Muhder (Hz. Muhammed'i Tanıma ve Tanıtma Uluslarası Derneği) ile Sarayova'da bulunan "Uluslararsı Sarayova Üniversitesi"nin ortaklaşa tertip ettikleri aile sempozyumunda bulunmak üzere gittiğim Bosna-Hersek'ten bazı intibalarımı yazacağım.
Sarayova şehrindeki bir mezarlıkta medfun "Asrın Hakîmi Aliya İzzet Begoviç". Bu şehre gidip de onu ziyaret etmemek, dua etmemek, aziz hatırasını yadetmemek olamaz.
Yaş ilerledi, sıcak havada mezara giden yokuşu tırmanmak kolay olmadı, ama onun hayatı ve Boşnak kardeşlerimizin dramı yanında bu zahmetler safâ sayılmalı.
"Ben anıt-mezar filan istemiyorum, sade bir kabre defnedin, mezar taşıma övgülü sözler yazmayın, 'Allah kulu Aliya" yazın demiş ve öyle yapmışlar. Başta "Ezelden Ebede Var olan'ın, tek var olanın, fani olan herşey gelip geçtikten sonra varlığı devam edenin O (Allah) olduğu (huve'l-baakıy) yazılmış. Altına da "Abdullah: Allah'ınkulu Aliya". En altta "Allah'a yemin ederim ki biz köle olmayacağız" ifadesi kazınmış.
İşte bir Allah kulu, bir İslam insanı, bir hakîm (bilge kişi), bir ahlak abidesi.
Aliya'yı okuyanlar ondaki bilgi birikimi, tefekkür derinliği, ictihada dayalı İslam anlayışı, bir müslüman aklının dünya görüşü, bütün müslümanların paylaşması gereken yüce ve gerçekçi hedefler hakkında bilgi sahibidirler. Böylesine bir kafa, gönül, kişilik ve ahlakın -tabîî olan ama emsalinde nadir görülen- tevazuu ve teslimiyeti karşısında derin düşüncelere dalmamak mümkün değil.
Çok şükür, nasip oldu, çoğu akademya mensubu olan cemaatimiz ile bir cenaze namazı kıldık, arkasından şefkat ve mahabbet göz yaşları ile tezahür ederken dualar ettik.
O "Ben müminim ve yaşadığım sürece mümin kalacağım", "Teslimiyet, teslimiyet işte İslam" diyordu. Bu gibi sözleri söyleyen çok, yaşayan çok değil; o yaşamış.
On yıldan fazla süren zindan hayatında bronşit olmuştu, hayatının sonuna kadar bu hastalıktan muztarib oldu. Buna rağmen bir yandan ateş altındaki makamında oturarak savaşı yönetiyor, bir yandan da gerektikçe güç şartlarda cepheye giderek mücahidlere moral veriyordu.
Bir gazeteci "Korkuyor musun" diye sorunca, "Evet, korkuyorum" diye cevap vermişti. Yani o etten kemikten oluşan bir beşerdi, korkulacak yerde korkuyor ve bunu itiraf etmekten çekinmiyordu, ama davası uğrunda korkuyu yeniyor, canını, evladını, canı gibi sevdiği Boşnak gençlerini feda etmeyi göze alıyordu.
Kader onu lider olmaya itmeseydi daha çok okuyacak, daha çok düşünecek ve daha çok üretecekti; ama onun azı, bazılarının çoğundan daha bereketli, etkili ve kalıcı.
Bir mümin için en büyük rütbe "Allah kulluğu"dur. Bu rütbeyi hak ettiğini kabrine kazıtarak ispat eden Aliya'ya Allah'tan rahmet ve cennet diliyorum.
Yeni Şafak