Nevzat Kösoğlu, bizim telkinlerimizin dışında tamamen kendi vicdanının sevki ile Bediüzzaman ile ilgili bir kitap yazmış. MHP milletvekilliği yapmış, iki yıl hapishanede ciddi ıztıraplara maruz kalmış, oradan çıktıktan sonra kültür adamı, tarih adamı kimliğini devam ettirmiş. Yaşarken de ölürken de birçok birbirinden farklı gruplardaki insanlara kendini kabul ettirmiş. Bunun ne kadar zor bir iş olduğunu kültür, din ve sanat sahasında çalışan insanlar anlar, yoksa belirli bir perspektifin içinde kendini mutlu addeder ve yaşar.
Bediüzzaman’a çok değişik yönlerden bakan insanlar var, genel bakış umumi konunun çatısından dışarı çıkamayan insanlar, onların yenilik getirmeleri onlardan muhali talep etmek. Çünkü yukardan bakan bir perspektif yok, her şeyi denetlemek bir yerde ilerlemeyi durdurmaktır.
Bediüzzaman ile ilgili yazılan kitapların içinde Nevzat Beyin bakış açısı bütün nesne ve telakkileri aşan bir boyutta. Türkiye’de Said-i Kürdi diyenler de Said-i Kürdi olmasına kızanlar da aşağılarda kalmış ve Bediüzzaman’ın ultra süper bakışını kavrayamamış insanlar. Burada böyle bir bakış açısı yok. Türkçülerin içinde Bediüzzaman çok makul mülahazalarla anılmaz. Onların yıllardır bazılarının yanında ne söylesen bakış açıları değişmez. Kürtçü adamların yanında da ne söylesen onlar bakış açılarında bir değişiklik yapamazlar. Bediüzzaman’a “biz sizin gibi bakmıyoruz” derler, yüzlerce örneği var. Çünkü bakış açıları etniktir, ırkçılıktır. Diyarbakır’da Bediüzzaman Said Nursi dediğimde “hayır o Said-i Kürdi”dir deyip kesip atan insanlar çoktu, ama onlara ne söylesen onlar Bediüzzaman gibi bir insanı, bir okyanusu bir ırkın dar sınırları içine sokmaktan, “benim” demekten zevk alan ve din değil ırk perspektifinden din yorumlayan kişiler.
Irk noktasından ona bağlılık duyanlar ne olursa olsun yanlış bir yerden bakıyorlar, ona göre mükafat alırlar bunu kabirden sonra herkes görecektir. Nevzat Bey bir ırkın değil arkadaşlarının gayret ve hamiyetini görüyor ama boş olan bir şey var. İman zenginliği. Bu yüzden bu kitabı onlara Bediüzzaman’a gitmek için bir dostane telkin olarak bakıyor. Bir Sırrı Süreyya Önder, bir Hür Adam sinemasını yapan Mehmet Tanrısever, bir de Nevzat Bey merhum üç değişik bakış açısı üç değişik perspektif. Bir yandan memnuniyet verici bir yandan tam tersi. Memnuniyet verici yanı Bediüzaman gibi kişiler tek perspektife sığdırılmaz, o zaman fikir tarihide büyük değişimler yapamamış sıradan fikir adamları akla gelir o öyle bir adam olamaz.
Şimdi Bediüzzaman’ı her fikir grubu genel prensibi görürse, ona göre hareket ederse hata etmiyor. Nevzat Kösoğlu‘nun fikri Bediüzzaman’ın fikrine denk geliyor. O diyor ki “Bediüzzaman Türk milletinin imanını kurtarmak için gayret etmiş bir insan.” Ama ırk noktasından bakan insanlar böyle bir mülahaza ile yaklaşmıyor, başka ırkları itiyor. Onların ondan istifade etmesine de engel olmayı ırkçılığının gereği sayıyor. Yaptığı hizmete engel oluyor, hizmetin rükünlerini dağıtıyor, ne olursa olsun, o meşum gayretinden vazgeçmiyor.
Mevlana vefat ettiğinde Hıristiyanlar mezarlığa teşyi eden gruba katılırlar, ayin düzenlerler, bağnaz Müslümanlar karşı çıkar onlar da “güneş herkesindir, kim sadece bizim diyebilir” derler. Bediüzzaman adeta güneşi hapsederek yorumlanınca yanına yaklaşılamayan bir insan durumuna düşmüş oluyor. Dar bir perspektife hapsolmuş sayısız insanın yanında sizin yorum yapmanız cinayet oluyor ve cehalet alkış alıyor, sulanıyor, ondan sonra da “Bediüzzaman keşfedilmemiş“ deniyor. Yirmi yıldır okuduğu bahsi dinleyenlere anlatmak için orada bulunan kelimelerin anlamını bilmeyen ve “ben bu kelimenin anlamını bilmeden yirmi yıldır okudum” diyor ve ne anlattığını söyleyemiyor, o tarz alkışlanıyor. Bediüzzaman da “Bu risaleyi anlayarak okuyan adam imanını kurtarır inşallah“ diyor. Anlamak ile okumak arasındaki bağlantıyı kurmak cinayet! Adeta anlaşılmaması için bir gayret yapılıyor, bunun önünde duran yok.
