Bizim Şahin Doğan nereden icap ediyorsa, bazı felsefecileri dinleyip paylaşımlar yapıyor. Bu arada "İslamoğlu Eleştirisi" adıyla bir kitabı da çıktı. Onu da okuyup tanıtmaya çalışacağım inşallah. Bu konu biraz önemli. Çünkü Risalelere ve üstada itiraz edenlerin çoğu, bu İslamoğlu'nun çarpıtarak yaptığı alıntıları kaynak gösteriyor. Adam direkt risaleyi okumuyor, hükmünü ya dinlediğine ya da böyle çarpık alıntılarına bakarak veriyor. Geçenlerde böyle şapşallardan biri, yine çarpıtarak "Risale-i Nur, Kur'an'ın feyzinden mülhemdir ve semâ-i Kur'an'îden ve âyâtının nücumundan yıldızlarından iniyor, nüzul ediyor" cümlesinin sadece "nüzul" kelimesini almış, başına da "Rahman" kelimesini getirmiş. Bak diyor, "Said Nursi, risaleler Rahman'dan nüzül ediyor demiş" şeklinde beyanını etrafa ilan ediyor. Neresini düzelteceksin ki? Ağır laf bize yakışmıyor. Böyle bıraksan, gönlün razı olmuyor. Şaşırıp kalıyoruz.
Tekrar Şahin'in paylaştığı felsefeciye gelgelelim. Felsefeci derken, filozof değil. Felsefe okumuş, meşhur bir üniversitede hocalık yapıyor. Çeşitli yerlerde de konuşmalar yapıyor. Hem de Urfalıymış. Şahin Bey, herhalde onun için dinlemiş olabilir. Ben de merak ettim bu arkadaşı. İki konuşmasını sabrederek dinledim. Gerçekten küçük dilimi yuttum desem yeridir. Yüzüm kızardı, nefesim kesildi, nevrim döndü. Hatta hanım da kulak misafiri oldu biraz. Bana "Bu kepazelikleri dinlemeye nasıl tahammül edebiliyorsun?" diye de çıkıştı.
Arkadaş okumuş, yazmış, Urfa gibi kadîm bir şehirden de çıkmış. İmam hatipli iken, biraz risale de okumuş. Böyle bir insan, biraz Batı görünce, inancından, değerlerinden, medeniyetinden, kendi dünyasından, büyüklerinden bu kadar kopar da tamamen Batıcı olabilir mi? İnanın, Mevlana'yı Yunus'u tanıyan bir Batılı, bu şahsı dinlese, şaşırır gerçekten.
Üstüne üstlük "ele verir talkımı, kendi yer salkımı" cinsinden, hep şüpheci olun diye de ısrarla tavsiyelerde bulunuyor. Hatta nurcuların bir toplantısında bunu söylediğini de övünerek ifade ediyor. Fakat kendisini, "hiçten gelip hiçe giden bir organizma" olarak gördüğünden hiç şüphe etmiyor. Bu konuda şüphe olamazmış. "Batıyı görünce, kesin koptum her şeyimden" ifadesini şüphesiz kanaati ile söylüyor.
Medeniyet, insanlık, kibarlık, güzellik, ilerlemek adına ne varsa, tâ başından beri Batı'daymış, Batı kaynaklıymış ona göre. Moderatör "Ama Hocam onlar sömürgeci, maddeci, menfaatperest görünüyor ve uygulamalar da bunu gösteriyor. Kuvvetli olanı haklı görüyorlar" mealinde sorular soruyor. Bizim felsefeci şahıs ne dedi biliyor musunuz? "Kuvvetli olan, öyle yapar. Biz de bir zaman kuvvetli iken öyle yapmışız. Normal yani yaptıkları."
İki yalan iki de ikrâr saklı bu cevapta. Birincisi, biz kuvvetli iken öyle yapmamışız, bunun bir örneği yok. İkinci yalan da Batı'nın her zaman kuvvetli ve ileride olduğu yalanı. İki de ikrâr var. Ona göre kuvvetli haklı olur, kuvvetlinin zulmü yapmasına bu bir mazerettir. Batı bunu yapmakta haklıdır da. Yani hak, kuvvettedir.
