Bir dava ki, her bir insanı, mahiyetinde var olan ulvi değerlerle yüzleştirme gayesi dışındaki bütün endişelerden arınmış yüce bir mevkide getirdiği kozmik tekliflerle maşeri vicdanda kabul görmüştür.
O davayı, o yüce mevkiden indiremezler...
Bir dava ki, her bir müntesibine, "Güneşi bir omzuma, ayı da diğer omzuma koysalar, yine dediklerimden vazgeçmem" sebatını aşılamıştır. "Saçlarım adedince başım olsa ve her gün birini alsalar yine düşmana teslim-i silah etmem" kararlılığını mayalamıştır. Onlardan hiçbirini bu sebat ve karardan döndüremezler...
Bir dava ki, aslı nurdur; evveli nur, ortası nur, sonu nurdur. O nur ki, İsm-i Nurla, ve yaratılmış İlk Nurla daim irtibatlıdır. Ve bir ışıktır ki, şavkını Mevla tutuşturmuştur: Bütünüyle tek nefes olsa ve öyle üfleseler yine söndüremezler...
Bir dava ki, onun müntesipleri için her çile bir kefaret, her ıstırap bir tasaffi ameliyesi; ölüm ise Dost'a kavuşma vesilesidir. Ve onları sevk eden müeyyide, aşktır, şevktir,muhabbettir.Öfkeler, düşmanlıklar, gizli-açık tehditler onları sindiremezler...
Hatta müntesiplerinden öylesi şefkat abideleri yetişmiştir ki, "Ya Rab, vücudumu o kadar büyük yap ki, cehennemi ben doldurayım ve oraya başka kulun girmesin" deme zirvesine varmıştır. "Gözümde ne cennet sevdası ne cehennem korkusu var. Milletimin imanını selamette görürsem cehenneme girmeye dahi razıyım. Vücudum yansa da gönlüm gül, gülistan olur" deme noktasına ulaşmıştır. Kimler, nasıl ve ne uğruna uğraşırlarsa uğraşsınlar onların sinelerinde yer etmiş bu evrensel şefkate başka şey dedirtemez, aykırı söz söyletemezler...
Ve yine, "Karşımda bir yangın var. İçinde evladım tutuşmuş yanıyor. Var gücümle bu yangını söndürmeye koşarken birileri tökezletmek için bana çelme atmış... Ne ehemmiyeti var. Bu büyük yangın karşısında bu basit hadiseyle uğraşmaya değer mi?" şefkatli ülküsüne ferasetini, basiretini refik etmiştir. Onları oyalayamaz, kandıramazlar...
Onlar, mücerrede doğru yol aldıkça vücudun nasıl fevkalade güç ve kuvvet kazandığının idrakindedirler. Onlar, bütün cihetleriyle nezih, temiz ve şeffaf olan melekutun, mülkü sevk ve idare etmekte olduğundan aynen haberlidirler. Manadan kopuk maddenin hem de hızla ve süratle yokluğa kaydığının yakından şahididirler. Üstlerinde denenmemiş, hiçbir beşeri, şeytani oyun, hile, tuzak, desise bırakmasalar yine onları yakinlerinde sarsamazlar, aidiyetlerinin kutsal cazibesinden alıp koparamazlar...
Onlar, kolektif çalışmaların maksimal verimliğinin bilincindedirler. Bu sebepledir ki, hiçbir entelektüel kaygı taşımadan, kendi istidat ve kabiliyetlerini, verimliliği minimize eden bireysellik çeperinden kurtarıp toplumun emrine amade ederler. Bir yerde kopuk bir el olmaktansa bir aslana pençe olmayı yeğlerler. Fabrika çarklarının ahenkle çalışan hali ya da bir organizma bütünün harika denklemlerle varlığını sürdüren durumu onlar için vazgeçilmez modellerdir. Bu sebeple de ahenk bozucu davranışlardan, fabrikayı akamete uğratacak aykırılıklardan daima uzak dururlar. Onlardan tefrika bekleyenler, onlardan ihtilafa düşmüşlük umanlar asla beklediklerini alamaz, umduklarını bulamazlar...
Bugün