Nevzat Beyin kitabı dört yüz kırk sahife. Ne kadar farklı noktadan bakmış ve armonik yani bütünlükçü noktadan bakmış. Kendimi ayıpladım. O kitabı yazış nedenini anlatır. Bu kitap bize hitap etmiyor, tamamen farklı bir dünyaya hitap ediyor, iyi ki de ediyor. Keşke her düşünce onun bu perspektiften yani sadece iman kurtarmak noktası perspektifinden hareket ederek anlatsa, ne kadar farklı yerlerde farklı anlayanlar olurdu. Ötüken yayınlarından çıkmış olan eser, farklı bir okuyucu kitlesine hitap ediyor ve Kösoğlu onlara diyor ki “Şunu söylemeliyim ki Said Nursi’nin eseri bütün canlılığı ile vardır ve etkisi sürmektedir. Onun kişiliğinin de bir örnek insan olarak bilinmesi ve yeni nesillere anlatılması gerekir. Bu çalışmamın böyle bir hizmeti de olabilir.“ Bu bizim de gayemiz değil mi?
Said Nursi‘ye aykırı bir gurup içinde –herkes için geçerli değil bu ifade– bunları da söyler. “Konuyu peşin hükümlere ve cehalet içinde değerlendirmeye çalışacak olanlar ise kim olurlarsa olsunlar, umurumda değil. Yıllardır milli düşünceye kendimce bir iz tutturmaya çalışıyorum. Bu yolda Bediüzzaman’ı gördükten sonra görmezlikten gelmek benim yapabileceğim şey değildir.” Bu ifadeye ne denir bir şey denmez. Benim gibi bir insan umurumda değil sözünün arkasında ne muhalif telakkiler olduğunu anlar, sonra görmezlikten gelmek sözü ile yine ne tür insanlara hitap ettiğini anlıyorum.
Milliyetçi hareketin içinde olanlar imanları Bediüzzaman ile kurtarsalar, ezan sesine koşsalar, kim ne kaybeder? Bediüzzaman da kötü zannettikleri onlara bulaşır mı? Ölünce de Nevzat Bey gibi birbirinden farklı insanları bir araya getirir, onu bu erkekçe ve cesurca Erzurumlu tavrından dolayı Bediüzzaman da erkekçe karşılamıştır, inanıyorum, umuyorum, bekliyorum. Çünkü Bediüzzaman bu yiğit adama duyarsız kalmayacak kadar bir azametli adam. Aleviye, Kürde, Ermeniye sahip olan Bediüzzaman bunu neden yapmasın? Özür dilerim üstadım ben böyle düşündüm inşallah seni üzmedim.
Kitabında şu cümleler var paylaşayım dedim. “1960 gününün 1 ocak günü idi. Ben hukuk öğrencisi idim ve İstanbul’a geleceğini Piyer Loti Otelinde kalacağını gazeteler yazınca onu görmeye gitmiştim. Onu tanımıyordum fakat o günkü devrimcilerin saldırıları karşısında kendisine sempati duyuyor ve savunmak istiyordum. Uzun yıllar sonra onu yeniden tanıdığımda ben tarihin yatağını araştıran bir yazar o tarihi yapanlardan bir müceddid-i iman idi.”
Şu cümleye bak, “tarihi yapan bir müceddid-i iman.” Yıllardır okudum böyle bir cümle kuramadım, ne de kuran gördüm. Tarihi yapan adam Bediüzzaman bu söze bir kitap yazılır.
“Osmanlının son dönem aydınları Devlet-i Aliyeyi ayakta tutabilmek için bütün varlıkları ile uğraştılar ama tarihin akışını değiştiremediler. Said Nursi de bu neslin kahramanlarından biri olarak idealistliğin erişilmesi güç örneklerini verdi. Cumhuriyet kurulduktan sonra önceleri bir nefer gibi hizmet ettiği Türk milletinin imanını kurtarmak işini üstlendi. Her türlü peşin hükümden uzak güzeli güzel, iyiyi iyi olarak görmeye hazır olanlar için.” Bu cümleler de ne kadar derinlikli değil mi?
Bediüzzaman İslam dünyasının ve dünyanın kahramanlık telakkisini değiştirdi. Tanzimatçılar Namık Kemal ve Ali Suavi ihtilalci kahramanlar düşündüler. Serveti Fünun şehvetin kahramanlarını yetiştirdi. Meşrutiyet ve Türkçülük köksüz bir Türkçülük yaptı. Ömer Seyfettin hikayeleri ile kahramanlar tasarladı, ama ümitsiz hasta bir şekilde öldü. Ziya Gökalp teoride kaldı, cumhuriyet oyun ayağı yerine değmeyen teorisinde kaldı. Cumhuriyetçilerle onun telakkileri bir gibi görünürken ayrı gittiler, milliyetçi guruplar kahramanlar yetiştirdi, onlar da yukardan aşağı bir kahramanlık düşündüler. A’dan Z’ye herkes büyük zulümler gördü, Bediüzzaman ise kitapla ve sakin okuyan düşündüren kahramanlar yetiştirdi. Okuyan kitaplı kahramanlar, bugün o noktadayız. Nevzat Bey kendi hareketinin boş bıraktığı yeri Bediüzzaman’ın doldurması için bu kitabı yazdı, hareket heyecan var, ama kök ve sukünet ve temkin yok.
Kitabın tanıtma yazısını yazmak istedim ama uzun bir yazı olacak eğer mümkün olursa… Yeni belgelerin de olduğu bu harika kitabın sahibini rahmetle anıyor, ona ve ailesine ve onun gibi düşünen insanlara hürmetlerimi sunuyorum.
Gelin Bediüzzaman’a gidelim. Başka çare yok, yazımdan rahatsız olanlar olabilir, ama Nevzat Bey’e duyarsız kalamadım. Çünkü o tamamen kendi tercihi ile bir yol seçmiş bu zor şeydir, zorun da zorudur.