Yirmi İkinci İddia: "Semavi dinlerin hepsinin aynı coğrafyadan çıkmış olması Dünya genelinde ilkel toplumların hepsi, cevap arayıp bulamadıkları şeylerin doğaüstü görünmez varlıklar, güçlü tanrılar tarafından yapıldığını zannetme refleksi gösterdi. Kimileri hemen her güç için de ayrı tanrılar uydurdu. (Can alma tanrısı, şimşek çakma tanrısı vs.) Ya da aralarında hiyerarşik yapılara sahip bir tanrılar
kadrosu hayal ettiler. Belki de tek tanrıya inanmayı sıkıcı bulmuşlardı.
Sonunda, "insanlar arasından bir elçi seçmiş tek tanrı olduğunu ve o seçilmiş elçinin de kendisi olduğunu" iddia etmenin, diğer çok tanrılı inançlara oranla daha kârlı olduğu keşfedilmiş olmalı… Bu fikirden ilhâm alan, aynı coğrafyada (mekke ve kudüs civarları) kendini peygamber ilan eden onlarcası çıktığını, çoğunun halk ya da diğer peygamber olduğunu iddia edenler tarafından öldürtüldüğünü görüyoruz. (İsa dâhil!) (Maslama ismindeki peygamber, Muhammed tarafından öldürtülmesi gibi) (ayrıca, Musa ve İsa'ya dair inanç, onların ölümünden çok sonraları inananlarını bulmaya ve yayılmaya başladı. Bunun nedeni de çok bariz değil mi?)
Koca dünyada tüm tantana şu küçük dairenin içinde kopuyor! Bu tek tanrılı din iddiaları coğrafyası dışında, bahsi geçen tanrının diğer kıtalarda insanları uyarmak üzere gönderdiği elçilerinin olmaması garip değil mi? Neden Güney Amerika'nın bir peygamberi yok? Neden, Sibirya halkı tanrı tarafından uyarılmamış? Avustralya'ya inen kutsal kitap nerede?"
Cevabımız:
İslam Literatüründe verilen bilgiye göre, ilk peygamber Hz. Adem'den son peygamber Hz. Muhammed'de (asm) kadar 124 bin hak peygamber gelmiştir. Ancak, Kur'an'da muhatapların yakından bildiği coğrafyadaki bazı peygamberlerden haber verilmiştir. Bunun sebebi de ilgili peygamberlerin genel olarak Allah tarafından nasıl korunduğuna ve onlara karşı isyan eden toplulukların nasıl helak edildiğine dikkat çekmektir.
Yoksa peygamberlerin geldiği bölgeler yalnız Mezopotamya ve orta doğudan ibaret değildir. "Biz seni gerçeğin ta kendisine sahip olarak, rahmetle müjdeleyen ve kâfirleri azapla uyaran bir elçi olarak gönderdik. Zaten uyaran bir peygamber gelmiş olmayan hiçbir millet yoktur." (Fatır, 35/24) mealindeki ayette bu gerçeğin altı çizilmiştir.
Bazı peygamberlerin dinsizler tarafından öldürülmesi onların peygamberliklerine bir noksanlık değildir. Nitekim, Hz. Zekeriya, Hz. Yahya gibi bazı peygamberler Yahudiler tarafından öldürülmüştür. Buna mukabil, Maslama (doğrusu: Müseyleme) adındaki yalancı bir peygamber ve daha başka yalancılar da müslümanlar tarafından cehennem yollanmıştır.
Bu yalancı peygamber bizzat kendi kızı tarafından da yalancılıkla suçlanmıştır. Ve tarih boyunca "Müseyleme-i kezzab=Yalancı Müseyleme" olarak meşhur olmuştur.
Burada Hz. Muhammed'in (asm) hayatını garanti altına alan bir ayetin varlığı da ayrı bir mucizedir ve Kur'an'ın Allah'ın kelamı olduğunun açık göstergesidir. İlgili ayetin meali şöyledir: "Ey Peygamber! Rabbinden sana indirilen buyrukları tebliğ et! Eğer bunu yapmazsan risalet vazifesini yapmamış olursun. Allah seni, zarar vermek isteyenlerin şerlerinden/öldürmelerinden koruyacaktır. Allah kâfirleri hidayet etmez, emellerine kavuşturmaz." (Maide,67)
***
Yirmi Üçüncü İddia: Dindarlar bu çılgınlığın farkında değiller. Dinlerin insan uydurması masallar olduğunu fark ettikten sonra, dindarları istemsizce akli dengesini yitirmiş insanlar olarak görmeye başladım. Gerçekten, öylesine saçma bir hikayeyi hayatlarının parçası haline getirmiş ki bu insanlar, onlarla herhangi bir işe girmeyi, aynı ortamda bulunmayı bile risk olarak görüyorum. Din çılgınlığının içindeki insanların, insanlığa faydalı olmasını beklemek mümkün mü? Ben kendimce hayata dair bir çok faydalı şey yapmaya çalışıyorum. Ama dindarlar sadece din adına fayda gösterme çabası içinde. Ne büyük bir gereksiz harcama, gerçek israf budur.
Bir de, sırf çocukken kendilerine "tanrının var olduğu" söylendiği için ona inanan, dua eden, ama Kuran'da ve hadislerde akla sığmayacak, günümüz toplumunun ahlak yapısına uymayacak bir sürü zırvanın olduğunun farkında olmayan çok büyük bir inanan kitlesi de var. Bu yazıda bahsettiklerimin hepsi, yine o insanların sorgulamaya yönelmediği konular. Ulaşacağınız tüm yanıtlar araştırma, düşünme ve sorgulamada.
Cevabımız:
Askerlik düzeninde bir komutanın varlığına inanmayan bir asker, her askerin bu arada kendisinin de kendi başına birer komutan olduğunu düşünmeye başlar. Böyle bir kimse kendisinde bir komutanlık tevehhüm ettiği için, diğer askerlere yukarıdan bakmaya ve onları aşağı görmeye hakkı olduğunu kabullenmeye başlar.
Aynen bunun gibi, bir tek Allah'ın varlığına inanmayan bir ateist her insana bir nevi ilahlık vermeye temayül eder. Tabii ki bu arada kendisini de bir nevi ilah gibi görmeye başlar. Bu psikolojik saplantı hem Kur'an'da (Furkan:43), hem deccalle ilgili hadislerde tespit edilmiştir.
Yukarıdaki ateistin insanlara bakışında bu psikolojik saplantı, patolojik bir vaka olarak ortadadır.