İstanbul Barosu'nun, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Başkan Vekili Kadir Özbek'e verdiği ödül, Mahmut Esat Bozkurt adını taşıyor. Bence Özbek, bu ödüle en layık şahıslardan biri. Sabih Kanadoğlu gibi. Söz konusu ödül, eski Yargıtay Başkanı Sami Selçuk gibi birine verilecek değil ya!
Adalet Bakanı Bozkurt, döneminin pozitivist görüşlerini yansıtan ve dini "ortaçağ efsanesi" yerine koyan bir anlayışla, Medeni Kanun'un Esbab-ı Mucibe Layihasını kaleme almıştı. Medeni Kanun yeniden yazılırken 2001'de, bu layiha, genel gerekçeye ilave edilmek istenince, Meclis'te tartışma çıkmış ve bazı cümleler metinden çıkarılmıştı.
İşte münakaşaya yol açan cümleler: "Dinlerin sadece bir vicdan işi olarak kalması, günümüz uygarlığının esaslarından ve eski uygarlıkla yeni uygarlığın en önemli ayırt edici özelliklerinden biridir... Türk ulusunun kaderini, yüzyılın içinde bile, ortaçağ hükümlerine ve kanunlarına bağlamakta, dinin değişmez hükümlerinden esinlenen düzenlemelerin en güçlü etken olduğundan şüphe edilmemelidir... Din, devletin gözünde, vicdanlarda kaldıkça saygındır ve temizdir... Dini, dünyadan ayırmakla, yüzyılımızın devleti, ona, sonsuz bir taht olan vicdanı ayırmıştır... Türk ulusunun yüksek temsilcisi olan büyük Meclis'in uygun bulmasına ve onayına sunulan Türk Medeni Kanunu Tasarısı, yürürlüğe konulduğu gün, ulusumuz, 13 yüzyılın kendisini çeviren hastalıklı inançlarından ve kargaşadan kurtulmuş, uygarlığın içine girmiş olacaktır."
Bu metin, İslamiyet'i neredeyse "hastalıklı bir inanç" olarak nitelendiriyor; dini vicdanlara hapsetmeye çalışırken, dinin her türlü tezahürünü (haricileşmesini) laiklik karşıtı bir tavır olarak değerlendiriyor. Bozkurt'a göre din, dünyadan ayrılacak ve vicdan tahtına oturacak. Oysa herkes, dinlerin, dünyadaki yaşantıyla ilgili olduğunu, bu ilişkileri ve dünyevi davranışları düzenlediğini bilir. İman, vicdanlarda kalmaz, amele dayanır; bazı hareket tarzları emreder ve vazifeler yükler; bu şekilde haricileşir (Kaynak: Anayasa profesörü Ali Fuat Başgil).
Prof. Mustafa Erdoğan, "Demokrasi, Laiklik ve Resmi İdeoloji" kitabında, bu konulara açıklık getiriyor: "İslâm'ın, kamu hayatında ve siyasette görünürlük kazanması, hiç de şaşırtıcı değildir. Bu çerçevede, Kemalistlerin anlamadığı şey, İslâm'ın sırf bir inanç ve ibadet sisteminden ibaret olmadığıdır... İslâm, aynı zamanda kişiler arası ilişkilerin her yönüne hâkim olan bir kültür ve kurumsal çerçevedir. Cumhuriyetin ilk on yıllarında, İslâm'ın Türkiye'nin siyasi hayatında görünmemesinin sebebi, sivil hayatta, kamu hayatında ve siyasette kendisini ifade etmesine izin verilmemesiydi. İktidar seçkinleri, İslâm'ı ve onun kültürünü Türkiye'de bir güç olmaktan çıkarmaya çalıştılar. Demokratikleşme, dindar - muhafazakâr kitlelerin, kendi taleplerini seslendirmeye başlamalarının ve siyasete katılmalarının yolunu açmıştır. Din, özel - bireysel alanda tutulabilir olmaktan çıktı, kamusal alanda yansımalar bulmağa başladı."
Mahmut Esat Bozkurt'un Layihası'ndaki görüş ile CHP'nin 1947 tarihli kongresinde yaptığı laik tarifi, birbiriyle örtüşmekte; "CHP'ye göre, laiklik, yalnız din ile siyasetin arasında bir alâka kurulmaması değil, sosyal hayatın her yönüyle, din arasında münasebet kurulmamasıdır. Binaenaleyh laiklik, sosyal hayatın her yönünü, müsbet bilimin verilerine uydurmayı tazammum eder."
Prof. Nilüfer Göle, Müslüman bir ülkede, modernleşmenin, Batı'dan farklı bir yol izlediğini şöyle anlatıyordu: "Müslüman bir ülkedeki modernleşme, kültürel yapının, hayat tarzının, kimliğin batılılaşmasını öngören bir siyasi iradenin toplumu tepeden zorlamasını içerir. Kemalist reformlar, halkın gündelik biçimine, davranışlarına, gündelik anlayışlarına nüfuz etmeye çalışmıştır.
Modernleşmeyi, muasır medeniyet seviyesine ulaşmanın bir aracı olarak gören Türk seçkinleri, bunu ancak, toplumu, yerel - İslâmî kültürün boyunduruğundan kurtarmak suretiyle yapabileceklerini düşünmüşlerdir."
Günümüz Türkiyesinde aynı tartışma devam ediyor; mücadele henüz sona ermedi. İstanbul Barosu, hâlâ o eski zihniyeti yansıtıyor. Ödülü de elbette, aynı ekolden birine, HSYK Başkan Vekili Kadir Özbek'e veriyor.
Sabah