YİRMİ DÖRDÜNCÜ İDDİA: İnançlı ülkelerinin geri kalmışlığı ve siyaset faktörü
İnançlı insanların oluşturduğu toplumlara baktığımızda teknoloji, bilim, sanat, hukuk gibi konularda çağı yakalayamadıklarını ve halen ilkel çağların bilgilerini doğru sandıklarını görüyoruz. 1970'lere kadar dünyanın düz olduğu ısrarla iddia ediliyordu. Günümüzde de durum pek farklı değil. Bilgi sahibi olmaktan çok, inanmayı tercih ediyor dindar toplumlar.
"İnanmak istemiyorum, bilmek istiyorum." Carl Sagan
Türkiye'de de AKP'nin iktidara gelmesi sonrasında gericiliğin el üstünde tutulup bilgisizliğin körüklenmesi ve bunların "özgürlük" adı altında paketlenip cahil halka yutturulması üzerine, daha önce pek ses çıkarmayı yeğlemeyen bir çok ateist birey, dinlerin insan uydurması olduğunu, çeşitli kanallardan seslendirmeye başladı. Benim de içimde bir çok şüpheyi gerçek anlamda sorgulayıp bana inandırılan ve her şeye rağmen tutunmaya çalıştığım masalların, boş inançlar olduğunu fark etmem, ateist düşünceye sahip insanların bu seslerine kulak vermemle başladı. Onlara teşekkür ediyorum. Sonrasında ben de toplumun din karanlığına tutulmaması için kendime düşen görevi yapmam gerektiğini düşündüm ve bu yazıyı yazmaya karar verdim. Yazının paylaşılması ve insanlara ulaşması görevimi başardığımı hissetmemi sağlayacak. (Şimdiden teşekkürler).
CEVABIMIZ:
Cumhuriyet kurulalı günden beri, Türkiye cumhuriyeti, dindar kadroların başa geçtiği dönemden daha fazla ne askeri ne sosyal ne siyasal, ne de bilimsel ve kültürel bir seviyeyi hiç bir zaman yakalamamıştır.
Bununla beraber, İslam dininin öğrettiği hakikatler, hiç bir zaman -dindar da olsa- siyasi kadrolarla ölçülemez. Zira İslam, evrensel hakikatleri ihtiva etmektedir. Siyasilerin yanlışlığı ona bulaşamaz.
Dünyanın fakir ve zenginliği dinlere göre oluşmadığını dünyanın din veya dinsizlik durumu ile ekonomik durumu bunun şahididir. Komünist ülkelerdeki halklardan daha fakir milletler yok gibidir. Eşitlikten dem vuran sosyalist ve komünist yöneticiler en acımasız kapitalist bir hayat sürüyorlar.
İslam alemi asırlarca dünyanın en bilgili, en huzurlusu ve en zengini olarak hayat sürmüştür.
İslam ülkeleri dinden uzaklaştıkları oranda dünyanın refahını da kaybettiler. Bununla beraber, Türkiye onlarca gayr-ı müslim ülkeden daha müreffeh bir konumdadır.
Bugün dünyada bir numaralı devlet ABD'dir ve anayasasında bile dindar olduğunu belirtmektedir. Avrupa ülkeleri de dindarlıkla övünürler ve onlarca dindar olmayan ülkelerden daha zengin, daha güçlüdürler.
YİRMİ BEŞİNCİ İDDİA: Tüm bu ipuçları ışığında yaşayabileceğim tek hayat, bir yalan üzerine harcanmamalı.
Hayat kısa. Tek hayatım var. Masallardaki gibi öldükten sonra yaşam yok. Bedenim fonksiyonlarını yerine getirecek güç bulabildiği sürece yaşayacağım. Bu hayatı, binlerce sene öncesinden uydurulmuş masallar uğruna neden harcayayım?
Şunun gibi bir sözü ateist düşünceye sahip herkes, dindar kişilerden defalarca duyar: "Tanrı yoksa biz bir şey kaybetmeyiz. Ama varsa, siz sonsuza kadar cehennemde yanacaksınız." Bu yazıda anlattığım düşüncelerim üzerine bu soruya karşı, şu soruyu yöneltirim:
Ne kadar çok düşünürsem düşüneyim, bir tanrının var olma ihtimali, mantığıma uymuyor. Her düşündüğümde dinlerin insan uydurması olduğuna emin oluyorum. Bu durumda sizin düşüncenize göre (inanamadığım) cennete gidebilmek için; inanmadığım tanrıya inanıyormuş gibi yaparak, inanmadığım tanrıyı kandırmaya mı çalışayım? Bir çelişki daha mı? Evet, Paradoks! :)
CEVABIMIZ:
Şunu biliriz ki, "her günah içerisinde küfre giden bir yol vardır. " Baştan aşağı suç makinesi gibi işleyen bir ateist kafanın küfürde karar kılması bu sırdan ileri gelmektedir.
"Allah onların (o küfürde direnenlerin) kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerine de bir perde inmiştir. Bunların hakkı büyük bir azaptır" (Bakara, 2/7) mealindeki ayetten ateistlerin durumunu anlamak mümkündür.
"Biz (özgür iradelerini kullanmak suretiyle hakkettikleri) cehennem için cinlerden ve insanlardan öyle kimseler yarattık ki onların kalpleri vardır ama bu kalplerle idrak etmezler, gözleri vardır onlarla görmezler, kulakları vardır onlarla işitmezler. Hasılı onlar hayvanlar gibi, hatta onlardan da şaşkındırlar. İşte asıl gafil olanlar onlardır" (Araf, 7/179) mealindeki ayette ise ateistlerin kendi elleriyle kazandıkları cehennemde ebedi olarak kalacaklarına vurgu yapılmıştır.
YİRMİ ALTINCI İDDİA: "Bir ateist boşluk hisseder mi? Yetişkin olmanın kurallarından biri anne-babalarımızdan ayrı yaşamaya başlamaktır. Ailemizi terketmek ne kadar boşluk içinde hissettiriyorsa, "tanrının insanları köleleştirmek için uydurulmuş bir masal olduğu gerçeği" ile
yüzleşmek de başlangıç aşamasında bir boşluk oluşturuyor. O boşluk daha çok bilgilenerek, daha çok sorgulayarak kolayca dolduruluyor.
CEVABIMIZ:
Komünist Rusya'da doğup büyümüş ve sonra müslüman olmuş arkadaşlarımız vardır. Bizzat bunlardan "nasıl bir boşluk hissettiklerini" dinlemiştik.
Hatta onlardan birisi: "Benim okulda çok zeki bir arkadaşım vardı. Allah'a ve ahirete inanmamayı öğreten okulda dayanamadı kalbi çatladı ve öldü" demişti (bunun ismi bizde mahfuzdur).
Bir zamanlar Türkiye'de bir dergi ateistlerin listesini yayımlamıştı. Daha sonra bu listede adı geçen yüksek makamlarda siyaset yapmış birisiyle (ismi bizde mahfuzdur) röportaj yapılmıştı. O kişi aynen şöyle demişti: "Ben bundan sonra gittikçe yaşlanıyorum, kendimi daha fazla yalnız hissederim. Onun için ben ateist değilim; Allah'a inanırım."