Evet, hiç şüphe yok, Türkan Saylan bir "misyon kadını"dır. Onun, bir misyon için nasıl bir adanmışlık duygusuyla hareket ettiği konusunda tereddüt edilemez.
Ama ben, Türkan Saylan'ın soyut "insan sevgisi" konusunda ciddi bir özür taşıdığında da tereddüt etmiyorum.
Ona ilişkin değerlendirmelerde, misyonu ile insan sevgisi iç içe imiş gibi gösteriliyor ve hastalık hali de devreye sokularak toplamdan bir kredi oluşturulmaya çalışılıyor.
Hastalığını da önemsiyorum.
Ama bu hastalık halinde bile, dışa vurmaktan kaçınamadığı bir sevgisizliği gözlemledikten sonra, bu insani azalmaya kahrettiğimi belirtmeliyim.
Türkan Saylan, gençlerin eğitimi ile ilgileniyor.
Binlerce öğrenciye burs sağlıyor.
Bunlar çok pozitif bir eylem olmalı değil mi?
Ama gelin görün ki, bu eylemin arkasında bile pozitif misyondan ziyade negatif coşku var.
Eğitimde pozitif misyon, birim insanın, özgün kabiliyetlerinin en üst seviyede eğitilmesi ve kişiliğinin temel insanlık değerleriyle donatılması olmalıdır.
Peki Saylan'ın eğitimdeki misyonu bu mudur? Bence değil.
Ben "Negatif misyon" diyorum.
Saylan hareketi, bir karşıt harekettir.
Şöyle bir değerlendirme sonucu oluşmuştur:
"-Memleket elde gidiyor. Gericiler gençliğe el attı. Eğitimde büyük yatırımlar yaptı. Bir yandan da Doğu - Güneydoğu'da gençler ayrılıkçı hareketlerin tuzağına düşüyor. Gençlerin gündeminden Kemalizm düştü. Gericiler, gençleri eğitim kurumlarında burslar ve yurtlarla ele geçiriyor. Biz Kemalistler de o alana yatırım yapmalıyız ki, gençleri bu tuzaktan kurtaralım."
Karşıtlığın bir boyutu, gençlerin İslam'la buluşmasına, diğer boyutu ise, ayrılıkçı hareketlerle buluşmasınadır.
Saylan'cı değerlendirmeye göre İslam'la buluşma olayı, İHL'ler ve Fethullah Gülen'in çalışmalarıyla olmakta, "üniversitelerde başörtüsü" de buralarda zemin bulmaktadır.
Misyon bunlara karşıdır.
Saylan, bu misyon etrafında bir ortak cephe harekatı yürütmüştür.
Ortak cephede, bu "karşıtlıklar" konusunda duyarlı medya - sermaye - askeri cenaha uzanan epeyce bir odak vardır. Ama ortak özellik "Kemalist misyon" dur.
Saylan, Nilüfer Göle'nin değerlendirmesiyle "Kemalizm"in "sosyetik" toplumsallaşması yerine, "sosyal misyon sahibi kadın"ı getirmiştir. Böylece "başörtülü kadın"ın karşıtını oluşturacağı hesaplanmıştır.
Saylan'ın negatif duruşunun başat görünülürlüğü, "İHL'li ve başörtülü öğrenci"ye karşı savaş halinde olmasıdır.
Saylan bu noktada en küçük "insani" bir tavizden yana değildir. Orada neredeyse "insan" değil, bir "Terminatör - Yokedici" vardır.
Saylan bu noktada o kadar misyon yüklüdür ki, mesela, karşılaştığı son polisiye uygulamaya büyük tepki veren Hürriyet'ten Ayşe Arman bile, onu yadırgamıştır.
"Genç kızlar bu mesele yüzünden üniversiteye gidemiyorlar diye üzüldüğünüz, bunun haksızlık olduğunu düşündüğünüz olmuyor mu?"
Bu soru Ayşe Arman'ın...
Peki cevap ne? İşte şu:
"Asla" diye başlıyor söze ikinci kemoterapi safhasındaki Türkan Saylan ve devam ediyor:
"-O kızları militan yapıyorlar. Ben çok netim bu meselede."
Sonra, insani boyutu daha da silen bir "alay" giriyor devreye:
"-Gerçi o örtü sayesinde erken koca buluyorlar o ayrı."
Saylan başka şeyler de söylüyor "başörtülü genç kızlar" hakkında. Onlar, az önce aldıklarımdan daha da vahim, yani onun "insani" boyutunu daha da aşındıran sözler. Bakın işte:
"-Burs verdiğiniz öğrenciler içinde başörtülü çocuklar var mı?"
"-Hayır. Böyle bir ilkemiz var. O çocukların bir kısmı militan olarak kullanılıyor. Biz de böyle casus gibi aramızda onları istemiyoruz."
İşte tüm bunlar, benim önüme insani boyutu öne çıkan bir Türkan Saylan fotoğrafı koymuyor. Bu fotoğrafta, rövanş alma duygusuyla yüklü bir misyon kadını var. Ona "bayılan", onu "Rol modeli" olarak kutsayan Ayşe Arman bile, bu katı durumu yadırgadığını şu ifadelerle seslendiriyor:
"-Ne yalan söyleyeyim, başörtülülere burs verilmemesi konusu, benim de içime sinmiyor" diyor.
Sonra bakıyorum, Saylan için gösteri yapanlara, onlarda da derin bir öfke gözlemliyorum. Bu öfke, karşılaştığı polis eylemiyle sınırlı değil, bu öfke, daha derin bir zeminden beslenmiş bir özellik arzediyor. Ve sanki o öfkenin eline düşse "karşıt cephe"de görülen birisi, onlar çiğ çiğ yenecek gibi görünüyor.
Bir de şu:
Aslında Saylan'ın misyonu, birebir 28 Şubat misyonu ile örtüşüyor.
28 Şubat misyonunun en tahrip edici boyutu da, tamamen eğitim alanındaki yokedici operasyonla alakalıdır.
O süreçte, İHL'li öğrencilerin biçilmesi de, başörtüsü yasağı operasyonu ile on binlerce kız öğrencinin eğitim hayatından mahrum edilmesi de tabii karşılanmıştır.
O zamanın hınk deyicisinin de Saylan ve ekibi olması, "insani hassasiyetsizlik" açısından yadırgatıcı değildir.
Bugün