Eli kalem tutan herkese sözüm:
En çok da kendime; dinlesin özüm!
Hak bildiğimizi te’yîd edelim;
Mutâbakatını te’kîd edelim.
Her sözün sarfına yetkili miyiz?
İhlâs mı, yalnızca, muharrikimiz?
Lafımız yapmasın karşıda yara;
Uğramasın kimse, sonra, zarâra.
Her bildiğimiz hak, söylenmeyecek;
Hak’dan başkası, bak, söylenmeyecek!
Teblîğ ve tenkîdde ifrât, tefrîte
Düşsek; yardım olur, bence, İfrît’e!
Herkesin önünde söylenmez hatâ;
Bakışla, tavırla olsa da hattâ…
Yanlış, yanlışları etrâfa yaymak;
“Zelle”yi cinâyet ile bir saymak…
Her işin vakti var; gelmeden olmaz.
Teblîğ usûlünü bilmeden olmaz.
Nefsini îkàzla başlamış Üstâd;
Bu esâsı dâim etmeliyiz yâd…
En güzel îkàzdır, aynalık etmek;
Gözünü yumarak çekilip gitmek.
“Sünnet”i yaşarsak âlemimizde;
Görünür, ders olur âleme bizde…
Terbiyesi zâhir olsa Nebî’nin (sav);
İrşâdına yoldur gencin, sabînin…
Bir mürşîd tavrını takınmamalı,
Nefsini yermekten sakınmamalı.
Demek: “Tek doğru yol, gittiğim yoldur!”,
Büyük bir cehâlet eseri olur.
Kur’ân Caddesi’dir yol, hakîkatde;
Milyarlar kulvarı vardır elbetde…
Başkasına çelme, köstek takmadan;
Oyalanıp sağa – sola bakmadan;
Hedefe koşalım patikamızda;
Bizden beklenilen sür’atte, hızda.
Gàyeye ulaşmak azmimiz varsa;
Farketmez yolumuz genişse, darsa!
Hâsılı diyecek söz bitmez aslâ;
Bir nokta koyalım burda bu fasla…