Prof. Dr. Şener Dilek-Cevaplar
Batı dünyası ve materyalist felsefenin düzenbazları yalan üretmekte, hakikatleri evirip çevirmekte pek mahirdirler. Sapık bir düşünceyi, batıl bir inancı yaymak ve insanlara yutturma isterlerse, hemen harekete geçerler. Materyalist felsefenin kalemşörleri görev verirler. Onlar yazar ve çizerler. Arkasında medya şarlatanları olayları ihanet mutfaklarında pişiriler. Ters düz eder. İlim adamları(!) "Bilimsel Gerçek(!)" başlığında anons ederler. Teorilerine gerçek süsü vermek, düzenbazlık ve sahtekarlıkta insanları saptırmak için akla ve hayale gelmeyen senaryolar hazırlar, insanlara yutturmaya çalışırlar.
Allah onların ihanet ve şerlerinden ümmet-i Muhammed'i (sav) korusun.
Evet, o zalimler çok dehşetli, sinsi, profesyonel sapık birer yalancıdırlar. Bunun en açık delili "Piltdown Adamı" sahtekarlığıdır.
Evet, bilim tarihinin en büyük skandalı, en dehşetli bir sahtekarlığı ve en sinsi ve usturuplu yalanı "Piltdown Adamı" projesidir. Bu düzmece yalan 1912 yılında gündeme getirildi. "Charles Dawson" isimli Paleontolog olan bir adam, İngiltere'nin Piltdown yakınlarındaki bir çukurda, bir çene kemiği ile bir kafatası bulduğu iddiasıyla ortaya çıktı. Aslında olay planlanmış usturuplu bir tezgahtı. Senaryo önceden kurgulanmıştı. Bu bir "kesme-yapıştırma", "çalma-yakıştırma" tezgahı idi. Bu düzme tezgaha "PİLTDOWN ADAMI" adını verdiler.
Uzmanlar(!) hemen bunu, insanın evrim geçirdiğine bir delil olarak bütün dünyaya duyurdular. Yazarlar, bilim adamları(!) devreye girdi. Yazdılar, çizdiler. 40 yılı aşkın bir süre, 500'ü aşkın akademisyen "Piltdown Adamı" hakkında doktora tezi hazırladı. "Piltdown Adamı", İngiltere'in en meşhur müzesinde (British Museum) teşhir edildi. Bu yalan tufanı 40 yıl sonra ortaya çıktı. 1949'da Kenneth Oakley, "Flor testi" metoduyla bu işin tamamen bir düzmece olduğunu kanıtladı. Daha sonraki araştırmalar sonucunda şu gerçek ortaya çıktı:
"Piltdown Adamı"nın kafatası, 500 yıl önce yaşamış bir insan, çene kemiği ise, birkaç yıl önce ölmüş bir orangutana (Bir maymun türüne) aitti. Dişler, insana ait olduğu izlenimini vermek için özel olarak eklenmiş ve sıralanmış, eklem yerleri de törpülenmişti. Bütün parçaların eski görünmeleri için potasyum-dikromat ile lekelenmişti. Bu iş faş olunca, bu işin düzenbazları, yalan tüccarları "Piltdown Adamı"nı apar topar müzeden kaldırdılar. Materyalist felsefenin müntesipleri tam kırk yıl bu yalana secde ettiler.
Yalanın pek çok tabakası vardır. En dehşetli ve en büyük yalan küfürdür. Küfür ile insan, en büyük hakikat olan Allah'ın varlığını inkâr etmiş, en büyük gerçeği kapatmış olur. Bu yalanların içinde bir de gayet usturuplu, sinsi bir başka yalan vardır. Bu yalanın adı "Bilimsel Yalan"dır. Bilimsel yalan ile, gerçekler kasten "kesme-yapıştırma, çalma-yakıştırma" tekniğiyle ters düz edilir. Eldeki istatistikle, veri ve belgeler bir cerbeze ile çarptırılır, hakikatler örtülür, gerçekler gizlenir.
Evet, sağ ayağı kızgın ateşin, sol ayağı buzun üzerinde bulunan bir adamı hayal edin. Bir tarafı yanıyor, diğer tarafı donuyor. O yalancılara istatistik diliyle sorun, "Bu adamın ortalaması nedir? Hali nasıldır?" Elbette "ılıktır" diyeceklerdir.
Bu olaydan ne ders çıkarmak lazım?
Batıl ve tamamen yalan olan evrim teorisini insanlara yutturmak için şu müfsit kafirler, şu habis karanlık ruhlar, şu iblis çeteler nasıl dehşetli bir senaryo sergilemişler… Eğer davaları hak olsaydı böyle bir yalana ihtiyaçları olur muydu? Demek insanları aldatmak ve yanlış kulvarlara sokmak için bilimsellik maskesi arkasında böyle dehşetli bir oyunu insanlara yutturmuşlar. Halen de yutturulmaya çalışılıyor.