Bismillahirrahmanirrahim
Evet, Asr-ı Saadetten evvelki zamanlarda kalb katılığı ve merhametsizlik öyle bir hadde baliğ olmuştu ki, kocaya vermekten âr ederek kızlarını diri diri toprağa gömerlerdi! Asr-ı Saadette İslâmiyetin doğurduğu merhamet, şefkat, insaniyet sayesinde, evvelce kızlarını gömerlerken müteessir olmayanlar, İslâmiyet dairesine girdikten sonra karıncaya bile ayak basmaz oldular. Acaba böyle ruhî, kalbî, vicdanî bir inkılâp hiçbir kanuna tatbik edilebilir mi? Bu nükteleri ceyb-i kalbine soktuktan sonra, bu noktalara da dikkat et:
1. Tarih-i âlemin şehadetiyle sabittir ki, parmakla gösterilen en büyük bir dâhi, ancak umumî bir istidadı ihya ve umumî bir hasleti ikaz ve umumî bir hissi inkişaf ettirebilir. Eğer böyle bir hissi de ikaz edememiş ise sa’yi hep hebâ olur.
2. Tarih bize gösteriyor ki, en büyük bir insan, hamiyet-i milliye, hiss-i uhuvvet, hiss-i muhabbet, hiss-i hürriyet gibi hissiyat-ı umumiyeden bir veya iki veyahut üç hissi ikaz etmeye muvaffak olur. Acaba evvelki zamanların cehalet, şekavet, zulüm zulmetleri altında gizli kalan binlerce hissiyat-ı âliyeyi, Ceziretü’l-Arab memleketinde, bedevî ve dağınık bir kavim içinde inkişaf ettirmek hârikulâde değil midir? Evet, şems-i hakikatin ziyasındandır.
Bu noktaları aklına sokamayanın, Ceziretü’l-Arabı biz gözüne sokarız. Ey muannid! Ceziretü’l-Araba git, en büyük feylesoflardan yüz taneyi de intihap et, beraber götür. Onlar da orada ahlâkın ve mâneviyatın inkişafı hususunda çalışsınlar. Muhammed-i Arabînin (a.s.m.) o vahşetler zamanında o vahşî bedevîlere verdiği cilâyı, senin o feylesofların, şu medeniyet ve terakkiyat devrinde yüzde bir nisbetinde verebilirler mi? Çünkü o Zâtın yaptığı o cilâ İlâhî, sabit, lâyetegayyer bir cilâdır ve onun büyük mu’cizelerinden biridir.
Ve keza, bir işte muvaffakiyet isteyen adam, Allah’ın âdetlerine karşı safvet ve muvafakatini muhafaza etsin ve fıtratın kanunlarına kesb-i muarefe etsin ve heyet-i içtimaiye rabıtalarına münasebet peyda etsin. Aksi takdirde, fıtrat, adem‑i muvafakatla cevap verecektir.
Ve keza, heyet-i içtimaiyede, umumî cereyana muhalefet etmemek lâzımdır. Muhalefet edildiği takdirde, dolabın üstünden düşer, altında kalır. Binaenaleyh, o cereyanlarda, tevfik-i İlâhînin müsaadesine mazhariyeti dolayısıyla, o dolabın üstünde, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmın hak ile mütemessik olduğu sabit olur. [İşaret-ül İcaz]
Bediüzzaman Said Nursi
Sözlük:
muvaffakiyet: başarı
Asr-ı Saadet: Peygamberimizin (a.s.m.) yaşadığı dönem, mutluluk asrı
baliğ olma: varma, ulaşma
müteessir olma: üzülme, etkilenme
ceyb-i kalb: kalb cebi, gözü
sa’y: çalışma, emek
hamiyet-i milliye: millî fedakârlık, milletini koruma duygusu
hiss-i uhuvvet: kardeşlik duygusu
hiss-i muhabbet: sevgi hissi, duygusu
hiss-i hürriyet: özgürlük duygusu
hissiyat-ı umumiye: herkeste bulunan hisler, duygular
şekavet: mutsuzluk, sıkıntı
zulmet: karanlık
hissiyat-ı âliye: yüksek hisler, yüce duygular
Ceziretü’l-Arab: Arab yarımadası
inkişaf: açığa çıkma, gelişme
şems-i hakikat: hakikat güneşi
muannid: inatçı, inanmamakta direnen
intihap etme: seçme
terakkiyat: ilerlemeler, yükselmeler
lâyetegayyer: değişmez
safvet: paklık, temizlik
muvafakat: uygunluk, razı olma
kesb-i muârefe: tanımak, alışkanlık kazanmak
heyet-i içtimaiye: sosyal yapı
fıtrat: yaratılış
adem‑i muvafakat: uyumsuzluk, bağdaşmama
tevfik-i İlâhî: Allah’ın yardımı
mazhariyet: erişme, nail olma
mütemessik: sıkı sıkıya bağlı, yapışmış