Yahya Kemal İstanbul’un fethini gören İstanbul’a Gazel diye bir gazel yazmış, ben de Üsküdar’dan dünyanın fethini gördüm. Bir Ulubatlı gibi oradan çıkan, bir ilim din ve sanat bayrağı açan Üsküdar Üniversitesini alkışlıyorum, bu bir izlenim ve ithaf yazısıdır.
Üsküdar Üniversitesi ve Akademik Platform birlikte bir çalıştay ve panel düzenlediler. Etkinliğin arka planında Türk ve İslam dünyasının hayatı ve dini besleyecek felsefi, dini, sanatsal ve eğitimsel içeriği olan bir şahıs vardı. Bu elbetteki Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri idi. Osmanlı’nın batı karşısında tutumunu değiştirmek isteyen aydınlar yeni bakış açıları arayışına girdiler, her biri bir telden çalan bu fikirlerin bir armonisi yoktu, bir piyano oluşturacak birliktelik gösteremediler. Cumhuriyetin ilanına kadar eğitim tarzımızı yenilemeye çalışan birçok aydın edebiyatçı, fikir adamı ve siyasi geldiler ve gittiler, ama ne Osmanlı’yı toparlayabildiler ne de yeni Türk cumhuriyetinin kişiliğine bir beton zemin inşa edemediler.
Mazideki bu toplum mühendislerini ve eğitim anlayışı sahiplerini anlatmak ve arkasından Bediüzzaman’ın literature compare tarzında karşılaştırmalı edebiyat tarzında anlatmak büyük bir zaman alır, ama yapılması gerekir. Bediüzzaman her zaman yapılması lazım gelenin can damarını gören bir insan, baktığı şeyin en arızalı yanını ve nereden tedavi edilmesi lazım geldiğini o gördü ve olmadık şartlarda düşüncesini, sistematik düşüncesini oluşturdu. Osmanlı padişahları Arap-Fars-Türk kültürüne göre bir eğitim tarzı inşa ettiler ve yüzlerce yıl bu eğitim tarzı devam etti. Dünyaya hükmettiler, onların hükmedişi kurdukları sentezin gücünden ileri geliyordu. Ama Avrupa’ya giden aydıncıklarımız dıştan kaplamalı parlak kafaları ile ülkeye büyük şeyler vadeden fikirler öne sürdüler ama bir fayda vermediler. Mithat Efendi, Ahmet Cevdat Paşa büyük bir sentezin ilk adımlarını attılarsa da modernistler özellikle Mithat Efendi’yi aşağıladılar, aşağılık mizaçlarından dolayı, o Bediüzzaman’ın ayak sesleri idi.
Bediüzzaman, Van’daki Horhor Medresesini “Medresetüzzehra’nın mekteb-i iptidaisi” olarak vasfeder. Oradaki medresesinde fenni ilimleri öğretir bilimler arasında, medrese ilimleri içinde, onu bir ilkokul olarak görür. Yüzyılın başında yeni bir eğitim sisteminin inşasına karar vermiş. Hepsi son derece saf, ona hayran, Seydalarına can verecek kadar fedai ruhlu, dağ mizaç adamlara ilkokul düzeyinde bir üniversite eğitimi vermeye çabalar. Bu okul onun yetmiş yıllık hayatının bir projesidir, Daha sonra Barla’ya taşınır, oradaki iki katlı mütevazi evi “MedresetüzZehra’nın çekirdeği” olarak vasfeder. Çünkü bir çekirdekten koca bir ağacı çıkaran Allah o küçük binada geleceğin büyük ilim kurumlarını doğuracak çekirdekler yükler.
Sözler, Lemalar, Mektubat ve okulun ilk öğrencileri ile konuşmaları bir kitap olur. Barla Lahikası bu dört kitap Medreset üz Zehra’nın bütün çekirdeklerine sahiptir. Bunu eğitime üniversiteye uygulayacak büyük çalışkanlar gerekmektedir ve aranıyor. Üsküdar Üniversitesi ve Risale Akademi, Akademisyenler Platformu bu arayışın ortaya çıkardığı baba kurumlardır. Bediüzzaman Isparta ve çevresindeki altı ili Medreset üz Zehra olarak ifade eder ve her medresei nuriyeyi bir üniversite şubesi olarak ifade eder. Daha sonra üniversite Türkiye, Orta Doğu, İslam dünyası, Afrika, Asya’yı içine alan Avrupa ile de bağlantısı olan bir kurum şeklinde tasarlar.
