Bir şehir halkının yazdığı muhteşem destan Antep savunması
25 Aralık 2009 tarihi Gaziantep’in kurtuluşunun 88. yıldönümü. Antep Savunması, bir şehir halkının toprağını, bayrağını, inancını, namusunu korumak ve düşman postallarına çiğnetmemek için topyekün olarak kadınıyla, erkeğiyle, çocuğuyla, yaşlısıyla, siviliyle, askeriyle kararlığının, cesaretinin, mücadelesinin, inancının ve azminin bir destanıdır. İngilizler Mondros Mütarekesi hükümlerine dayanarak 15 Ocak 1919'da Antep'i işgal ettiler. O zamanlar 115 bin civarında olan Antep'in nüfusunun 15 bini Ermeni olmak üzere 16 bini gayr-ı müslim idi. Bu işgal Ermeniler tarafından sevinç gösterileriyle karşılandı. Müslüman halka sataşarak, küstahça tavırlar sergilemeye başladılar.
Bu küstahça davranışları İngiliz kuvvetleri ve daha sonra şehri teslim olan Fransız kuvvetleri de destekleyince Antep'in ileri gelenleri kendi aralarında toplanarak direniş kararı aldılar, değişik cemiyet ve gruplar halinde teşkilatlanmaya başladılar. Bu teşkilatlanma köylere kadar yayıldı. Bunların ardından gönüllüler kendi aralarında askeri birlikler oluşturmaya başladılar. Köylerde çeteler kuruldu. 1 Kasım 1919'da Ermenilerin küstahça tavırları yapılan büyük bir mitingle protesto edildi. Fransızların ve Ermenilerin saldırı ve küstahça tavırları arttıkça halkın tepkisi de o oranda yükselmeye başladı. Şehir içinde ve çetelerde silahlanma çalışmaları hızlandı.
Fransızların Kilis'e giden kuvvetlerinin yolda çevrilerek imha edilmesiyle 1 Ocak 1920'de ilk silahlı çatışmalar başladı. Daha sonraki günlerde Şahin Bey ve emrindeki çeteler, Fransızlara büyük kayıplar verdi. 28 Mart 1920'de Şahin Beyin şehit edilmesi büyük üzüntü meydana getirmişse de, halkın karşı koyma azmini en üst düzeye çıkardı. 1 Nisan 1920'de şehirde ilk silahlar patlamaya başladı. Düşmanın teknik yönden ve sayıca çok üstün silahlarına karşı Antep halkı çok yetersiz ve kendi imal ettikleri silahlarla kahramanca karşı koydu. Şehirdeki bütün demirciler, tenekeciler, marangozlar kısacası bütün sanatkarlar silah imal etmek için seferber oldular. Antep’liler, düşmanı şehirlerinden çıkarmak için muhteşem ve destan gibi bir mücadeleyi her şeylerini ortaya koyarak var güçleriyle sürdürdüler.
10 Ağustos 1920'de imzalanan ve Osmanlı İmparatorluğunu parça parça eden Sevr Anlaşması hükümlerine göre, Antep ve civarı Fransızların mandasına verilmekteydi. Bu durum Antep’lilerin mücadele azmini zerre kadar sekteye uğratmadı. Fransızlar, Antep’lilerin bu direniş ve mücadele azmini kırmak için şehirde toplarla büyük bir tahribata giriştiler. Şehir etrafındaki düşman ablukası neticesi şehirde büyük bir kıtlık başladı. Erzak sıkıntısı had safhaya ulaşınca halk ve özellikle çocuklar büyük zorluk yaşadılar.
Büyük Millet Meclisi tarafından 6 Şubat 1921 tarihinde, çatışmalar bütün şiddetiyle devam ederken kabul edilen 93 numaralı kanunla, Antep'e Gazilik unvanı verildi.
Şehirdeki bütün cephane ve erzak tükenince, 7 Şubat 1921'de şehirdeki kahraman direnişçiler, bir huruç harekatı gerçekleştirerek düşman siperlerini yarıp şehir dışına çıkmayı başardılar. Bu şekilde şehir dışına sağ olarak ancak 450 asker çıkabilmiştir. 8 Şubat tarihinden itibaren bir tek askeri kalmayan Gaziantep halkı teslim olmak zorunda kaldı. On bir ay süren bu kahramanlık destanında 6317 Antep evladı şehit edilmiştir. Bu büyük şahlanış sırasında Antepliler, bütün şehit ve gazileriyle tarihe birer kahraman olarak geçmişlerdir.
