Bir katsayı hikâyesi
Katsayı uygulaması hakkında yaşını başını almış kelli felli, ilgili ilgisiz herkes konuşuyor, ama bu işin doğrudan mağdurları dinleyen yok. Oysa bu olayı doğrudan yaşayan yüzbinler var. Her biri dört başı mamur birer dram içeren yüzbinlerce hikâye. İşte konu üzerine yazdığım yazılar üzerine posta kutuma gelen hikâyelerden biri. Üstelik İmam-Hatipli de olmayan bir katsayı mağduru okuyucumun hikâyesi
KATSAYI İŞKENCESİ
Zamanında Nazi kampından kurtulan bir yazara, yapılan işkencelere nasıl dayandığı sorulduğunda şu cevabı vermiş: “Yaşadıklarımı bir gün yazabilme umudu, beni hep güçlü kıldı…”. Adam, Nazi kampından kurtulunca yaşadıklarını yazsın da ben oturayım mı?
Bilenler vardır… Naziler o dönem özürlü insanları da öldürmüş; ırkı bozuyor diye… Sonra israf olmasın(!) diye deneylerde kullanmaya başlamışlar. Örneğin buz dolu bir havuza yatırılan deneklerin ölmeleri beklenirmiş günlerce… Zavallıların kaç gün içinde öldükleri not edilip “dayanıklılık” istatistikleri yapılırmış… Alman subayların eğitimi için yapılan diğer deneylerden ise hiç bahsetmeyim…
Var mı böyle bir rezillik daha?… Var… Şöyle ki: Meslek lisesine yapılan katsayı işkencesini bundan zerre kadar farklı görmüyorum… Çok merak ediyorum; dokuz yıllık deney sonucunda hangi engin bilgiye ulaştılar acaba(!)… Amaçlarının ne olduğunu çok iyi biliyorum; ama yine de bunu, bizzat kendi ağızlarından duymak isterdim doğrusu…
Bunlara: “İşkence Çin'de olsa gidin getirin” denmiş olsa gerek… Ya da Almanya'da… Hâlbuki ki bizler ilim için giderdik Çin'e… Ya da diğer yerlere…
Ne yaptılar bize dönüp de bir bakın lütfen… Unutma ey Türkiye! Yaz bu işkenceyi; kaydet bir yerlere… Ölünce gömmeyin bizi !… Müzelere koyun; saçımızı, kafatasımızı, kalemimizi, kâğıdımızı, harç dekontlarımızı, alan içi(!) diplomalarımızı, hatta kimimizin de başörtülerini…
Hiç bilmediğimiz beddualar dökülüyor ağzımızdan bugün. Nasıl öfke doluyuz ve de onurluyuz bilemezsiniz… Öfkeliyiz; çünkü bedelini ödeyemeyeceğiniz senelerimizi mahvettiniz. Onurluyuz; çünkü hala umutluyuz… Nefes alıyoruz… Hayatta kaldık size rağmen…
***
Yıl 1999. Zeynep lise 2 'de… Sayısal dersleri ağırlıkta olan hazır giyim-teknik bölümünde okumakta… Zeynep bir şiir yazar lise 2'de… Sonra bir tane daha… Bir tane daha… Türkçe hocası: -“Aferin” der… Komposizyon da yazar sonra… Zeynep, en çok edebiyatı sever artık… Sevemez mi?..- “Sevemezsin” dedi, koşarak yanına gelen kankası… Zeynep güler şakaya…“Gülme Zeynep”, der kankası… Edebiyat artık alan dışı…Edebiyat artık hayal dışı…Zeynep gülme!…Zeynep sever ki hayatı; -“olsun” der. - Hem şiir yazarım, hem tekstil mühendisliği okurum o zaman… Niye görüyorum onca sayısal dersi?… Kankası yine: - “olmaz” der…- O da alan dışı… - “Ama ben dört sene tekstil okuyacağım bu okulda” der Zeynep… Ne diyeyim? Hayırlısı… - “O zaman moda tasarımı okuyayım” der Zeynep…
-“Moda tasarımı: İki yıllık olur; ama dört yıllığı alan dışı be Zeynep,” der bu sefer de kankası…Ya sabır Zeynep, ya sabır… Zeynep: - “Olmaz böyle! Yürü; düz liseye geçelim…” Kankası elindeki formu gösterir Zeynep'e… Zeynep okur: -“Şu tarihten sonra okul değiştirdiyseniz şurayı işaretleyin… Ama dışına taşırmadan işaretleyin… En önemlisi sabrınızı taşırmadan işaretleyin…” Bitti mi? Bitmez… - “Artık, düz liseyi bitirsek de meslek liseliymişiz” der kankası… -Ya sabııır ve mümkünse erkenden selameet…-Biz mühürlendik, işaretlendik Zeynep…Zeynep, Zeyneeepp!…
-“Elimizde ne kaldı?” der Zeynep… “Sözel bölümden; hazır giyim/giyim öğretmenliği” der kankası… Sayısalız; ama sözelden gireceğiz sınava! Anlıyorum(!)… -“Sadece terzi olabiliyorsak, niye bunca sayısal ders? Söylesene kanka?” der Zeynep…
Bir gün katalizöre mi uğrayacak dikeceğim kumaş? Yoksa vektör mü olacak toplu iğnelerim?… Ya da H2O mu bozar şablonlarımı?… Yol eşittir Hız çarpı Zaman'da, kaç gömlek dikerim sence?… Karekökünü alıp hacmini mi bulsak başımıza gelenlerin?…
***
Meslek liseli gençlerin, neredeyse on senedir neler yaşadığının kısa bir özetini sundum sizlere… Daha da uzundu aslında… Sayfalarca anlatmak isterdim tüm rezillikleri ama galiba bu kadarı bile yeter, birçok şeyi anlatmak için... Haydi bilmeyenlere(!) anlatın…
Bugün bir okul öncesi öğretmenliği bölümünde okuyanların çoğunun düz lise çıkışlı olduğunu biliyor musunuz? Hâlbuki anaokulu bölümü mezunları daha fazla olmalı… Bugün tekstil mühendislerinin çoğu hangi lise mezunu bir sorsanıza… Ve lisede hangi dersleri görüp görmediklerini… Haydi araştırın!
Böyle güçlü bir hükümetin bile bu vakte kadar düzeltemediği bu sistemin mimarları(!) gerçekten seviyor mu bu vatanı bu vatanın evlatlarını? Haydi yorum yapın!…
Eğitim sistemi inşallah bir daha bu hallere düşmez…
Bu süreci yaşayan tüm meslek liseli kardeşlerimin acılarını, canı gönülden paylaşıyorum… Her ne olursa olsun, baş koyduğumuz yoldan asla geri dönmeyelim. Yolumuzu aydınlatan, bizi hızlandıran üç şey: İnancımız, azmimiz ve sabrımızdır... Bunları yanımıza almadan yola çıkmayalım. Yola çıkmadan da şu duayı okuyalım hep: “Allah'ım, beni tepkisiz toplumun, şuursuz eğitimcinin ve vatanını sevmeyenlerin gazabından koru…” Amin…
Yeni Şafak