Bediüzzaman modernsittir demiyorum ama “eski hal muhal ya yeni hal ya izmihlal” diyen adamdır. Bu muhafazakarlar ve modernistler arasındaki kavgayı gelenekçilerin bir türlü bir Avrupai modeli karşılarına almalarını bir senteze getirir. Bu sürekli batı ile batı tarzı siyaset ile kavga eden İslam dünyasının siyasi ve münevverlerine bir çıkış yoludur. Osmanlının idaresinden çıkan İslam dünyası bir baltaya sap olamadılar, Avrupalıların dışarıdan kumandalı siyasetleri sayesinde despot idarecilerle yönetildiler. Şimdi başlarındaki garip adamlar gidince bir demokrat muhafazakar-modernist ve gelenekçi bir idare ve tip gayretine düştüler. Bediüzzaman modeli artık tartışmasız onların gündeminde bizim de gündemimizde.
Yüz elli yıldır batıya hayran bir mantıkla, eleştirmeden batının her şeyini çocuklarımıza taşıyan batı tarzı eğitim ve tanrısız fen ve ilim kitaplarının yerini yine fen niteliğini koruyan ama Allah’a açılan kapıları olan kitaplar yazmanın önemi akademik platformun bu çalışmasında vurgulandı. Farklı kişiler bu boş alanın boş gördüklerine yerlerine ilk hamle fikirlerini yerleştirdiler, eleştirdiler, konuştular bir hayırlı başlangıca yol açtılar. Sayın Rektör “artık çalışmanın zamanı geldi geçiyor” diyerek bu akademisyen arkadaşları teşvik etti. Bir gayret ve misyon adamı endişesini her halde ortaya koyan nezih kişiliğini burada da gösterdi.
Bediüzzaman bilim sanat din ve fen, felsefe arasında bocalayan asrın insanına bunalmış dünyasında rahatlamak ve rahat düşünmek, kainatla kendi ile Allah ile bağlantılar kurmayı öğretti. Pencereler açtı bu hastalıklı modernist binada insanlara. Pencereler risalesinde bu pencereleri anlattı. İnsanlar pencerelerden hayatı kainatı, insanı ve en önemlisi Allah’ı hissettiler, aklettiler. Daha sonra daha büyük sorunlarda kimsenin kapı açamadığı haşir konusunda insanlara kapılar açtı. Allah’tan, hayattan tabiattan, ahirete giden kapılardı bunlar. Babı hikmet ve rahmet gibi tam on iki bin kapıyı temsil eden on iki kapı. Gösterge bilimsel konuştu simgesel konuştu, onun bu bunalan insanı asrın evladını dini milletini milliyeti ne olursa olsun kurtarmak için ahirete laşeler postalama yerine tabutun dört kanadından mutluluklar ve cennete abide şahsiyetler götüren bir pencereler, kapılar daha neler dünyası açtı. Şimdi ise Platform ve Akademi bu kapıları pencereleri daha başka şekillere çevirip bir yeni dünya kurma sevdası ile çalışıyorlar.
Platform, İsmail Benek benzeri bir adamla hayat buldu. Osman Çakmak çakmağı çaktı ve ateşi yaktı. Yunan Mitolojisinde ateşi dağdan indiren bir mitolog bir epik ve mitik şahsiyet gibi, böyle organize adamları görünce duygulanıyorum. Tembellik kulağı ve tembellik yatağına alışmış insanlara büyük bir gayret örneği olan bu insanlardan duygulandım. Nevzat Tarhan ve Çakmak’a bu hayrı azime sebeb olmalarından dolayı Bediüzzaman ve ahirete göçmüş Nur talebeleri adına benim gibi sözcü olma cüreti olmayan ama kaderin bir yere koyduğu benim de şaştığım adam olarak saygı duyuyorum. Bediüzzaman’ın felsefesini bu ülkede dünyada her yerde görmekten son derece mutlu olduğumu anlatamam. Sağ olsunlar. Katılan herkes sağolsun, özellikle bir Nadir adam da sağ olsun.