20 Ekim 1921'de Fransız Hükümetiyle imzalanan Ankara Anlaşması ile 25 Aralık 1921'de bütün düşman askerleri şehri terk etti. Mehmetçik halkın sevinç gözyaşları ve tekbir sesleriyle Antep'e girerek şehri teslim aldı.
Antep'in işgali günlerinde şehirde büyük üzüntüler yaşandı. Ağıtlar yakıldı. Hüzünlü türküler söylendi. Tarihin altın sayfaları arasında yerini alan, şan ve şeref dolu bir destan yazıldı. İşgal günlerindeki Antep’linin duygularını ve yaşadığı üzüntüleri Şair Şerif Dai şu mısralarla ölümsüzleştirdi:
GAZİANTEP DESTANI
Kara imiş şu Antebin yazısı
Melemiyor koyun ile kuzusu
Her köşe başında yiğit ölüsü
Hani benim mor sümbüllü bağlarım
Antep diye hazin hazin ağlarım
Kavaklığın şirazesi bozuldu.
Humanıza kara yazı yazıldı.
Camilere şehit kabri kazıldı.
Hani benim mor sümbüllü bağlarım
Antep diye hazin hazin ağlarım.
Askerler hep mahsarada kaldılar
Fıstıkları çıtır çıtır kırdılar
Bir hücumda üç yüz şehit verdiler
Hani benim mor sümbüllü bağlarım
Antep diye hazin hazin ağlarım
Ağlaşır analar, sızlaşır bacı.
Yürekten çıkar mı böyle bir acı
Cümle müslümanlar size duacı
Hani benim mor sümbüllü bağlarım
Antep diye hazin hazin ağlarım.
Anteb’in etrafı dumanlı bağlar
Doktorlar toplanmış yaramı bağlar
Anneler ah çeker bacılar ağlar
Hani benim mor sümbüllü bağlarım
Antep diye hazin hazin ağlarım
Minareden ezan sesi gelmiyor.
N'olup n'olmadığını kimse bilmiyor.
Gelinler kızların yüzü gülmüyor
Hani benim mor sümbüllü bağlarım
Antep diye hazin hazin ağlarım.
Destanlaşmış Antep savunmasından bahsederken, bir destan isim olan Şahin Bey’i anlatmadan geçmemek gerekir. Asıl ismi Mehmet Said olan Şahin Bey 1877 yılında Gaziantep'te dünyaya gelmiştir. Küçük yaşta yetim kalmasına rağmen, akrabalarının yardımıyla ilk ve orta okulu okumuş ve daha sonra da evlendirilmiştir. 1899 yılında Yemen'e gönüllü asker olarak gönderilmiş, burada gösterdiği kahramanlık ve vatanseverlik nedeniyle önce başçavuşluğa, daha sonra da teğmenliğe terfi etmiştir.
1911 yılında Trablusgarp Savaşına gönüllü olarak katılan Şahin Bey, burada büyük kahramanlıklar gösterdikten sonra Balkan ve Çanakkale savaşlarına katılmıştır. 1917 yılında İngilizlere karşı savaşmak için Sina Cephesine gitmiş ve burada bir şiddetli çarpışma sırasında esir düşmüştür. Bir müddet Mısır'da bir esir kampında tutulan Şahin Bey, Mütarekeden sonra esirlerin serbest bırakılması üzerine birçok Türk esiri ile birlikte 1919 yılında bir İngiliz Gemisi ile İstanbul'a gelmiştir.
İstanbul'da kısa bir süre kaldıktan sonra Birecik'e Askerlik Şubesi Başkanı olarak tayin edilen Şahin Bey, Antep'e Fransız kuvvetlerinin geldiğini öğrenince derhal memleketine gitmiş, Fransızların Antep'e ikmal, takviye ve yardım kuvvetlerinin gönderilmesini engellemek için, Kilis-Antep yolunu düşmana kapatmak üzere gönüllü olarak göreve talip olmuştur. Bu sırada söylediği "düşman cesedimi çiğnemeden Antep'e giremez" sözü kararlığının ve cesaretinin ifadesi olarak tarihe altın bir sayfa olarak geçmiştir .Kilis-Antep yolunda Fransız takviye ve ikmal kuvvetlerinin Antep'e girmesini engellemek için büyük kahramanlıklar göstermiştir.
