Bitmez tükenmez dilenciliğim var be /nim.
***
Açlığım, ihtiyaçlarım gözlerimin içine içine bakıyor.
Bense âcizliğimi anlamaktan âciz!
Sermişim mendilimi ki...
Çevresi, her yanı "gözyaşı" işlemeli.
İhtiyaçlarım bir çığlık bu mendilde...
***
Bu mendil benim bayrağım!
Her dalgalanışı rüzgârda, her bekleyişi rüzgârsız... beni anlatıyor; yeni/den anlatıyor!
***
Benim gibi âcizler doyuramaz beni…
Benim gibi fakirler dolduramaz mendilimi.
Onlar da benim gibi!
***
Gölgesine sığındığım ağaç da dilenci!
Yapraksız kalır, yaprak dilenir; topraksız kalır, toprak... Temmuz sıcağında o da “serinlik” dilenir:
"Ey ateşlerin sahibi!
Bu güneş de senin, ben incecik, en incecik yaprak da senin; yakma beni!
***
Emreder ateşe/güneşe ateşlerin sahibi, gölgelerin sahibi, sahiplerin sahibi:
Ey ateş!
Ateşliğin, ipek yaprakları/mı yakmasın! Unut "orada" yakmayı!
***
"Açmışlar" nazikten, ipekten, âcizlikten ellerini…
Renk renk, koku koku yalvarırlar.
Gülün, gelinciğin ellerine bak hele!
Âcizliklerini kabul ettikleri için böylesine ince/nice güzellikler giydirilmiş üzerlerine!
***
Başına bir iş gelse çocuğun anneler "yangın" olur.
Dört döner etrafında. Anneler böyle!
Annelere, o "yangın" şefkati veren Padişah, kendisinden dilenen yaprak da olsa ilgileniyor demek ki…
***
Yaprağın titreyişi dua oluyor.
Bir yaz sıcağında dinle hele yaprakların hemhemeli duasını… duyarsın.
***
Ben de yanıyorum ihtiyaçlarımın cenderesinde, hapsinde, hepsinde…
Bir bardak suya da ihtiyacım var, bir çardak altına da…
Bir de fâni/sinden, ânisinden istemiyorum; istediklerimi.
***
Evet, "çok" olduğumun farkındayım da …
Dağlarca'nın dağlarca söylediği bir dua daveti var.
Çok sevdim bu seslenişi. Şair işi inceliklerden:
"Ellerin çirkinleşmeden dua et!" diyen.
***
Ben de elimi çabuk tutmalıyım.
Benim, ellerim mendil; açmalıyım, hep açmalıyım.
Dilenciye yakışanı yapmalıyım.
Hani, taş yerinde ağır ya…
O, sonsuz Sultan; ben sonsuz dilenci...
Yerimi bilmeliyim.