Bediüzzaman Hazretleri Tarihçe-i Hayatında, “Barla'nın bir mahallesi olan Bedre'de ve Barla'nın bir dağında bir iki gece kalmaklığıma müsaade etmemişler. İşittim ki: 'Said elli bin nefer kuvvetindedir; onun için serbest bırakmıyoruz.' demişler” diyor. Bu bir vehim, büyük bir korku sonucu söylenmiş sözdür. Bu vehmi onlarda doğuran, Üstad Hazretlerinin yiğit tavrıdır.
Rus Prensinin önünde ayağa kalkmadığı için idama mahkum edilen ve sonra Prens tarafından ayağa kalkmama gerekçesi öğrenilince idamından vazgeçilen Bediüzzaman, Otuz Bir Mart hadisesinde de kendisini yargılayan hâkimler karşısında aynı pervasızlığı gösteren Bediüzzaman, kendisini suçsuz bulup serbest bırakan heyete işittirerek, “zalimler için yaşasın cehennem!” diyerek geçip giden Bediüzzaman, onlara göre ya bir delidir, ya da büyük bir devlete sırtını dayamış bir ajandır. Onun bir büyük inanç eri, bir büyük Veli olduğuna hiç akılları ermedi, eremezdi de.
Bediüzzaman, o gafiller için: “Ey bedbaht ehl-i dünya! Bütün kuvvetinizle dünyaya çalıştığınız halde, neden dünyanın işini dahi bilmiyorsunuz, dîvane gibi hükmediyorsunuz? Eğer korkunuz şahsımdan ise, elli bin nefer değil, belki bir nefer, elli defa benden ziyade işler görebilir. Yani, odamın kapısında durup, bana "Çıkmayacaksın!" diyebilir. Eğer korkunuz mesleğimden ve Kur'ana ait dellallığımdan ve kuvve-i maneviye-i îmaniyeden ise, elli bin nefer değil, yanlışsınız, meslek îtibarıyla elli milyon kuvvetindeyim; haberiniz olsun!” dedi, ama yine anlamadılar, yine anlamadılar!
Evet, Said-i Kürdi bir İngiliz ajanıdır, dediler. İngilizler hesabına çalışır. İngilizler ona doğuda bir Kürt devleti kurduracak, Devletin anayasası da Risale-i Nur olacak, dediler. Bu korkunç iddialarını da şeytânî bir teville şöyle izah ettiler: Risale-i Nur Külliyatındaki NUR, Milliyetçi Kürt Cumhuriyeti'nin rumuzu, yani sembolüdür. Yani, “N.U.R”, (National Urartu Republic=Milliyetçi Kürt Cumhuriyeti) demektir, dediler. Bunları 1970 ve 1980 olaylarında çok kullandılar, gençleri Nurculuktan korumak için.
Sezai Karakoç Bey için de 1943'te Şamda Mişel Eflak ve Salah El-Bitar tarafından kurulan Baas Partisi'nin Türkiye'deki koludur, dediler. Sezai Karakoç, Diriliş Dergisi çıkarıyor ya, o partilerin adı da Ba's yani diriliş ya, öyle ise Sezai Karakoç da Ba'sçıdır. (Ne mantık ama!..)
Bu marazî veya şeytani mantık hep bölmek, parçalamak için çalıştı. Hâlâ da çalışmaya devam ediyor. Ama çoğu zaman hayırlara da yol açıyor. Benim Bediüzzaman Hazretlerini daha iyi tanımam, bu yakıştırmaları dinlememden sonra oldu. Nasıl bir ajanmış, hele bir öğreneyim, diye bütün Risale-i Nur Külliyatını edinip okudum. Netice, büyük bir hayranlık ve teslimiyet oldu. Sezai Karakoç'u zaten tanıyor, okuyordum. Hakkında söylenenlere gülüp geçtim. Bu sözlere inanan aldatılmış inançlı kardeşlerimden de tövbe edip af dilemelerini istemekten başka elimden bir şey gelmezdi.
Yeni Şafak