Az sonra diyeceklerimi okuyunca bana 'deli' demeyin. Herşeye rağmen 15 Temmuz'un bir 'kayıp' değil 'canlanış' olduğunu düşünmekteyim. Şehitlerimiz ve gazilerimiz de olmasa neredeyse Allah'a şükredeceğim. (Allah rahmeti, şifası ve keremiyle sarsın onları.) Çünkü Rabb-i Rahim bu musibetin bedeli/şifası olarak sinemize can da üfledi. Bizi hasma mağlub etmedi. Zafer lütfetti. Zafer mücahidin canıdır. Musibet gitti can hâlâ duruyor. Ve bugün yeni bir Türkiye olmak için nice zamandır olmadığımız kadar birlik, gayret ve cesaret içindeyiz.
"Fırtına, zelzele, veba gibi hadiselerin perdeleri altında gizlenen pek çok mânevî çiçeklerin inkişafı vardır. Tohumlar gibi neşvünemasız kalan birçok istidat çekirdekleri, zahiri çirkin görünen hadiseler yüzünden sünbüllenip güzelleşir. Güya umum inkılâplar ve küllî tahavvüller birer mânevî yağmurdur... " der mürşidim.
İşte bir yağmur da öyle sıcak bir günde yağıp geçti üzerimizden. Allah içimizden bazılarını şehit mertebesine yükselterek yanına aldı. Daha başkalarına da gazilik payesi lütfetti. Bize de o gece 'doğru taraftakiler' arasında olmayı bağışlayarak can üfledi. Hamdolsun. 15 Temmuz'u doğru tarafta yaşayanlar için dünya artık bambaşka bir yer olacak. Kendilerine bahşedilmiş bir lezzet-i ruhaniye sayesinde ne zaman o geceyi hatırlasalar hem şükür hem sevinç duyacaklar.
Hakikat bu: Nefsin lezzeti söner. Ruhun lezzeti kalır. Civciv kabuğunu kırdı o gece. Çıplak eller tankları durdurabileceğini keşfetti o gece. Bu bir Birinci Söz dersi gibiydi bizler için. Bir sırr-ı besmele idi.
Şahit olduk o gün 'Bismillah' diyen yumuşacık kök, taşı ve toprağı delermiş. Farkettik o gün 'Bismillah' diyen nazenin yaprak güneşin şiddet-i hararetine karşı dayanırmış. Gördük o gün "Ya Allah! Bismillah! Allahu Ekber!" diyenlerin çıplak elleri tanklardan, mermilerden, F-16'lardan kuvvetliymiş. Nicedir oturur Birinci Söz'ü okurduk anlatılanlar uzağımızda yaşanan şeylermiş gibi.
Yeni Said, onca hâdisenin/zulmün pençesinde neden 'besmele'yi anlatmış, anlamazdık. 15 Temmuz büyük bir mürşid oldu. Birinci Söz'ü okuttu. 15 Temmuz'da Birinci Söz'ü okumadık. Birinci Söz'ü yaşadık. Besmele mü'mine ne yapar, ne hale getirir, anladık.
"Evet, bu kelime öyle mübarek bir definedir ki, senin nihayetsiz aczin ve fakrın, seni nihayetsiz kudrete, rahmete raptedip Kadîr-i Rahîmin dergâhında aczi, fakrı en makbul bir şefaatçi yapar. Evet, bu kelime ile hareket eden, o adama benzer ki, askere kaydolur, devlet namına hareket eder, hiçbir kimseden pervâsı kalmaz. Kanun namına, devlet namına der, her işi yapar, her şeye karşı dayanır..."
O gün 'ölmemek için ölmeye' yürüyenlerin neden hep bir ağızdan böyle bağırdığını soruyorlar: "Ya Allah! Bismillah! Allah Ekber!" Ben de diyorum ki: "Bunu ancak Birinci Söz'ü okursan anlarsın. " Allah'ın ismi bir mü'min için nedir? "Bismillah" bir mü'min için ne ifade eder? "Allahu Ekber!" neyin haykırışıdır? Bunları bilirsen anlarsın.
O gün salt slogan atmak için söylemiyorduk onları. Kuvvetimizi oradan aldığımız için öyle söylüyorduk. Bir ömür O'nun inayetiyle yaşadığımız için musibet anında da aklımıza O'nun adı geliyordu. Hasımdan başkasına birşey öğretmek için değil; güç almak için, gücüne sığınmak için, gücünden gücümüzü güç katmak için...
Duyduk ki; katıu't-tarikler yolları kesmişler. Tankları, uçakları, silahları da varmış bu şakilerin. Allah Resulü aleyhissalatuvesselamdan beri tüm mürşidler bize öyle öğretmişlerdi: "İsim al." Hemen tüm kabilelerin ve hatta âlemler reisinin ismini aldık. 15 Temmuz çölünde öyle seyahat ettik. Ve Allah isminin bereketiyle tüm şakileri başımızdan defetti.
Demem o ki arkadaşım: Allah'a sığındığımızda ne kadar kuvvetli olduğumuzu 15 Temmuz'da öğrendik.