Risale-i Nur davasının öncülerinin hepsi istisnasız sona çok yakın olduğumuz zamanımızda abide insanlardı. İslam davasının samimi savunucuları olarak hepsi birer kahraman ve birer serdengeçtiydi. Onca baskıya aldırmadan Bediüzzaman’a ve davasına gönül verip bu uğurda varı yoku feda etmeleri ise elbette altın harflerle yazılmaya değerdi.
Risale-i Nur davasının öncüleri fazla kalmadı. Ahirete göç edenler için ölüm yıl dönümlerinde onları hatırlamak, onların acılarını yaşamak ve ne tür bir fedakârlık örneği sergilediklerini görmek bizim için elbette bir şevk unsurudur. Bu vesileyle Risale Haber’de büyük puntolarla Ahmet Feyzi Kul’un ölüm yıl dönümünü görünce benim de içimden onun manevi kişiliği ve hizmetleri önünde eğilmek, ruhuna bir Fatiha okumak ve hiç olmazsa hayat ve hatıralarını bir kez daha gözden geçirmek geldi.
Ahmet Feyzi Kul, Bediüzzaman Said Nursî’nin üç Feyzi’sinden biri. Mahkeme salonlarında yaptığı savunmalar ve güzel hitabetiyle, ilmi ve özellikle cifr ve ebced üzerindeki çalışmalarıyla bilinen âlim bir zat. Bir gazi, bir kahraman ve dava için bir serdengeçtiydi. Risale-i Nur’un gerçek bir avukatı, gür sesli bir hatip, bir teslimiyet, bir fazilet ve bir mütevazi adamdı.
Birinci Cihan Savaşında göğüs göğse savaşıp yaralanan ve bundan ötürü malul elini bir nişan olarak gururla taşıyan biriydi.
Diğer serdengeçtiler gibi o da mahkûm olmuştu. O da hakaretlere maruz kalmıştı. O da mahrumiyetler çekmişti. Ama yılmamış, yıkılmamış, Bediüzzaman’ın ve Risale-i Nur’un çağımızdaki tek muştusu olduğunu ilan etmekten bir saniye bile geri durmamıştı.
Ahmet Feyzi Kul, Bediüzzaman’ı bütünüyle anlayanlardan. Bediüzzaman’ın bütün kişiliğini ilana izin almadığı halde yine de inandığını kişiliğine yakışır pervasızlıkla bütün âleme ilan edeceğini şu cümle ile ifade ediyordu: “Ey Üstad! Bütün dünya senin büyüklüğünü, hakkaniyetini ve ilâhi memuriyetini inkâr etse de, sen de onların bu inkârlarını kabul etsen, ille de bu Ahmet Feyzi senin muhteşem mahiyetini, müceddidiyetini, ilahi memuriyetini bütün cihana ilan edecektir.”
Ahmet Feyzi Kul, baştanbaşa bir dava adamı olarak çok meziyetler taşıyordu elbette. Ama bence onun eşsiz kişiliği tevazusunda ortaya çıkıyordu. Üstad’ın ölümünden sonra Risale-i Nur bağlıları arasında az da olsa küçük fikir ayrılıkları yaşanmıştı. Gerek içtimai ve gerekse siyasi meselelerde farklı fikirler ileri sürenler olmuştu. Ahmet Feyzi Kul da bu rüzgârların etkisi altında kalmış olabilirdi. Özellikle 12 Mart muhtırası günlerinde, siyasetle hizmet etmenin gündemde olduğu bir zamanda, bir dostun ticarethanesinde, o zamanın Risale-i Nur avukatı Av. Bekir Berk’le karşılaşırlar. Sohbet o günün gündemine yoğunlaşır. Bu sohbet esnasında Av. Bekir Berk, özetle şunları söyler:
“Bediüzzaman’ın ve ona bağlılarının siyasi iktidara yönelen bir gaye ve amaçları yoktur. Onların amacı bu milletin imanına, ebedî saadetine, cehennem hapsinden kurtulmasına yardımcı olmak için hizmet etmektir. Bediüzzaman’a göre bu toplumun bugünkü buhranı iman buhranıdır. Bu buhrandan kurtuluş ancak iman ve Kur’an hakikatlerine sarılmakla olacaktır… İman, ihlas, tevazu, takva, cihad ve siyaset de dahil her sahanın en yükseğinde olan bir zatın, eğer siyasete girme arzusu olsaydı, bunu yapmaz mıydı?...”
Av. Bekir Berk’in bu çerçevede koyulaşan konuşmasının belki de en hararetli yerinde “Bir dakika Bekir bey!” diye hitap eder Ahmet Feyzi Kul. İşte burada ne denli gururdan uzak tevazu insanı olduğunu gösterir gazi ve kahraman Ahmet Feyzi Kul: “Evet bir dakika, bir dakika! Bütün işlediği hataları kabul ve itiraf ederek, bu hatalardan dönen bir kardeşiniz var. Acaba bu günahkârı tekrar kardeşliğe kabul eder misiniz?”
Elbette ortalığı bir sessizlik kaplar. Sessizliği bozan yine Av Bekir Berk olmuş; “Ben hayatımda kendisine yönelen tarizler karşısında bu şekilde mukabele eden büyük ruhlu, olgun ve faziletli bir kimse görmedim. Böyle bir kişiliğin ancak eli öpülür” diyerek, ayağa kalkar ve bu büyük insanın elini öpmek ister. Ahmet Feyzi Kul buna izin vermez; ama onu bağrına basar ve kucaklaşırlar.
Bu bir şeref ve fazilet levhasıdır.
Bu olaydan sonra Ahmet Feyzi Kul fazla yaşamaz. Her zaman hatıralarımızda canlı kalacak bu şeref ve fazilet levhasıyla 17.10.1972 yılında rahmet-i Rahman’a kavuşmuştur. Mekânı cennet olsun ve Allah bu büyük abide insanların yolundan gitmeyi bizlere nasip etsin.