Dördüncü İddia: "Allah, pis işleri için insanları kullanıyor. Yine Kur'an'da görüyoruz ki, Allah, insanları hep birbirine düşürme derdiyle, kendisine inanmayanları, inananlara öldürtme emirleri yağdırıyor. Koca evreni yarattığı iddia edilen bir varlık, insanları birleştirici, yapıcı, sevgi ve saygıya yönelten bir formül üretmeyi başaramaz mıydı? Köleliği yasaklayamaz mıydı? Kadınları cariye (seks kölesi) olarak kullanmanın ve tecavüz etmenin yanlış bir şey olduğunu öğütleyemez miydi? Zengin-fakir arasında denge kurulmasını sağlayarak sömürüleri günah ilan edemez miydi? Tanrı, en azından çocuk istismarını, 50 küsur yaşındaki sapkın bir insanın çocuklarla ilişkiye girmesini, pedofiliyi yasaklayamaz mıydı? Ama bahsi geçen tanrı, domuz eti yemeyi affedilmez saydı! Basit insani değerlerin, ilkel kapasitede çiğnenmesi kutsal kitabın tanrı sözü değil, o dönem, kendini peygamber ilan eden kişinin bir uydurması olduğu izlenimini veriyor. Hatta, kutsal kitapta, peygamberin yatak hayatına dair detayların bulunması durumu da bu tezi destekliyor.
Cevabımız:
-İslam dininin adı olan "İslam" SİLM kökünden gelir ve barış manasınadır. Barış dini için soruda kullanılan "insanları birbirine düşüren" ifadesi çirkin olduğu kadar açık bir yalandır.
-Mekke döneminde 13 yıllık süreçte dinsizlerin bütün zulümlerine rağmen müslümanların sabırla hatta yuvalarını terk etmekle mukabele etmeleri İslam'ın barış dini olduğunun ayrı bir delilidir.
-Medine döneminde cereyan eden bütün savaşların Medine bölgesinde cereyan etmesi ve dinsizlerin Medine'ye kadar gelip müslümanlara hücum etmesi sonucu meydana geldiği bilinen gerçeklerdendir. Bu, İslam'ın savaşı esas almadığının göstergesidir.
-Müslümanlara ilk defa savaş izni verilen ayetin yumuşak ifadesi de savaşın İslam'da esas olmadığını göstermektedir. İlgili ayetin meali şöyledir: "Kendilerine savaş açılan müminlere, savaşmaları için izin verildi. Çünkü onlar zulme maruz kaldılar. Allah onlara zafer vermeye elbette kadirdir." (Hac, 22/39)
- Her devlet, insanları kendi kanunlarına uymalarını ve hukuk etrafında birleşmelerini ister. Bu husus -sosyal hayatın emniyeti bakımından- insanlık camiası için olmazsa olmaz şartıdır. İnsanların yaratıcısı da insanların dünya ve ahiret hayatının mutluluğunu netice veren ahlaki ve hukuki prensipler ihtiva eden kendisinin kitabı olan Kur'an'a ve İslam'a sımsıkı sarılmalarını, ayrılığa düşmemelerini açıkça emretmektedir. Bu ayetlerden birinin meali şöyledir:
"(Ey İnsanlar!) Hep birden Allah'ın ipine (Kur'an'a/İslam'a) sımsıkı sarılın ve ayrılığa düşmeyin. Allah'ın üzerinizdeki nimetini de hatırlayın ki, siz (müslüman olmadan önce) birbirinize düşman iken, O kalplerinizi kaynaştırdı da O’nun nimeti sayesinde kardeş oluverdiniz. Siz ateşten bir çukurun kenarındaydınız; O sizi oraya düşmekten kurtardı. Doğru yola erişmeniz için, Allah size ayetlerini işte böyle açıklıyor." (Al-i İmran, 3/39)
"Onlardan zalim olanlar dışında, Ehl-i Kitapla en güzel bir şekilde mücadele edin. Ve şöyle deyin: Biz, hem bize indirilene, hem de size indirilene iman ettik. Bizim de, sizin de İlahımız birdir. Ve biz, yalnız O'na teslim olmuş kimseleriz" (Ankebut, 46) mealindeki ayette ehl-i kitapla en güzel şekilde mücadele etme metodu tavsiye edilmiştir. Bundan daha birleştirici, daha barışçı bir din olabilir mi?
"Haksız yere bir insanı öldüren bütün insanları öldürmüş gibi olur" (Maide, 5/32) diyen, "Dargınları derhal barıştırın" (Enfal:1, Hucurat: 9) şeklinde emir veren Kur'an'ın sahibi olan Allah için "pis işleri için insanı kullanıyor" diyen adam insan değil hayvan da olamaz. Böyle bir yalancı ancak bir ateist olabilir.
-Şu var ki, Allah bu imtihanı açmakla, güzel işler yapan iyi insanlarla pis işlerle uğraşan habis insanları birbirinden ayırmak ve böylece ateizm mikroplarını taşıyanları insanlık camiasından ayıklamak istemiştir.
-Kölelik kurumu İslam dini gelmeden binler sene önceden var olduğunu azıcık tarihi bilgisi olan bilir. İslam'ın bir anda köleliği ortadan kaldırması mümkün değildi. Bu konuyu bir çok alim eserlerinde işlemiştir. Biz burada bir kaç hikmetine kısaca işaret ederiz:
a) İslam dini daha önce hiç olmamış şekilde kölelik statüsünü değiştirmiştir. Efendilerinin yediklerinden onlara yedirmeleri, giydiklerinden giydirmeleri, (“kölem" yerine "kardeşim!" gibi ifadelerle hitap etmeleri, dini bir hata işledikleri zaman karşılığında bir köle azat etmelerini emretmesi, İslam dininin kölelere bakışı göstermektedir. Her insaf sahibi, İslam'ın köleliği ortadan kaldırmak istediği fakat şartlar müsait olmadığından bunu zamana bıraktığını anlar.
b) Köleler toplumda önemli bir nüfus teşkil ediyordu. Eğer bunlar bir anda kölelikten çıksaydı, şimdiye kadar hiç bir inisiyatif kullanmadıkları için parazit bir grup olarak ortada kalırlardı.
c) Kölelerin hiç bir malı-mülkü yoktu. Eğer bir anda bunlar hürriyetlerine kavuşturulsaydı, Efendileri -bunlar artık onlara iş yapmadıkları için- onlara yardım etmez ve her yönüyle fakir bir grup ortaya çıkardı. Bu fakirlik ve ihtiyaç onları hırsızlık ve gasp gibi değişik gayr-ı meşru hareketlere zorlar ve cemiyet anarşiye dönerdi.
d) Köleliğin önemli bir kaynağı savaş esirlerdir. Eğer İslam, savaş esirlerini köle yapmayı yasaklasaydı, kâfirlerin elindeki müslüman esirleri kurtarma imkânları kalmazdı. Çünkü düşmanlar müslümanların kendi esirlerini köle gibi alıkoyma imkânları olmadığını bildikleri için "esirlerin mübadelesi" fırsatı kaçırılmış olacaktı. Her tarafı hikmet dolu olan İslam gibi bir dinin böyle bir hikmetsizliğe yol açması düşünülemez.
Demek ki, şu bir gerçektir ki, İslam köleliği getirmemiştir. Var olan köleliğin statüsünü oldukça iyileştirmiştir. Evrensel bir realite olan bu kurumu bir anda ortadan kaldırması mümkün değildi. Bu sebeple İslam, bir yandan iyileştirici düzenlemeler, diğer yandan zamanla ortadan kalkacak şekilde bir yol izlemiştir.
Devam edecek…