Prof. Dr. Volkan Tuzcu-Zafer Dergisi
Kemik yapısındaki mineral yapının yaşla orantılı olarak azalması olarak kendini gösteren bu problem sonucu, kemiklerde kırılmaya karşı eğilim artar. Yaşlanma en önemli risk faktörü olmasına rağmen, alkol ve sigara tüketimi, beslenme bozukluğu, D vitamini eksikliği, gazlı içecekler (fosforik asit içerdikleri için) tüketimi gibi önlenebilir risk faktörleri de vardır. Bazı hastalıklar ve steroidler gibi ilaçların kullanımı da kemik erimesine yol açabilir.
Kemiklerde kırılma olmadıkça kemik erimesinin hiçbir belirtisi yoktur. Omurga, kaburga, kalça ve el bileği en çok kırıkların görüldüğü bölgelerdir. Bayanların yaklaşık yüzde 50, erkeklerin de yüzde 25’inde görülen bu problem sağlık sistemleri için ciddi ekonomik bir yük oluşturmaktadır.
Dışarıdan bir belirtisi olmadığı için kemik erimesinin tanısı ancak özel tetkikler ile mümkündür. Ancak tomografi, röntgen, ultrason gibi radyolojik tetkikler ile tanı konulabilen kemik erimesi tıp dünyası tarafından ilk kez 1963 yılında Dr. Frost’un kemiklerdeki bu olayın mekanizmasını ortaya çıkarması ile daha iyi anlaşılabilmiştir.
Aslında herhangi bir anda kemiklerimizin yaklaşık yüzde 10’unda devam eden bir kemik eritme işlemi mevcuttur. Bu vesile ile kemiklerimiz sürekli bir yenilenme içerisindedir. Osteoklast adlı hücreler kemikleri eriterek zayıflatırken, osteoblast hücreleri de yeni kemik dokusu yapmak için çalıştırılırlar.
Rabbimizin lütuf ve keremiyle vücudumuzda denge halinde devam ettirilen bu iki zıt işlev ile kemikler yavaş yavaş yenilenirken, kemiklerin yapısı zayıflamadan uzun yıllar korunmuş olur. Ancak yaşlanma veya yukarıda sayılan bazı diğer risk faktörleri ile bu iki zıt fonksiyon arasındaki denge kemik erimesi lehine bozulur ve yeni kemik oluşumu buna yetişemeyince kemikler zayıflamaya, yani tıpta kemik erimesi olarak tanınan problem ortaya çıkmaya başlar.
İşte ancak 20. yüzyılda tanımaya başladığımız kemik erimesi bundan yüzyıllar önce bilinen bir problem değildi. Zaten problemin teşhisini sağlayan X ışınlarının 1890’larda keşfedildiği düşünüldüğünde daha önceki zamanlarda kemik erimesinin insanlar tarafından bilinemeyeceği açıkça anlaşılabilir.
Ancak Allah tarafından insanlara gönderildiğinde şüphe olmayan Kur’an-ı Kerîm’de mucizevî ifadelerle Meryem Suresi 4. ayetinde yaşlılık ile ortaya çıkan kemik erimesine çok açık bir ifade ile işaret edilmiştir:
1. Kâf, Hâ, Yâ, Ayn, Sâd.
2. Bu, Rabbinin, kulu Zekeriya’ya olan rahmetini anmadır.
3. Bir zamanlar o, Rabbine gizlice (içinden) yalvarmıştı.
4. Şöyle demişti: “Ey Rabbim! Şüphesiz (artık öyle bir durumdayım ki) benim kemiğim zayıflayıp gevşedi ve başım(ın saçı) bembeyaz alev gibi tutuştu. Sana dua etmekle de ey Rabbim, hiçbir zaman bedbaht olmadım.”
İşte, her bir ayetinde ayrı bir hikmet olan Kur’an-ı Hakîm, yakın zamana kadar hikmetini tam anlayamadığımız bir ayetinin mucizevî tarafını farkediyoruz. Çağların eskitemediği ve eskitemeyeceği kutsal kitabımız, kıyamete kadar tazeliğini ve geçerliliğini koruyacağını bize bu şekilde açıkça göstermeye devam ediyor.