Çok kısıtlı imkanlarla ve çevre köylerden topladığı çetelerle baskınlar düzenleyerek Fransız kuvvetlerine büyük kayıplar verdirmiştir. Aylar süren zorlu ve çetin çatışmalardan sonra Fransızların top ve makineli tüfek saldırılarına daha fazla dayanamayan kuvvetlerimiz geri çekilmeye başlamıştır. Arkadaşları tarafından ısrarla yapılan çekilme tekliflerini hiç dinlemeyen Şahin Bey, Elmalı Köprüsünü siper ederek tek başına Fransızlarla çarpışmaya devam etmiştir. Mermileri biten Şahin Bey, süngüsü ile düşmanın karşısına çıkmış ve Elmalı Köprüsünün başında 28 Mart 1920'de süngülenerek şehit edilmiştir.
Adı Antep köylerinde bir efsane gibi dolaşan Şahin Bey'in şehadeti, büyük üzüntü meydana getirmiş ve dillerde ağıtlara dönüşmüştür. Şahin Bey için söylenen ve dilden dile dolaşan bu ağıtlardan en çok bilineni aşağıya çıkarılmıştır:
Şahini sorarsan otuz yaşında
Süngüyle vuruldu köprü başında
Çeteler oturmuş ağlar başında
Uyan Şahin uyan bak neler oldu?
Sevgili Antep'e düşmanlar doldu
Uyan Şahin uyan, uyanmaz mısın?
Diz çöküp düşmana dayanmaz mısın?
Al kızıl kanlara boyanmaz mısın?
Uyan Şahin uyan gör neler oldu.
Sevgili Antep'e düşmanlar doldu.
Kimi yaralanmış kanlar saçıyor
Kimi süngülere bağrın açıyor.
Kimi yavrusunu almış kaçıyor.
Uyan Şahin uyan gör neler oldu
Sevgili Antep'e Fransız doldu.
1950'li yıllarda babasının görevi nedeniyle Gaziantep'te bulunan ve o zamanlar lise talebesi olan ünlü şair Yavuz Bülent Bakiler, Şahin Bey'in hikayesini yaşlı komşularından dinleyince çok etkilendiğini, hüngür hüngür ağladığını, yıllar sonra bu olayın etkisinde kalarak ‘’Antepli Şahin’’ şiirini yazarak vefa borcunu ödediğini Gaziantep'te verdiği bir konferansta anlatmıştır. Gaziantep'te çok sevilen ve dillerde bir destan gibi dolaşan ‘’Antepli Şahin’’ şiirini Şahin Bey ve Antep müdafaasında şehit düşen tüm kahramanlara rahmete vesile olması dileğiyle buraya alıyorum:
ANTEPLİ ŞAHİN
Ben Antepliyim, Şahinim ağam.
Mavzer omuzuma yük
Ben yumruklarımla dövüşeceğim
Yumruklarım memleket kadar büyük.
Hey hey! Yine de hey hey!
Kaytan bıyıklarım, delişmen çağım.
Düşman kurşunlarına inat köprü başında
Memleket türküleri çağıracağım.
Bu dağlarda biz yaşarız,bu dağlar bizim dağımız
Namusumuz temiz, bayrağımız hür.
Analarımız, karımız, kızımız, kısrağımız,
Burada erkekçe dövüşür.
Bir bayrak dalgalanır, Antep kalesi üstünde.
Alı kanımdaki al, akı alnımdaki ak.
Bayraklar içinde en güzel bayrak.
Düşüncem senden yanadır.
Hep senden yanadır çektiğim kahır.
Bu senin ülkende, senin gölgende
Düşmesin kara kalpaklar, kirlenmesin duvaklar.
Korkum yok kafirden, ölümden yana
Alacaksa alsın beni şafaklar.
Hey hey! Yine de hey hey!
Al bayraklar altında kara bir kartal gibi
Yaşamak ne güzel şey.
Bir sır var bu mavzerde attığım gitmez boşa.
Çıkmış bir eski savaştan
Türkün bir karış toprak parçası için
Destanlar yaratacağım yeni baştan.
Yıktım toprağın üstüne bir sarı kurşunla birini
Çıktı karşıma biri.
Çıktıkça çektim tetiği "Bismillah"larla beraber
Vurdum alnından kafiri.
Bu kaçıncı kurşundur, bu kaçıncı "Bismillah"
Bu kaçıncı ölüdür?
Bir türkü söylenir siperlerde her sabah:
"Vurun Antepliler namus günüdür."
Ben Antepliyim, Şahinim ağam
Mavzer omuzuma yük.
Ben yumruklarımla dövüşeceğim.
Yumruklarım memleket kadar büyük.