Melek denilince aklımıza bir tür gelmemelidir. Hayvanlar ve bitkiler âleminin nasıl çeşitleri vardır; bunun gibi melek cinsinin de çeşitleri vardır. Örneğin bir yağmur damlasına müekkel olan melek, Arşa müekkel olan melek cinsinden değildir. Buna göre insana verilen melekler de diğer varlıklara verilen melekler türünden değildir. Ayrıca her insana özel melekler de vardır.
İnsanın melekler ile münasebeti sadece doğumla değil, daha doğmadan hatta anne rahmine düşmeden başlar.
Peygamber Efendimizin (asm), "Allah (c.c.) rahime bir melek vazifelendirir…"(1) hadisi, embriyolojik safhaların bütününde insan-melek münasebetin varlığını gösterir. Hatta bu meseleyi anne-babanın ilk temasına kadar götürmek de mümkündür. Onun içindir ki hadis-i şeriflerde, mukârenet öncesi:
"Allah'ım, beni şeytandan, şeytanı da benden uzak tut" (2) şeklinde dua edilmesi tavsiye edilmiştir. Böylece, daha işin başında muhtemel bir çocuğa şeytanın temas etmesi, yani onunla kontak kurması önlenmiş olacaktır. Daha açık ve net bir ifade ile söyleyecek olursak, bu çocuk daha o dakikadan itibaren melekûtî yönü gelişmeye hazır bir zemin bulmuş sayılır. Yani bu şekildeki bir davranış onun için, şeytandan korunması adına bir sığınaktır. Ve yapılan dua ta "rahm-i mâder"de böyle bir melek atmosferi hasıl etme yolunda atılan ilk adımdır.
Bu nedenle, insanla melek arasındaki münasebet, anne rahmine düşmeden başlar, anne rahminde ve dünya hayatında ömrü boyunca devam eder. Ahirette ise bu münasebet ebedileşir ve sonsuza kadar sürer. Ancak unutulmamalıdır ki, her şeyi yaratan Allah’tır. Melekler sadece görevli birer memurdur.
Bir kısım melekler, insanların amellerini yazmakla vazifelidirler. Bu hakikata işaret eden bazı ayetlerde şöyle denilmektedir:
"And olsun insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne fısıldadığını biliriz; çünkü biz ona şahdamarından daha yakınız. Onun sağında ve solunda oturan iki alıcı (melek, onun sözlerini ve işlerini) kaydetmektedirler." (Kaf, 50/16-17; Ayrıca bk. Ra'd, 13/11)
"Mükerrem Katipler, yaptıklarınızı bilmekte." (İnfıtar, 82/11, 12)
Diğer iki ayette de bu hususta şöyle buyurulmaktadır:
"Yoksa biz, onların sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmez miyiz sanıyorlar? Hayır, işitiriz ve yanlarında bulunan elçilerimiz de (her yaptıklarını) yazarlar." (Zuhruf, 43/80)
"Şunu iyi bilin ki üzerinizde bekçiler, değerli yazıcılar (kiramen katibin) vardır, onlar, yapmakta olduklarınızı bilirler." (İnfitar, 82/10-12)
Bazı hadislerden anlaşıldığı üzere, insanın sağında ve solunda bulunan meleklerden sağda bulunan, Cenâb-ı Hakk'ın rahmâniyet ve rahimiyetinin temsilcisi melek, solda bulunan, Cenâb-ı Hakk'ın izzet ve azametini korumakla vazifeli meleğe durmadan iltimasta bulunur. Kul günah işlediğinde, soldaki melek bunu derhal kaydetmek ister. Sağdaki melek vaziyete müdahale ederek ona, biraz daha beklemesini, belki tövbe edip pişman olacağını, belki bir hasene işleyip gühahını örteceğini söyler. Nitekim böyle olabileceğini anlatan hadisler de vardır. Efendimiz (asm) şöyle buyurmaktadır:
"Nerede olursan ol, Allah'tan kork! Kötülüğe daima iyilik ekle ki onu silsin. Ve insanlar arasında iyi ahlakla yaşa."(3)
Yukarıdaki ayetlerde, özellikle Kaf Suresinde geçen ayetlerde, önce insanın Allah tarafından yaratıldığı, içinden geçen her şeyin Allah tarafından bilindiği ve Cenab-ı Hakk'ın insana şah damarından daha yakın olduğu anlatılmakta, daha sonra da melekler tarafından insanın her halinin kaydedildiği dile getirilmektedir ki, ayetin mes'eleye bu şekildeki yaklaşımı, belli manalara ve bilhasa "tevhid" şuuruna dikkat çekmektedir. Yani "Melekler Cenab-ı Hakk'ın yardımcıları değildirler. Onlar sadece yaratma hadisesinin şahitleri ve nezâretçileridirler. Başkalarının olmadığı gibi meleklerin de yaratmaya müdahaleleri yoktur." denilmektedir.
