Kanuni Sultan Süleyman ve Mimar Sinan’ın, devrin güç simgesi ile mimari dehasının birleşimiydi Süleymaniye Külliyesi.
117
Rivayete göre Kanuni Sultan Süleyman bir gece rüyasında Hazreti Muhammed’i (s.a.v) gördü. İkisi, Haliç’e ve Boğaz’a nazır bir tepedeydi. Peygamber Efendimiz (s.a.v) padişaha oraya bir cami yaptırmasından bahsediyordu ve mihrabı ile minberinin yerini tarif ediyordu.
Ertesi gün Kanuni hemen Mimar Sinan’ı çağırdı. Onu rüyasındaki tepeye götürdü ve tam rüyasını anlatırken Sinan “Sultanım, mihrabı burada, minberi burada olsun…” deyince Kanuni şaşırdı. Sinan sakince “Dün geceki kutlu ziyaretinizde ben de iki adım arkanızdaydım” diyecekti.
217
13 Haziran 1550’de Kanuni, devletin ileri gelenleri, ulemalar ve din adamları İstanbul’u yüksekçe gören bir tepede buluştu. Sultan o gün yoksulları sevindirdi, kurbanlar kesildi.
Vakti geldiğinde Şeyhülislam Ebussuud Efendi, Kanuni’nin emri ile mihrap temeline ilk taşı koyarak inşaatı başlattı.
317
Süleymaniye, Fatih Külliyesi’nden sonraki ikinci en büyük külliye olacaktı. Burası çeşitli bilim dallarının birlikte okutulacağı, devrinin önemli bir eğitim merkezi olarak tasarlanmıştı.
Ama bu kadarla sınırlı değildi. Çok işlevli külliye modelinin ileri bir aşamasını yaratan külliye cami, Râbi, Sâlis, Evvel, Sani, Tıp ve Darülhadis medreseleri; I. Süleyman, Hürrem Sultan, Mimar Sinan türbeleri; türbedar odası, bimarhane (hastane), darüzziyafe (aşevi), tabhane (misafirhane) ve hamamdan ibaret 15 bölümden oluşacaktı.
417
Sinan ile Süleyman’ın, devrin sanat anlayışıyla politik gücünün birlikteliğini simgeleyen Süleymaniye, ekonomik ve kültürel işlevleriyle klasik dönemin simgesi sayılacaktı.
Kalfalık eseri olarak gösterdiği Süleymaniye, ünlü mimarın yaratıcılığının nişanesi gibiydi.
517
Mimar Sinan, külliyenin yapılışı boyunca kayıt tuttu. Harç için kullandığı yumurta sayısını, ustaların milliyetini, dinini, aldıkları ücreti yazdı. Ama külliyenin teknik detayları sırdı. Asırlar boyunca çözülmeyi bekleyecekti.
Sinan temeli kazdıktan sonra birkaç sene temele kazık çaktı ve bekledi. Bu bekleyiş usta mimarın işi ağırdan aldığı dedikodularına da sebep olacaktı. Hâlbuki o, zeminin sıkılaşmasını ve oturmasını istiyordu. Yapı bu sayede asırlara meydan okuyacaktı.
617
Tarihçi Peçevi’ye göre külliye inşasına 896.360 filori (altın para) ve 82.900 akçe, yani yaklaşık 3200 kilo altın harcandı. İnşaatta 1713’ü Müslüman, 3523 işçi çalıştırıldı.
Hassa Mimarlar Ocağı’nın elemanları, acemioğlanlar, diğer kapıkulu ocakları mensupları ile ülkenin her yanından ücretli ustalar, işçiler ve forsalar burası için ter döktü. İşçi sayısı yazın günlük 2.000 kişiye ulaşıyordu.
717
Bir rivayete göre Kanuni, caminin giderlerini bizzat karşılamak istemişti. Bu yüzden işçilere dışarıdan yardım kabul etmemelerini söyledi. Fakat bir gece rüyasında caminin tartıldığını ve bir tas yoğurdun, o camiden ağır geldiğini gördü.
Ertesi gün işçilere dışarıdan yardım alıp almadıklarını sordu. Civardaki yaşlı ve fakir bir kadın işçilere ayran ikram etmişti. Kanuni kadını bulup hakkını verince içi ancak rahat edecekti.
817
Sinan 15 Ekim 1557’de Kanuni Sultan Süleyman’ın ve devlet ileri gelenlerinin bulunduğu bir törende dualarla kendi inşa ettiği camiyi “Yâ Fettâh” diyerek açtı.
Tuhfetü’l Mi’mârin isimli eserde, 4000 metrekare alana oturan cami ve 70 dönüm arazi üzerine inşa edilen külliyesiyle Süleymaniye’nin inşaat süreci ve açılış merasimi Sinan’ın ağzından anlatılacaktı.
917
Süleymaniye Külliyesi’ndeki en göz alıcı yer elbette Süleymaniye Camii. Burası Mimar Sinan’ın diğer eserleri gibi sade ama ihtişamlıydı. Caminin ana girişi, taç kapısının inşaatında normalin epey üstünde neredeyse yüzlerce ton kurşun dökülmüştü.
