İslâm, toplumları oluşturan fertlerin şahsî ve gündelik hayatından âile hayatına, akrabâlık ve komşuluk münâsebetlerinden ticârî ve iktisâdî faâliyetlerine, tâlim, terbiye ve irşad hizmetlerinden ictimâî huzur ve âsâyişi temin eden muâşeret kâidelerine kadar her sahada, insanların vazife, mes’ûliyet ve haklarını, bunların ihlâli durumunda tatbik edilmesi gereken cezâî müeyyideleri tanzim etmiştir.
Yani bir müslüman, ferdî hayatını İslâm’ın muhtevâsında yaşamak mecbûriyetinde olduğu gibi, ictimâî hayatını, diğer insanlarla muâmelelerini de Allâh’ın emirlerine uygun tarzda düzenlemek zorundadır. Hâsılı, İslâm’ı hayatının her safhasına hâkim kılmalıdır. Buna muvaffak olamayan bir kimse, sâlih bir mü’min kıvâmına ulaşamaz.
CENNETE VİZE ALMAK İÇİN GEREKEN ŞART
Rasûlullah –sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuşlardır: “Emri altındaki insanlara ve çevresindekilere karşı kötü muâmelede bulunan kimse Cennet’e giremez.” (Tirmizi, Birr, 29/1946; İbn-i Mâce, Edeb, 10; Ahmed, I, 7)
Hazret-i Ömer –radiyallahu anh- da şöyle der: “Bir kimsenin kıldığı namaza, tuttuğu oruca bakmayınız;
– Konuştuğunda doğru söylüyor mu,
– Kendisine bir şey emânet edildiği zaman emânete riâyet ediyor mu,
– Dünya ile meşgul olurken helâl-haram gözetiyor mu, ona bakınız.” (Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, VI, 288; Şuab, IV, 230, 326)
Bir kişi Hazret-i Ömer’in yanında başka birini medhediyordu.
Hz. Ömer ona: “–Medhettiğin kişiyle hiç yolculuk yaptın mı?” diye sordu. O: “–Hayır.” dedi.
“–Alışveriş gibi ictimâî bir muâmelen oldu mu?” “–Hayır.”
“–Peki sabah-akşam ona komşu oldun mu?” “–Hayır.”
Bu cevaplar üzerine Hazret-i Ömer şöyle dedi:
“–Kendisinden başka ilâh olmayan Allâh’a yemin ederim ki sen onu tanımıyorsun!”
ALLAH’IN RIZASI İSTİKAMETİNDE BİR HAYAT
Fıkıh kitaplarımız, muâmelâtla ilgili hükümleri bütün tafsîlâtıyla îzah eder. Bu hükümler sâyesinde dünya hayatı intizam kazanır, müslim veya gayri müslim bütün insanlar haksızlık ve zulümlerden muhafaza edilirler.
Cenâb-ı Hak, muâmelâtla ilgili hükümlerin tatbik edilmesi için hem dünyevî hem de uhrevî müeyyideler koymuş ve bunları beyan etmiştir. Gerçek bir mü’min, işlerinin sadece dünyevî değil uhrevî boyutunu da düşünerek hayatını devamlı Allâh’ın rızâsı istikâmetinde takvâ üzere yaşamaya gayret eder.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş