: korunma amaçlı gizlilik devlet üzerinden kayırmacı bir avantaja dönüştü. Otoriterlikten hürriyete geçiş sürecini yönetememek gibi bir hataya bir de iktidar pastasını monopolize etme kavgası eklendi. Böylece formatları itibariyle sosyal ve siyasal iki modern dindarlık formu kafa kafaya geldi. Çirkin ve sonuna kan bulaşan bir kavga yaşandı. Kazananlar kahraman oldu, kaybedenler hain. Din ve vatanın arkasına saklanan bu siyaset yapan aktörler aslında bir iktidar kavgası veriyorlardı. İddia edildiği gibi dış güçler sözkonusu ise bile muhtemelen bunlar iktidar olmanın birer aracı olarak meşrulaştırıldı. Ne yazık ki Gülen’in sorumsuz-yetkili bürokratik ekiplerinin hakimiyet maceralarının ceremesini yüzbinlerce sıradan takipçisi çekti. Gülen ölmeden önce kendi kitlesi ve Türkiye toplumu ile bir yüzleşme içerisine girmedi. Tıpkı dinin olan tüm saygınlığını yerle bir eden AKP tecrübesi gibi Gülen’in açtığı iktidar için kullanışlı olan herşeyi kullanmayı mübah gören dindarlık anlayışı da kayıtlara İslamın Türkiye’deki trajik bir dönemi olarak geçti.

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.

Bediüzzaman Haberleri