Ya bizim Mevlana'mız, Yunus'umuz var. Batı bile bu değerlerin peşinde. Yok efendim, onların da bir kıymet-i harbiyesi yokmuş. Dinimiz de asırlar öncesinin dönemine göre ayarlanmışmış. Kendinden sonraki asırlara da bakamazmış. Bize ait bir medeniyet de yokmuş. Varsa da yoksa da Batı'ymış. "Merhamet, hürmet, emniyet, insana saygı da Batı kaynaklıymış. İnsan biraz utanır yahu. İslam insana değer vermez, ne demek? Başta Rabbimiz insanı muhatap almış. Onun şerefine kâinat sofraları kurmuş. Sadece göz zevki için binlerce renk, dili için bir o kadar tat yaratmış. Onun hidayeti adına, binlerce peygamber göndermiş.
İslam peygamberi, yetmiş güzide sahabesinin şehadetine, sırf sahabeleri ile olan istişaresinin ve onlara verdiği değerin hakkı adına razı olmuş, sonrasında onlara şefkat ve merhametini esirgememiş bir şefkat ve merhamet timsali değil miydi? Yine İslam semasının kandillerinden sadece biri olan İmam-ı Azam, kendine itiraz eden ve soru soran talebelerini her zaman el üstünde tutmamış mı? Bunun sayılmayacak çok örnekleri var. Bırak Müslümanı normal bir insan, bize ait bir medeniyet yokmuş, nasıl diyebilir? Böyle bir ifade sahibi, nasıl itibar görür, anlayamadım doğrusu. Batıdaki maddî terakki ve bazı ilerlemeler, aparatımızın başını öyle bir döndürmüş ki yapılan ve hâlen devam eden zulümler, sömürgeler, atom bombaları ile yerle bir edilen şehirler, milyonlarca insanın katlini dahi ona göstermiyor. Önemli olan maddi kalkınma mıdır? Yoksa bu teknolojinin neyin hizmetinde kullanıldığı mıdır? Bunu da geçelim. Batı dünyasına tıbbı, eczacılığı, mühendisliği, tekniği, astronomiyi, kanunu, şiir ve edebiyatı öğreten ibn-i Sina, Farabi ve İbn-i Cübeyri, Harezmi ve İbn-i Rüşd, İbn-i Haldun ve benzerlerini de mi hiç duymadın arkadaş?
Batı'da kapitalizmi, Doğuda komünizmi netice veren ve iki dünya savaşı ve kıyımlarla binlerce insanı yok edip bir o kadarına da hayatı zindana çeviren; ayrıca, bu ayıplarına ya doğrudan ya da vesayet ile devam eden bir medeniyeti; bir küçük kuvvet ile koca Orta Doğu'da asırlarca asayişi sağlayan bir medeniyetten üstün görmek, nasıl bir cehaletin ürünüdür, anlayamadım. Sadece Osmanlı'da kurulan vakıf sayısı yüz elliyi buluyor. Bunun canlı ve yaşayan örneklerini her tarafta görmüyor muyuz?
Fakat bunları geçelim. Beni asıl üzen ve terleten başka bir ifade idi. "İslam'da felsefe yoktur, çünkü soru sormak yok, kelam ilminde bunu bulamazsınız" cümleleriydi. Yahu az da olsa lisede okumuşsun, en azından nurlardaki yüzlerce soru ve cevabı nasıl unutursun arkadaş? Yüzlerce kelâm âlimi ve İslam filozofları binlerce suale cevap vermişler. Buna nasıl göremez insan?
