Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Ankara Kültür ve Eğitim Vakfı (AKEV) tarafından düzenlenen online söyleşinin konuğu oldu. Çevrimiçi gerçekleştirilen programda ‘Çağın Hastalığı Enaniyet’ konusuna ilişkin değerlendirmelerde bulunan Tarhan, enaniyetin ihlas ile olan bağlantısına dikkat çekti.
“Savunmacı enaniyetler çoğu zaman gizleniyor”
Enaniyetin çeşitliliğini vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Şimdi iki türlü enaniyet vardır. Biri gizli enaniyet, biri aşikâr enaniyet. Aşikâr enaniyet kibir, gurur şeklinde biliniyor. Bir de gizli enaniyet var. Ona da temkinli enaniyet, temkinli kibir deniyor. Kişi bu durumda tamamen mütevazı rolünü oynuyor. Bu durumun temkinli kibir olmasının sebebi de şu kişi çok güzel mütevazıdır fakat aslında zarar görmemek için bu şekilde kendini saklama ihtiyacı hisseder. İyi gözlemler, çok sessiz sakin davranır genelde ağzı var dili yok dersiniz, mütevazı da gözükür her şeye evet der fakat sonra yani konuşmaya başladığı zaman hep böyle kendisi ile egosunu parlatan, kendisini ön plana çıkartan, sorduğu sorularda bile kendisinin olduğunu görürsünüz. Kendi egosunu koruma dürtüsü vardır. Yani bu durumda savunmacı enaniyet var. Diğerinde de görünür enaniyet vardır… Ama savunmacı enaniyetler çoğu zaman gizleniyor ve aldatılıyor. Kişi sinsice insanları etkiliyor” şeklinde konuştu.
“Bir insanın kendini sevmeye başlaması demek şizofrenler dünyasını anlatıyor”
İnsanların hayatlarındaki narsisizm sürecinden bahseden Tarhan; “Narsisizmi Freud şöyle inceliyor. Diyor ki iki narsisizm vardır. Primer Narsisizm, Sekonder Narsisizm. Bu arada en primer narsist de çocuktur. Çok haklı primer narsist çocuktur. Çocuk dünyayı kendi etrafında döndüğünü söyler diyor. Yani sevgi yatırımını çocuk doğar doğmaz önce kendi nefsine yapıyor. Kendini seviyor. Hayatta kalabilmek için bir şeyi sevmesi lazım. Sevgi dürtüsü var ama bakıyor ki kendisini severse hayatta kalabilecek. Ondan sonra bakım veren kim anne veya anne yerine geçen kişi onu da sevmeye başlıyor. Büyüdükçe özellikle yürümeye başladıktan sonra onunla temasta olan kişileri işte babasını, kardeşlerini vs. bu şekilde sevgi yatırımını büyütüyor. Ergenliğe geliyor sevgi yatırımını karşı cinse vermeye başlıyor. Bu kişi şizofren olursa sevgi yatırımını tekrar kendine yöneltiyor, seconder narsisizm. Kendini sevmeye başlıyor yeniden. Burada gerçekten müthiş bir tespitte bulunuyor. Bir insanın kendini sevmeye başlaması demek yani şizofrenlerin dünyasını çok güzel anlatan bir şey bu bir insanın kendini sevmeye başlaması demek şizofrenler dünyasını anlatıyor. Çünkü şizofrenlerde böyle. Beyinlerinde kapsüle bir alan var ve hayal kurarlar, o hayal içerisinde de mutludurlar yani onlar için bu durum gayet güzeldir.” şeklinde konuştu.
“Bir insanda enaniyet varsa ihlas zayıflıyor”
Enaniyetin ihlas ile olan bağlantısına dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “İhlas olan bir kimse enaniyetli olamaz. Yani enaniyet ile ihlas aynı anda bulunamaz. Biri ateş biri barut gibi bunların. Bir insanda enaniyet varsa ihlas zayıflıyor. İhlasın enaniyetinde üç noktası var. Birincisi kişinin cömertlik tarzında karşılığı, yani enaniyetli insan vermek istemez egosu yüksek bir insan ise hep almak ister. Eğer kişi yüzde elliden azını verebiliyorsa o insana ‘sehavet’ deniyor. Sahip olduğu, infak edeceği şeyin yüzde elliden bile fazlasını veriyorsa buna ‘Cûd’ deniliyor. Eğer her şeyi verebiliyorsa îsâr hasleti deniyor. Bir gün o îsâr ile ilgili Ayet-i Kerimelerin nazil olma mebeb-i nüzuluna baktığımız zaman îsâr hasleti gece evine misafir geliyor, yemek yiyecek sahabe. Fakat evinde de bir kişilik yemek var. Işıkları kapatıyor misafiri yediriyor kendisi yemeği yer gibi yapıyor ama sadece su içiyor. Ertesi gün îsâr hasleti ile ilgili bu Ayet-i Kerime nazil oluyor. O zaman Resulullah diyor ki ‘siz ne yaptınız da bu ayet nazil oldu?’. Yani aslında îsâr hasleti İslamiyet’in bu temel ahlakını, kişinin enaniyetini ikinci plana alabilmesini gösteriyor.” dedi.