Ramazan-ı Şerif’in ayrı bir boyutu da itikâftır. Allah’a yaklaşmak, masivadan uzaklaşmak niyetiyle, kişinin kendisini bir mescide hapsetmesi, o mescitten gaye-i aksaya yürümesi, ayağındaki prangaları kırmasıdır.
Bir gönül hicreti, bir öze dönüş, bir mavera keşfidir itikâf. Fıtrat sualinin cevabı, hilkat sırrının anahtarı, kulluğun esrar ve inceliklerinin meşalesidir. Yalnız ve yalnız Allah’a kul olmanın, rıza potasında erimenin, aşk iklimlerine seyr-ü seyahat etmenin adıdır.
Bir marifet sofrasıdır itikâf; esma bahçelerinde dolaşan akıl tefekkür balı yapar. Muhabbetullah aşkıyla yanar gönül, kendinden geçer derecede bir aşk tutuşturur yürek ülkesini. Kıyamlar uzadıkça uzar, secdeler çoğalır da çoğalır, bütün beden dil olur dua eder ve fazilet ve kemâlât arşına terakki eder insan.
İtikâf bir arınma musluğudur, tertemiz olma pınarıdır. Gaflet, günah adına ne varsa cümlesinden kurtulup Allah’a firar etmektir. Yıl boyunca aldığımız yaraları tedavi etmek, hastalıklarımızın şifasını bulmak hatta kendimizi bulmak demektir.
Rahmet yağmurlarının sağanak hâlinde yağdığı Ramazan-ı Şerif’ten dolu dolu istifade etmek adına itikâfa girer kâmil mü’minler. Hiç olmazsa yılda bir defa dünya hesabı yapmamak, sırf âhiret boyutlu yaşamak içindir bu tercih. Bir yönüyle de gelen mübarek bayrama ‘hoş geldin’ merasimi olmakla birlikte, bir sonraki Ramaza-ı Şerif’e kadar olan zamanı itikâf ruhuyla yaşamak için bir duadır.
Rehber-i Mutlak olan Peygamberimiz (asm) hicretten sonra her sene mutlaka itikâf yapmış, yapamadıklarını kaza etmiştir. Dolayısıyla bu durum itikâfın kuvvetli sünnet olduğunu ortaya koymaktadır. İtikâf ruhuyla yaşanan bir ömür ve ebedî bayramlara ulaşmak için Resûl-i Kerîm’e bu sünnetinde de tâbî olmaya çalışmak elzemdir.