Şöyle bir dengecilik var:
"Hamas da füze attı".
İster ABD ve İsrail'le birlikte "sadece terörist" deyin...
İster "seçim de kazanmış, siyasi ve askeri bir hareket" deyin.
Bu Gazze'nin ne olduğu gerçeğini değiştirir mi?
Gazze'nin "İsrail'e karşı iktidarsız" Birleşmiş Milletler dilindeki adı bile "işgal altındaki topraklar".
Kimin işgali?
Hamas'ın mı!
Bir zamanlar, Hıristiyan Arapların da dahil olduğu "milliyetçi" Filistin hareketi karşısında "İsrail'in teşvikiyle" oluşmuş Hamas'ın mı, yoksa İsrail'in mi?
Yıllarca Gazze, işgal altındaki topraktı ve düne kadar Gazze abluka altındaki topraktı.
İnsanların, kadınların, çocukların, yaşlıların açlık ve sefalet mezarına canlı canlı koyuldukları topraktı.
"Terörizm", "masum insanlara da saldırı" tanımıyla özel mana kazanır, değil mi?
Bir örgütün "teröristliği" en çok bununla vurgulanır.
Peki, bir devlet "masum insanlar"a, kadınlara, okul çocuklarına, bebeklere füze ve bomba ile saldırdığında nedir?
İsrail böyle bir saldırıyla nedir!
"Denge cambazları" sanki "iki eşit"ten bahseder gibidir.
Bir tarafta "onlarca yıldır işgal altında", yıllardır abluka altında, yoksulluk ve açlığa sıkıştırılmış, kimliği, kişiliği, insanlığı aşağılanmış bir halk... Bir tarafta dünyanın dört bir yanından da destek alan, nükleer silahlı, denizaltılı, savaş uçaklı, haşin ordulu bir devlet.
Üstelik, tarihin önemli anlarında "halkının karşıtı ve ona vuran, kıran" ne olmuşsa, ona dönüşmüş bir devlet.
Belli topraklarda hayat hakkı mı tanınmamışmış kendi halkına; aynen öyle hayat hakkı tanımayana dönüşmüş bir devlet.
Belli ülkelerde ayrımcılığa, aşağılanmaya, ırkçılığa, kırıma, soykırıma mı tabi olmuş halkı; kendini o zalimliğe adamış bir devlet.
Etrafındaki devletler tarafından ablukaya mı alınmış; yerinden yurdundan ettiği, topraklarını işgal ettiği bir halkı ablukaya gömen bir devlet.
Tarih boyunca dini, milliyetçi, etnik şiddete maruz kalmış bir halk mı; işte aynen dini, milliyetçi, etnik şiddetle bütünleşmiş bir din ve ırk devleti.
Hem de...
Bizatihi terörle, terörizmle, sabotaj ve suikastlarla kurulduğu, toprak genişlettiği halde şimdi köşeye sıkışmış, yoksul, aç, aşağılanmış bir halkı terörizmle suçlayan ve her saldırıya eşitsiz, orantısız saldırı değil, katliamla misilleme yapan bir devlet.
Buradan, bakmayın "kardeş mardeş" ağızlarımıza, kına yakmış kınamalarımıza, bize de ciddi bir utanç düşüyor.
Bir kere; "İsrail savaş, saldırı, katliam makinesi"ne ciddi para, cesaret ve cüret akıttı bizim "demokratik laik hukuk devleti".
Siyasi iktidarlar ve Silahlı Kuvvetler, tankla, helikopterle, uçakla para ve imkân akıttı o çarka.
Utanmadık, çoluk çocuğu bombalayan İsrail uçaklarına pistlerimizi açtık. Hislerimizi açtık. Histeriye kucak açtık!
Şimdi, daha da rezili şu:
Ya, Başbakan'ın sandığı gibi, aldatıldık...
Ya da kendimizi kandırdık...
Daha da beteri, devlet eliyle halkımızı aldattık.
Çünkü, bu saldırı hazırlığını uzun süredir yaptığı anlaşılan "gitti gidecek" İsrail Başbakanı, katliam emrini vermeden hemen önce Ankara'da idi.
Bu, tarihimizin en ciddi utançları arasına girdi.
Ya, elini yine kana bulamaya hazırlanırken Ankara'da yalan söyledi, gaz aldı, gaz verdi...
Ya da, daha beteri, ne yapacaklarını söyledi ve gitti!
Her halükârda, okulda sabahçı öğlenci değişimi yapılırken öldürülmüş o çocukların, belki iki eli değildir yakamızda ama, bir sorusu uçup gider Ankara'ya:
Bizi öldüreceklerini biliyor muydun Amca!
Sabah