İİKV’nin Yaşayan Tefsir seminerinde Risale-i Nur’un Rusya hizmetlerinin öncü isimlerden Dr. Ali İhsan Erdemir, Azerbaycan Müslümanlarının Risale-i Nur ile buluşma maceralarını, bu buluşmanın ilk vesilesi ve şâhidi olma sıfatı ile anlattı.
Erdemir, Azerbaycan’da Risale-i Nur hizmetlerinin nasıl başladığını anlatırken “Ne taş attık, ne kolumuz yoruldu” dedi.
Mektubat etrafında bir cemaat teşekkül etmişti
Şeyh San’an tepesini görmek için gittikleri Tiflis’in ardından Batum ve Bakü’yü ziyaret ettiklerini, bu sırada camide rastladıkları birkaç gence Mektubat ve birkaç küçük risale bıraktıklarını anlatan Erdemir şöyle devam etti: “İster inanın ister inanmayın o Mektubat orada kendi başına hizmet etmiş, etrafında bir cemaat teşekkül etmişti. İki ay sonra gittiğimizde orada bir Nur medresesi bulduk.”
“Türkiye’den bir kitap gelmiş” diye duyan Âzerîler, günden güne çoğalan bir kalabalıkla Mektubat etrafında okuma halkaları oluşturmuşlar, sayılarının artması üzerine de bir yer tutup orada okumaya karar vermişlerdi. Bu sırada ne medrese tarzı hizmetten, ne de okudukları kitabın da içinde olduğu Risale-i Nur külliyatından haberdar değillerdi.
Konsolosluktan her şeye cevap verecek bir kitap isteyecekti
Erdemir daha sonra hayatın anlamını Hint felsefesinde arayan Âzerî Nur talebelerinden Dr. Rauf ile tanışmalarını, Dr. Rauf’un “Bana cennet ve cehennemi subut et” diye başlayan yolculuğunda büyük bir iştiyak ve açlıkla Risale-i Nur’a sarılmasının öyküsünü anlattı.
Dr. Rauf annesinden gördüğü kadarıyla yarım yamalak namaz kılmaya çalışıyor, secdelerde “Ya Rabbi, madem varsın bana kendini bildir” diye ağlıyordu.
Dr. Rauf, Erdemir ile tanıştıklarında kendisini Türk konsolosluğuna götürmesini, onlardan her şeye cevap verecek bir kitap isteyeceğini söylemişti. O kitap Risale-i Nur oldu.
Öyle ki Dr. Rauf daha sonra “Artık Allah’tan bir şey istemeye utanıram. Risale-i Nur’u bahşetmiş daha ne istirem” diyecekti.
Erdemir daha sonraki yıllarda Dr. Rauf’un medrese haline getirdiği evinde yüzlerce kişinin Risale-i Nur ile tanışmasına vesile olduğunu bildirdi.
"Risaleler okunurken yerimizde duramıyoruz”
Erdemir, Âzerî Müslümanların Risale-i Nur okunurken Türkiyeli kardeşlerinin sükûnetine şaşırdıklarını “Biz ise Risaleler okunurken yerimizde duramıyoruz” dedikten sonra Türkiyelilerin sükûnetini, kendilerinin ise heyecanlarını “Tabi siz maşaallah küfrün ızdırabını yaşamamışsınız” diyerek açıkladıklarını aktardı.
Erdemir, Bediüzzaman hazretlerinin küçük bir çocukken hayaline sorduğu “Sana bir milyon sene ömür ve dünya saltanı verilmesini, fakat sonra ademe ve hiçliğe düşmesini mi istersin? Yoksa bâki fakat âdi ve meşakkatli bir vücudu mu istersin?” sorusuna verdiği “Cehennem de olsa beka isterim” ifadesinin ne anlama geldiğini Azerbeycan’da gördüğünü bildirdi.
“Cehennem de olsa hayat olsun. Yok olma kâbusu bitti”
Dinsiz rejim tarafından ölümden sonra yok olacaklarına inandırılmış olan bu insanlar, yok olacakları düşüncesi ile huzurla uyuyamıyor, bir gece uyuyup bir gece uyanık kalmak suretiyle ömürlerini uzatmaya çalışıyorlar, yokluk düşüncesinin üstesinden gelmek için kendilerini eğlenceye vuruyorlardı. Ali İhsan Erdemir, bunlardan birinin, Risale-i Nur’un ahiretin varlığını kesin delillerle ortaya koyması karşısında heyecanla ayağa fırlayıp “Cehennem de olsa hayat olsun. Yok olma kâbusu bitti” dediğine tanıklığını anlattı.
"İlk safta ehl-i sünnet, ikinci safta ehl-i şia, üçüncü safta namaz kılmayanlar"
Erdemir, Azerbeycan’da ilk teşekkül eden medresenin müdavimlerini şöyle tasvir etti: “Medreseye her türden insan gelirdi. İlk başlarda namaza durduğumuzda ilk safta ehl-i sünnet, ikinci safta önlerine koydukları taşlarla ehl-i şia, üçüncü safta ayakta saf tutan ama namaz kılmayanlar olurdu.”
“Namaz kılmayanlara ‘siz zahmet etmeyin, buyurun oturun’ dediğimizde ‘Olmaz! Siz ibadet ederken biz oturamayız’ diyerek en arkada saf tutup ayakta bekliyorlardı.”
Erdemir sadece bir sene sonra bütün o cemaatin tamamının ehl-i Sünnet üzere namaz kıldıklarını söyledi.
Ali İhsan Erdemir daha sonra Bediüzzaman’ın talebelerinden Muammer Ağabey’in on beş yıl kendisine bir şeyh aradıktan sonra Risale-i Nur ile tanışmasını ve Sungur Ağabey ile olan maceralarını anlattı.
Aslen Bitlis Ahlat’lı olan Ali İhsan Erdemir, 1982’de diş hekimliği öğrencisi iken Mustafa Sungur Ağabey ile tanıştı. Mezuniyetinden sonra muayenehane açıp bir süre çalıştıysa da daha sonra diş hekimliğini terk edip, hayatını Risale-i Nur hizmetine vakfetti. Uzun yıllar Sungur Ağabey ile birlikte Rusya’da Risale-i Nur’un neşri için çalıştı.