Hani bazı kimseler demagoji olarak hep söylerler:
“Âhiret âlemlerine gidip de gelen mi var?” diyerek, şüphe uyandırdıklarını sanırlar!
Yüce Rabbimizin sınırsız ilmi her şeyi ve her zamanı kuşattığından ve böyle söyleneceğini de bildiğinden, âlemlere rahmet olarak yarattığı bir kulunu, fizik ötesi bir ameliyat sonrası, çok kısa bir zaman diliminde, Mescid-i Aksa’dan Burak denilen özel bir araca bindirerek, Cebrail A.S. nezaretinde bu ulvî âlemleri gezdirmiştir. İşte buna MÎRAC OLAYI denir…
İlâhî belge: Her türlü eksiklikten münezzehtir o Allah ki, bir kısım âyetlerimizi (delil ve gerçeklerimizi) göstermek için, kulunu bir gece, Mescid-i Haram’dan alarak, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya seyahat ettirmiştir. O her şeyi işiten ve her şeyi görendir. ( 17. Sûre, 1. Âyet.) Mescid-i Aksa’dan sonrası, Necm sûresinde ve hadîslerdedir.
Bu ciddi konumuzun çok iyi anlaşılması için, kurgu filmlerde izlediğimiz gibi, yakın gelecekteki gerçeklerin anlatımını, kısa bir senaryo olarak sunuyorum.
•Muhal farz: Ana rahmindeki ikiz kardeşler teşekkül ettikten sonra, o ikizlere akıl, lisan ve şuur verildiğini düşünelim. Yalnız birine, yakın gelecekteki gerçeklerin de öğretildiğini farz ediyoruz. Şimdi bu ikizlerin, aralarındaki konuşmalarını birlikte izleyelim. Yakın geleceği bilmeyen birinci çocuk, diğerine:
-“Off, çok canım sıkılıyor... Dön sağa, dön sola... Bu da hayât mı yâ? Gerçi beleş besleniyoruz, bol-bol yüzüyoruz ama, yine de canım sıkılıyor!...”
•Yakın gelecekteki gerçekler öğretilmiş olan, ikinci çocuk:
-“Sabret kardeşim, burada biz geçici olarak ve olgunlaşmak için bekletiliyoruz... Takdir edilen süre dolunca, bizi buradan alacaklar... Bizleri sevgi ve şefkatle karşılayacaklar. Bağırlarına basacaklar. Çok çeşitli gıdalarla besleyecekler. Bağları, bahçeleri, denizleri, ırmakları, çeşit-çeşit meyve ağaçları, oyun parkları olan ve adına Dünya denilen yere konuk edecekler... Bol-bol oyuncaklar verecekler...”
..Derken, birinci çocuk itiraz eder:
-“Hadi canım sen de! Sen bunları kendinden uyduruyorsun... Hayâl ediyorsun..!. O söylediğin (Dünya denilen) yere, gidip de gelen mi var?...”
Evet, sevgili dostlarım. Şimdi, kurgudan çıkıp gerçeğe bakalım:
•Akıp giden zaman şeridi içinde, hiçbir zaman olaylar geriye doğru akmaz...
Bu, doğum olayında da böyledir, âhiret âlemine geçiş olayında da böyledir.
Yani oralardan gelen, bir daha geriye dönemez...
Ve birinci çocuk inanmasa da! Kader, hiç değişmeden işler ve süreç hızla devam eder...
Âhirete inanmak için, GİDİP TE GELEN BEKLEMEK, sadece inanmak istemeyenlerin, kendilerini avutma mâzeretidir. Yani züürt tesellisi gibi neticeyi, süreci ve gerçeği, aslâ değiştirmez!
Ancak, Merhameti sınırsız olan yüce yaratıcımız, oradaki ahvâli en seçkin kuluna göstererek, âhir zaman ümmetine anlatmak üzere o MİRAC mûcizesini yaşatmıştır.
Buraya niçin getirildiğimiz, buradan nereye gönderileceğimiz, o uzun seferde ve mutlaka gidilecek o uzun yolculukta nelere muhtâç olacağımız, o seçkin zâta (Hz. Muhammed sav’e) gösterilerek, bizlere anlatılmak üzere öğretilmiştir...
Birtakım kardeşlerimiz, çeşitli sebeplerle inanmayabilirler. İnanmamak, fiziki âlemi görmek için yaratılmış olan bu gözle göremediklerimizi, akıl ile algılayamamaktır.