Planı, Ayasofya’yı andırsa da Süleymaniye’de ana kubbeyi taşıyan dört büyük ayak ve kemer sayesinde yapı bütünlüğü daha belirgindi. Kubbenin yükü yarım kubbelerle dağıtılmıştı. Bu strüktürel sistem, duvarlara çok sayıda pencere açılmasını sağlamış, mekân aydınlanmıştı.
1017
Yaklaşık 30’ar tonluk dört fil ayağı caminin 26,50 metre çapında ve 53 metre yükseklikteki kubbesini taşıyordu. 8 bin tonluk yük bu sayede temele iletiliyordu.
Mimar Sinan bu dört ayağı dört halifeye; Hz. Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali’ye adamıştı. Camideki granit sütunlardan biri Topkapı Sarayı’ndan, biri Fatih Kıztaşı’ndan, biri İskenderiye’den, diğeri de Lübnan’ın Baalbek şehrindeki Jüpiter Tapınağı’ndan getirilmişti.
1117
Camiye bir de is odası yapılmıştı. Buradaki hava akımı sayesinde kandillerde toplanan is, mürekkep yapımında kullanılacak; o mürekkepler ile pek çok el yazması kaleme alınacaktı.
Sinan, Süleymaniye’yi âdeta gözü gibi korumak istiyordu. Bu yüzden ünlü mimar, camisini örümcek ve akreplerden korumak için muhtelif yerlere devekuşu yumurtaları astırdı.
1217
Ağırbaşlı duruşu ile dikkat çeken Süleymaniye’nin süslemeleri de epey görkemliydi. Mihrap duvarındaki pencereler vitraylarla süslüydü. Bu vitraylar usta Sarhoş İbrahim’in eseriydi.
Mihrabın iki yanındaki pencerelerde çini madalyonlarda Fetih Suresi, caminin ana kubbesinde ise Nur Suresi yazılıydı. Camideki yazılar meşhur hattat Ahmed Karahisari Şemseddin Efendi ve talebesi Hasan Çelebi tarafından yazılmıştı. Sonradan kazasker Mustafa Efendi de bazı yazılar ilave edecekti.
1317
Cami avlusunun dört köşesinde birer minare bulunuyordu. Dört minare, Kanuni’nin İstanbul’un fethinden sonraki dördüncü padişah oluşunu simgeliyordu. Bu minarelerin camiye bitişik, ikisi üçer şerefeli ve 76 metre yüksekliğindeydi. Diğer ikisi ise ikişer şerefeli ve 56 metre yüksekliğindeydi.
On şerefe de Kanuni’nin Osmanlı’nın onuncu padişahı olduğunu işaret ediyordu.
1417
Evliya Çelebi’nin rivayetine göre caminin yapımı uzayıp inşaat bir süre durunca İran Şahı Tahmasb, Kanuni’ye -kimilerine göre yardım, kimilerine göre gösteriş için- cevahir (elmas, yakut gibi değerli taşlar, mücevher) yolladı. Kanuni bu duruma epey öfkelenmişti.
Caminin her taşının bu mücevherlerden değerli olduğunu göstermek için şahın hediyelerini Sinan’a verdi. Ünlü mimar bu değerli taşları o sırada yapılan yapının solundaki üç şerefeli minarenin harcına yerleştirdi. Burası artık “Cevahir Minaresi”ydi.
1517
İstanbul’u ihtişamlı siluetiyle büyüleyen Süleymaniye Külliyesi’nde yapılar, ortadaki caminin çevresinde U şeklinde sıralanıyordu. Evliya Çelebi burasının bin kubbe ile örtülü olduğunu ve üç bin kişinin burada hizmet ettiğini yazıyordu.
Külliye’ye giriş Mera Kapısı, Eski Saray Kapısı, Mektep Kapısı, Çarşı Kapısı, Hekimbaşı Kapısı, İmaret Kapısı, Kubbe Kapısı, Tabhane Kapısı, Ağa Kapısı, Harem Kapısı ve Sattar Kapısı denilen 11 kapıdan yapılıyordu.
1617
Caminin mihrabı önünde bulunan sahada Kanuni’nin türbesi vardı. Sekizgen plan üzerine kubbeli inşa edilen yapıda gövdenin altını saran, sivri kemerli revak uygulaması epey farklıydı. Kapının iki yanında, 16. yüzyıla ait bitkisel motiflerin egemen olduğu çini panolar yer alıyordu. Hürrem Sultan Türbesi de dıştan sekizgen, içten on altıgen planlıydı ve yuvarlak kasnaklı bir kubbe ile örtülüydü. Yapının içi renkli çinilerle bezeliydi.
Mimar Sinan’ın küçük türbesi de külliye dâhilindeydi. Sinan, pergeli andıran bu mütevazı yapıyı 1588’de yapmıştı. Yarı açık türbe, birbirine sivri kemerlerle bağlanmış altı sütunun taşıdığı bir kubbe ile örtülüydü.
1717
Süleymaniye Camii 2007-2010 yılları arasında 21 milyon liraya Gürsoy İnşaat tarafından restore edildi. 2012’de Radikal gazetesinin haberine göre yanlış restorasyon yüzünden caminin akustiğinin bozulduğu iddia edildi.
Sesin önceden mikrofonsuz her yere dağıldığı ama restorasyondan sonra hoparlöre ihtiyaç duyulduğu belirtildi. Firma iddiaları reddetti.