İkincisi: "Biz ona şah damarından daha yakınız." ifadesi ile yine bize, aynı manayı ihtar ediyor. Şöyle ki:
Cenab-ı Hak insana şah damarından daha yakındır. Yani daha insan kendisinden habersiz ve vücudunda olabilecek hadiseler henüz vuku bulmamışken, Allah (c.c.) ona, ondan daha yakın; ilmiyle her şeyi bilmekte ve her şeyden haberdar bulunmaktadır. Ayrıca, madem ki Cenab-ı Hakk insana şah damarından daha yakındır; öyle ise insandaki tasarruflarında onun hiçbir vesile ve vasıtaya ihtiyacı yoktur. Meleklere gelince, onlar sadece İlâhi icraatın alkışçıları ve nezâretçileri durumundadırlar.
Kur'an, evvela insanın aklına gelebilecek her türlü şüphe ve tereddüt isini, pasını temizliyor; ardından da bize, meleklere ait bu misyonu naklediyor.
İki melek, insanın sağında ve solunda durmakta. Öyle ki insanın hem fiili, hem sözü hem davranışı, hatta hayalinden geçenler, onun his dünyasına misafir olan düşünceler dahi bu iki melek tarafından kaydedilmekte. İnsan abes olarak yaratılmış bir varlık değil ki, onun davranış ve fiilleri kayda alınmasın. Evet, insana ait her şey iyi-kötü mutlaka, ahirette değerlendirilmek üzere amel defterine tesbit edilmektedir.
Meleklerin yüklendikleri bir başka misyon da insanları her türlü bela ve musibete karşı korumaktır.
"Hiç kimse yoktur ki üzerinde bir koruyucu, bir denetleyici (melek) bulunmasın." (Târık, 86/4) ayetinde ifade edildiği gibi, herkes için bir koruyucu melek mukadderdir.
Taberâni'nin rivayet ettiği bir hadis-i şerifte her insana üç yüz altmış (360) meleğin nezâret ettiği ve insanı koruma altına aldıkları kaydedilmektedir. (4)
Ayette ise bu husus şöyle anlatılmaktadır:
"Her birini (her bir insanı) önünden ve arkasından izleyen melekler vardır. Onu Allah'ın emrinden (veya Allah'ın emriyle) korurlar." (Ra'd, 13/11)
Hem Efendimiz (asm)'in hadisinden hem de bu ayet-i kerimeden anlaşılıyor ki, sinekler gibi insanın üzerine üşüşen bela ve musibetler, insanı çepeçevre kuşatan melekler tarafından çok defa geri çevrilmekte ve insan böylece öldürücü bin bir hâdise altında ezilip gitmekten korunabilmektedir. Elbette ki bu muhafaza, Allah’ın iradesine bağlıdır. Zaten her meselede İlahi murad, İlahi dileme ve meşiet esastır. "Allah'ın olmasını dilediği şey olur; olmamasını dilediği şey de olmaz." hakikatı da bize bunu anlatmaktadır. Binaenaleyh, bela ve musibetler meleklerce uzaklaştırılır; fakat meşiet-i İlahi o şekilde tecelli etmişse...
Buna vesile olabilecek şeylere gelince, biz onları bilemiyor, sınırlandıramıyoruz. Bazen insanın hoş bir tavrı, rahmet-i İlahinin harekete geçmesine vesile olur ve Cenâb-ı Hak onun hakkında onu memmun edecek bir hüküm verir. Bazen de tam tersine, insanın münasebetsiz bir davranışı, İlahi gazabı galeyana getirir ve verilecek hüküm o şahsın aleyhinde olur. Verilen hüküm karşısında meleklerin yapabileceği hiçbir şey yoktur. Ne var ki, onlar her zaman beraber olduğumuz arkadaşlarımız olarak bizim başımızın üzerinde pervaz eder dururlar ve gelmesi muhtemel belaları savmak için bize kanat gerer, kalkanlık yaparlar. Zira bu onlara ait bir vazifedir. Bu meleklerin ruhânî haz ve lezzetleri, yaptıkları bu vazifenin içine konulmuştur. Yani melekler bizi koruma vazifesini, müthiş bir zevk, heyecan ve coşkunlukla yerine getirirler.
Melekler nur unsurundan yaratıldığı için, onları katı bir madde gibi düşünmemek gerekir. Bedenimizin her tarafında basıncı olan havanın durumundan daha hafif, daha nuranî, daha şeffaf ve daha gizlidir.
Dipnotlar:
1. Buhari, Hayz 17; Enbiya 1; Kader 1; Müslim, Kader 5.
2. Buhari, Bedü'l-Halk 11; Vudu 8; Nikah 66; Daavat 55; Tevhid 13; Müslim, Talak 6; Ebu Davut, Nikah 45; Tirmizi, Nikah 6; İbni Mace, Nikah 27.
3. Tirmizi, Birr 55; Dârimi, Rikak 74.
4. Süyûti, ed-Dürrü'l-Mensur, 4/615; Zebidi, İthâfü's-Sâde, 7/288.
Sorularla İslamiyet