Harflerden bir dünya kurmak istiyorum içinde hikmet olsun. Bir cümle söyleyeyim diliyorum içinde hakikat olsun. Kalp evim muhabbetle imar olsun, şefkatle dolsun; dilim ya hayır söylesin, ya sussun!
Bir yerlerde eksiklik var, bir yerim eksik, bir yanım noksan! Ay yarıklığı gibi, hilal kırıklığı gibi, menzil menzil hüzün; dolunay ne tarafta?
Yolda olmak, olmakla yürümek, yürümekle halleşmek; Ay hali. Anlar akıyor “an” içinde, yine “an”a dökülüyor. Açıklayamadığımız boşlukları vehmin çukuruna atıyoruz.
Cerbeze ile hakikati terörize etmek; zihnin zulme dönüşü değil mi? Ay kadar sade aslında hakikat; gözlüğe bile gerek, yok başını kaldır yeter.
Çok bilgi, çok haber, çokbilmişlik; bütüne götürmüyorsa vehmin kurbanı olmaktan öte bir şey değildir elde edilen.
Ne ki bu dünyada yaşıyoruz, Haşim gibi “Merdivenlerle” çıkacağımız “O Belde’miz yok! Yine de bir cümle kurmuş Haşim “ Benim ömrüm bir ateşti”
Sanal âlem sığınması, mesaj mecraı, paylaşma akışı; neye çare? Zihni bombardıman; okumuyorum ama biri okur avuntusu!
Bir harfi olmayan, bir cümle kuramayan bencileyenlerin akışa karşı küreksiz mücadeleleri! Şunun için şu okunacak, bunun için bu; bunu bu kadar yayarsan böyle olur, yaymazsan şöyle!
Bir cümle söyle senin olsun.
“Yıllardan beri yollardayım, hayatın “en”ini bulup boydan boya asılmak istiyorum” de.
Susmak, hakikati dinlemek için hürmet ve edep değil mi? Edep yoksa hikmet de yok.
Hiçbir şey yapamıyorsam bari bir harfin etrafında tavaf et, sahici bir cümle söyle s’ayın olsun. İsmail ol boynunu uzat, İbrahim ol ateşe atıl, Musa ol Firavunlara diklen.
Evini temizle, putları kır, şirkten arın.
Yapamıyorsan harfin ne işe yarar, cümlen ne fayda verir!
Mağarana git. İbrahim gibi çık dışarı; Aya bak, yıldıza bak, güneşe bak. Issız vahaları gez sessizce.
Gizlice gir şehrine. Harfleri topla, bir cümle kur; cümle hayatına değsin.
Değilse ne diye yaşıyorsun?