Bir kız düşünün..!
Ailesinin el bebek gül çiçek büyüttüğü, özenle yetiştirdiği.. Eğitimini en iyi şekilde tamamlayabilmesi için elinden geleni/gelmeyeni yaptıkları.. Aynı zamanda dînî eğitimini de en iyi şekilde vermeye çalıştıkları..
Bu kızın öğrendiklerine uygun yaşamaya çalıştığını, zamanı geldiğinde Kur’an okumayı öğrendiğini, zamanı geldiğinde namaza başlayıp, zamanı geldiğinde tesettüre girdiğini ve bunları öğrendikleri doğrultusunda kendi iradesiyle yaptığını, aynı zamanda üniversite sınavına elinden gelen en iyi şekilde hazırlanıp ülkenin sayılı üniversitelerinden birinin en iyi bölümüne yerleştiğini düşünün..
O zamana kadar hayatında karşılaştığı insanlardan hiç ters tepki almadığını, dünyayı toz pembe gördüğünü, farklı dinlerdeki arkadaşları, komşuları ile çok iyi anlaştığını ve herkesi öyle sandığını düşünün..
İşte o kızın üniversiteye gittiğini düşünün..
Bir de üniversitenin son sınıfında oturup düşünürken, hayatını; “üniversiteden önceki hayatım ve ünversite hayatım” olarak ikiye ayırmasına neden olacak yaşadıklarını düşünün..
6 yıllık üniversite hayatı bu kıza neler yaşatmış olabilir ki..!
Üniversitede derslere peruk takarak girmesi bu zamanda bu ülkenin bir gerçeği ve kapalı okuyamayacağını bilerek gelmişti zaten okula. Direnme, karşı çıkma gibi durumlar söz konusu bile değil. O nedenle bu konuya girmeye de gerek yok.
Bu konuda sadece şunu belirtmek gerekir; vücudundan bir parça gibi hissettiği başörtüsünü çıkartıp insanların görmek istediği gibi görünmek için peruk takmanın ne kadar ACI birşey olduğunu bırakın erkeklerin veya açık bayanların anlamasını, o peruğu takıp bir topluluğa girmeyen tesettürlü bir bayan bile anlayamaz..!
Üniversitede yaşadıklarının açılışını; gittiği bir bölümde hocasının “sen öğrenci misin?” sorusuna okula yeni başlamış olmanın verdiği mutlulukla “evet 1. sınıftayım.” demesi üzerine hocasının “bu şekilde buraya giremezsin, bilmiyor musun?” diye başlayan yaklaşık 15 dakika süren koridorda bağırması ile yapmış belki de. Özür dileyip çıktıktan günler sonra başka bir hocasının eşarbını göstererek “bundan kurtul” diye başladığı, yarım saat süren konuşmasına muhattab olmuş da olabilir. Ve bu konuşmaların daha sonra da devam etmesi söz konusu olabilir.
Hayatı boyunca böyle şeylerle karşılaşmamış 18 yaşında bir genç kıza ne kadar travmatik olabileceğini düşünebiliyor musunuz bu konuşmaların? İnsanlar gerçekten böyle mi düşünüyor diye günlerce ağladığını..
Stajlar sırasında ders sonlarında hocaların herkesi gönderirken bu kızı odasına çağırıp, gel seninle bir konuşalım diye en az yarım saat başörtüsünü niye taktığını soran ama cevap beklemeden devam eden konuşmalarını düşünün. Sözlülerin sonunda diğer öğrencileri çıkartıp, özel bir soru sorma isteğini belirterek niye peruk taktığını, niye kapalı olduğunu soran hocalarla konuşmalarını düşünün..Yeri gelip asistanın servisin ortasında terbiyesizce bağırdığını, yeri gelip hocaların odalarında saatlerce konuştuğunu, yeri gelip hastane merdivenlerinde uzun eteğine bağırıldığını, yeri gelip lavabodaki teyzelerin başörtüsüne söylediklerine tahammülünü düşünün..
Bunların hiçbiri yetmiyormuş gibi bir de yolda yürürken karşıdan gelen amcalardan duyduğu sözler.. “Herşeyi anlıyorum da bu saçı kapatma da ne oluyor onu anlamıyorum” diye arabanın içinden doğru bağıranı mı anlatsın, yanından geçerken “yobaz” diye bağıranı mı söylesin..
Farkında oluyorlar mı bilinmez ama zamanla bu kızı daha bir sabırlı hale getiriyorlar. Hatta her konuşmadan sonra başörtüsünü daha da sevdiğini bilseler hiç böyle şeyler yapmazlardı herhalde. İlk başlarda günlerce ağlayan bu kızın zamanla bu tip konuşmalardan sonra gülüp geçtiğini biliyorlar mı ki? Ve her konuşmadan sonra birşeyler okuyarak kendini daha bir geliştirmeye çalıştığını.. Kendi dilleriyle böyle bilinçli bir kız yetiştirdiklerini farkındalar mı ki?
Peki bu yazının yazılmasına neden olan son olay nedir? Yıllarca yaşadıklarından çok farklı değil aslında.
Yolda yürürken karşıdan gelen teyzenin olabildiğince sinirli, öfkeli bir şekilde “Allah sizin gibilerin cezasını versin” diye bağırması..!
Bu teyzem bu kızın yanına gelene kadar bunu mu söylemeyi düşünmüş? Başka derdi mi kalmamış? Bu teyzemin hayatta sinirleneceği başka birşey mi kalmamış da bu kızın başörtüsüne sinirlenmiş? Yoksa çok mu beğenmiş de kendisi onun gibi olamadığı için kıskançlığından bağırmış? Ne bileyim işte, bir mantık.! bir neden arıyor insan.. Bir insan çocuğu/torunu yaşındaki birine niye böyle bağırsın ki? Hem de beddua sırasında andığı Allah’ın bir emrini yerine getirmesinden dolayı.
Ah teyzecim, ömründe sana hiç böyle bağıran oldu mu? Böyle beddua eden oldu mu? Hiç düşündün mü gittiğin hastanede sana bakacak doktorun o kız olma olasılığı olduğunu ve sen ne yaparsan yap o kızın sana en iyi şekilde davranıp senin sağlığın için elinden gelen herşeyi yapacağını ve senin gibi alçalmayacağını..? Çünkü o kızın başörtüsünün altında sende olmayan bir vicdan olduğunu..!
Dipnot: “yobaz”: Türk dil kurumuna göre 3 anlamı var;
1.Dinde bağnazlığı aşırılığa vardıran, başkalarına baskı yapmaya yönelen (kimse)
2.Bir düşünceye, bir inanca aşırı ölçüde bağlı olan (kimse)
3.Kaba saba, incelikten anlamayan (kimse).
Şimdi TDK’ya göre asıl “yobaz” kim oluyor?
Bu ve bunun gibi kızlarla konuşan, açılması konusunda ikna etmeye çalışan, veya kıyafetinden dolayı terbiyesizce bağıran insanlar mı? Yoksa sessizce olanlara bakıp geçen, elinden üzülmekten başka birşey gelmeyen, dininin gerektirdiği ölçüde (ne fazlası-ne azı) tesettürlü kızlar mı?
Şimdi bir kız düşünün.. bu ve bunun gibi birçok şey yaşamış/yaşamakta olan diğer kızları düşünün.. sonra oturup tekrar bir düşünün..! elinizden gelen birşey yok mu? hiç olmazsa bir DUA buyurun.. belki birşeylerin düzelmesine vesile olur.. ya da en azından bir kızın üzüntüsüne merhem olur..!