Daha da ileri gidiyor bu şahıs. "Her sualin cevabını bulmak zorunda değiliz. Acele etmeyin, bilim aydınlatınca, öğrenirsiniz. Bak şimdi, mesela yağmurun nasıl oluştuğunu bilmiyorduk, melekler yağdırıyordu diye inanırdık. Ama şimdi izah edildi. Su buharlaşıyor, bulut oluyor, sonra yağıyor. Melek falan yokmuş işin içinde." Adamın düştüğü basitliği görüyor musun? Yahu bir kere yağmuru melek yağdırmıyordu arkadaş. İkincisi de diğer izahlarda olduğu gibi, bilim yağmur gibi harika bir fiilin nasıl yapıldığını izah ediyor. Bu harika işleyişin faili, sahibi kim? Yani bu yazının nasıl ve hangi malzeme ile yazıldığını öğrenince, yazıyı yazan ortadan kalkar mı? Saniyede on sekiz milyon ton su, gökyüzüne çıkıyor. Tonlarca bulut şeklinde gökyüzünde bekletiliyor ve zamanı gelince, muhtaç olan yere birden değil de tane tane âdetin tam tersi şekilde, azalan bir hızla bir çiçeği bile incitmeyecek şekilde indiriliyor. İndiren, tanzim eden kim? Su mu, deniz mi, hava mı? Kim bunları tanıştırdı da bir araya getirdi? Melek sadece oradaki fiilin vazifedâr seyircisi. Fiili yapan falan değil. Düşülen basitliğe, maskaralığa bakar mısın?
Üstad ne diyor? "Bazen gayet derin ve bilinmez ve çok ehemmiyetli bin cihette de hikmetli olan bir hakikate fennî bir nam takar. Güya o nâm ile mahiyeti anlaşıldı, âdileşti, hikmetsiz, manasız kaldı." Yağmurun nasıl oluşturulduğunu anlamamız, onu oluşturanı unutmamızı, inkar etmemizi mi gerektirir?
Daha acip bir iddiada daha bulundu bilimde ilerlemiş, yazmış, çizmiş, yaşlanmış profesörümüz. Mesela diyor ki "Bilim bu kadar inceledi, yazdı, çizdi. Hangi noktaya geldik? (Haşa) Allah yoktur. Bu konudaki bütün çalışmalar boşa gitti. Bugün modernitede Allah inancı yoktur." Evet, Yasin Ceylan hoca. İnsanı aparata çeviren, sadece yiyip içen ve değerli şeyleri değersizleştiren ve pislik makinesine döndüren ve insanı insan yapan mânevî cephesini nesh edip kaldırıp ben bir otum, noktasına getiren anlamda modernitede Allah inancı yoktur. Doğrusun, haklısın. Ama bu modernite dediğin şey, aklı ve hissi doyuramıyor. Hayatın anlamını senin de dediğin gibi bilmiyor ve cevap da veremiyor. Müsekkin haplarıyla uyuşturduğu beyinleri, farazî hikayelere bilim sosu ve aykü hesapları katarak bir yere kadar susturuyor. Senin gibi bilimi vasıtalıktan çıkarıp gaye hâline getiren insanlar, gözlerine inen akıllarıyla önlerindeki İslam medeniyetini göremedikleri gibi, sanatın arkasındaki sanatçıyı, fiilin arkasındaki faili, kâinata serilen ve serpilen merhamet ve şefkat parıltılarına da yabancı kalıyor.
"Yaratılanı severiz, yaratandan ötürü" cümlesini de hâliyle anlamıyor. Rabbini ona hatırlatan her güzele gözünü kapatıyor. Rabbimiz insana değer verdiği, insanı sevdiği için yaratmış. Rabbimizin sevip değer verdiği her yaratılanı severiz biz. Neticede Halkımız, Rezzakımız bir. İnanmasalar bile, ortak noktalarımız çok. Fakat senin gibiler, bu cümleden bile korkuyor. Yanlış buluyor. Çünkü her yaratılanın, Yaratanı gösterdiğini biliyor. Fakat buna yanaşmaya, şeytanınız ve taptıklarınız izin vermiyor.
Evet dostlar, hani "İman etmiyorsanız da inkârın basitliğine de düşmeyiniz." deniliyor ya. Aynen öyle de "iman etme bence yoktur" de. Fakat "yoktur" deme. Cehaletini gösterme arkadaş. Böyle şahıslara yoksa ne diyebiliriz ki?
Selam ve dua ile.