Bu ordu muhârebe edemez! Bir silahlı güç için varılabilecek en kötü noktalardan biri, görev için arâzîye gönderilmiş bir kıt’anın kendini savunmakdan âciz olmasıdır!
İşte bizim TSK’da olan tamı tamına budur!
Enternasyonal Somali Filosu’na üstelik sancak gemisi olarak fırkateyn yollarsınız Hind Okyanusu’nda karaya oturur, römork yedeğinde süklüm püklüm geri döner.
Kurduğunuz karakollar 27 yılda iki düzineden fazla baskın yer.
Baskın bir yana 450’şer kiloluk toplarını iki gün önceden karşı yamaca çıkarıp mevzîlendirirler, haberiniz olmaz.
Haberiniz olur, kumandanlarınız o bölgeden asker çekip bir de dâvetiye çıkararak Mehmedcikleri bile bile ölüme gönderirler.
Heronlarınızı doğru dürüst kullanamazsınız.
Helikopterlerinizi doğru dürüst kullanamazsınız.
Ve daha neler de neler!
Şimdi deniyor ki Genelkurmay bu “aksilikler”e sebebiyet verenler hakkında soruşturma açmalıdır.
Açsın açmasına da... Ya Genelkurmay hakkında kim soruşturma açacak?
Bütün bu haysiyet-şiken vâkıaların başı orası değil mi?
Zâten şimdiye kadar Genelkurmay’ın bu meyanda açdığı “soruşturmalar”dan bir teki bile sonuca bağlandı mı? Yoksa ben mi atladım?
Tekrâr ediyorum ki bu ordu muhârebe edemez!
Eğitimiyle, kuruluş şemasıyla ve ideolojisiyle bu ordu artık mâzîde kalmışdır!
Onun için790.000 mavcûda 363 general/amiral ve 8.500 albay gibi akıllara ziyan bir “kalabalık” sebeb değil netîcedir!
Tasavvur buyrulsun ki şimdi Genelkurmay zahmet edip Ankara’da “oturan” 170 general/amirali aktif göreve göndermeğe karar vermiş. “Gönül rızâsıyla” (!) bir anda 170’inden ferâgat etdiklerine göre geriye daha en az 100 general/amiral kalmışdır ve onlar şimdilik paçayı kurtarmışlar kategorisine dâhildir.
Toplam 363 general/amiralden 270’i Ankara’da acabâ hangi “önemli” görevleri îfâ ediyorlardı dersiniz? Ayrıca nasıl oluyor da bir çırpıda bunlardan 170’i ne kışla yolu gösterilebiliyor ve bunda bir sakınca görülmüyor?
Bence politik iktidar, milletin zekâsıyla düpedüz alay eden bu kadroyu bizzat hizâya sokmakla “mükellef”dir! Bunu yurddaşına borçludur!
Yapılacak iş en az üç yıl için terfîleri dondurarak general/amiral sayısını 200 dolayına, albay sayısını ise 3500 dolayına indirmek, sonra askerî eğitimin içeriğini 1950’lerin Soğuk Savaş Âlemi’nden çekerek 2011 Yılı’nın şartlarına uydurmak ve buna paralel olarak rütbeli kadroların “ideolojik” eğitimine de kökünden çeki düzen vermekdir.
“Damarlarındaki asil kan” edebiyâtıyla bu işler yürümüyor.
Bunlarla eşzamanlı olarak TSK’nın hantal emir-kumanda yapısı da temelinden değişmeli ve yüzde yüz profesyonel askerlik metoduna geçilmelidir.
Tabii Genelkurmay’ın Millî Savunma Bakanlığı’na bağlanması şartını ayrıca zikretmeğe bile gerek yok.
TSK ancak bundan sonra terör sorunuyla gereğince mücâdele ve onu askerî bağlamda bitirme yeteneğine kavuşabilir.
Yoksa bir 25 sene daha TSK mı PKK’yı kovalıyor yoksa PKK mı TSK’yı sualine cevab aramakla vakit ve can kaybederiz!
Ve bu arada fırsat bulup şehidler arasında neden tek bir subay yok da hep Mehmedcikler gümbürtüye gidiyor sorusunu da bir türlü gündeme getiremeyiz.
Stargazete