Göremediğimiz o kadar çok âlemler var ki, asla inkâr edilemez. Akıl, Ruh, hayal, hafıza, gravitasyon, düşünce, radyoaktif dalgalar, biyoenerji, hava âlemi, enerji ve elektrik âlemi, yerçekimi, esir âlemi ve daha nice âlemler var. Göremediğimiz halde inanıyoruz.
Mirac gerçeği de ve Kâinatın en seçkini olan o Zâtın s.a.v. bildirdiği gerçekler de asla inkâr edilemez. O seçkin zâtın (s.a.v.) öğrettiği bu gerçekleri, yani Âhiret âlemlerini duyanlar, bu gerçekleri öğrendikten sonra, diğer kardeşlerimize de anlatmaya vicdânen mecbûrdurlar... Bazıları bizlere inanmak istemeseler de, itirâz etseler de, hattâ:
-“Hadi canım sen de!... Siz kendinizden uyduruyorsunuz, hayâl ediyorsunuz!... O söylediğiniz (Âhiret denilen) yere, GİDİP TE GELEN Mİ VAR!?” ...deseler de!...
***
•Kâinatın yanında, bir nokta gibi değersiz olan AY’A ayak basılınca, astronotların dönüşünde söyleyeceklerini iştiyakla merak eden bu insan, Kâinat ve ebed âlemleri gezdirilen, dünyanın en doğru sözlü insanının (s.a.v.), dönüşündeki sözlerini ve müjdelerini niçin merak etmiyor? Bu konuda niçin bu kadar duyarsızız acaba?
Evet, Mirac bahsi çok önemli ve geniş izahlı bir konudur. Bu mütevazı köşemizde sadece tanımlamasını yapmaya çalıştım. Bediüzzaman Hz. bu konuyu her yönüyle ele almış olup, her okuyanı tamamen tatmin etmektedir. Sadece ana başlıklarını vererek, sizleri tekrar Mirac Risalesini okumaya havale ediyorum. (Sözler, 516. sayfa. 31. Söz. Toplamı 27 sayfa.)
Bu sırr-ı azîmin (Mirac olayının) dört esası var:
1.) Mi'racın sırr-ı lüzûmu nedir? (Miraca niçin gerek vardı?)
2.) Hakikat-i Mi'rac nedir? (Mirac gerçeği nasıldır?)
3.) Hikmet-i Mi'rac nedir? (Bu konudaki hüküm nasıldır.)
4.) Mi'racın semerât ve faydası nedir? (Miraçtan neler kazanıldı?)
***
SORU: Bu mübarek gün ve gece nasıl değerlendirilmeli?
-Mîrac gecesinde, mutlaka bir camide veya benzeri mukaddes mekânlarda olunmalıdır.
Sağlıklı olanlar bu geceyi oruçla karşılamalıdır. (Sonraki iki gün de ilâve edilerek üçe tamamlanabilir.) Bu gece bol-bol Salât-ü selâm okunmalı ve bol-bol tövbe-i istiğfar edilmelidir.
Bu gece; namaz kılarak ve Kur’ân ile meşgul olunarak (Kur’ân okuyarak, dinleyerek, meal ve tefsirlerle ilâhi mesajları irdeleyerek veya okumayı öğrenmeye ve geliştirmeye çalışarak) ihyâ edilmelidir. (Kaza namazı olanlar borçlarını kılsınlar, kaza namazı olmayanlar nafile namazlar ve hâcet namazı kılabilirler.) Asker, polis v.b. gibi mukaddes görevlerde nöbetçi olanlar, ulvî bir niyet ile (“nöbette olmasaydım, bu ve şu ibadetleri mutlaka yapardım” düşüncesiyle) bu gecedeki çalışmalarını ve nöbetlerini ibadet hükmüne geçirebilirler. Bazı hâlis niyetler, amellerden daha değerli olabilir. Çünkü, hâlis niyetlere riyâ karışamaz.
Hasbelbeşer, bazı günahlara müptelâ olanlar da, bu mübarek gecede mutlaka onları terk etmelidirler. Bu gayretleri ve saygıları bile onlara, çok büyük bir avantaj sağlayacaktır.
Yüce Allah, hepimizin YÂR ve yardımcısı olsun. Âmin…
***
NOT: Mirac Gecesi, Recep ayının 27. gecesidir. Mirac mûcizesi, nübüvvetin 12. yılında ve hicretten bir buçuk yıl önce, 621 yılı başlarında vuku bulmuştur.
Bu sene Mirac Gecesi; milâdî olarak, 08.07.2010 Perşembeyi, cumaya bağlayan gecedir...
Bilvesile: Hepinizin ve tüm İslâm âleminin mirac gecesini tebrik ve tes’îd ediyor, tüm insanlık için
hayırlara vesile olmasını diliyorum.