Kimsenin bizden haberi yokken, kimsenin bizim varlığımıza dair bir bilgisi vede umudu yokken,anılmaya bile değmezken adım hayattan bîhaberken hayatım dilemenle anıldım,var kılındım! Taş değildim,hayvanda, bitki de,melek de…Varlığımı insan libasıyla taçlandırdın. Ebediyete programlanan vücud libasımızda ihtiyaçlarımızı belirleyip ruhumuzu,fikrimizi,görüneni görünmeyeni donattın!
Fuzulî Mecnun’u Hakk’a erdirirken ona şöyle dedirtir:
“Kurtar beni ıztırâb-ı gamdan
Ver müjde vücûduma ademden”
Yani; “İlahî! Varlığıma yokluktan bir müjde eriştirip (varlığımı yok edip) beni gam ızdırabından kurtar!” dın….Yokluk kaygısını tahayyül edebilen bir nefsin hıçkırığı gibi düştü bu dua kalbime…
…Varlığıma yokluktan bir varlık giydirmenin anlamı sıkıştırırken beynimi kavramaya çalışırken yokluğumun algısını beynim şu tepelerde gezindi…
Doğum tarihimize ve bunun dokuz ay öncesine gittiğimizde, bizim için “yok”luğu yakından görebiliyoruz.Kalbimin atamaz halde olması,sesleri işitememek,gören gözümüzün olmaması..Ve dünyada olmayan “ben” yok haldeyken her şeyin gayet normal olması. Belki yokluk algımı algılamaya çalışırken en vurulduğumuz an karesidir bu!.Biz yokken hiçbir şeyin aynı olmaycağını sanmamızdan kaynaklanan bir yıkım!Her şeyin normal ve aynı güzellikte olması..O andan bugüne doğru geldikçe safha safha izleyebiliyoruz var olmanın serüvenlerini.. Doğumumuzun öncesine gidince; dünya’nın, güneş sistemi’nin, galaksilerin, nihayet bütün varlıkların “yok”luğuna, başka bir ifadeyle ‘yok olduğu an”a ulaşabiliyoruz. Burada yokluğun soğuk, karanlık yüzü ürkütücü noktalara kadar gidebiliyor, bir an önce varlığın bulunduğu alana yönelmeye can atıyoruz. Hayatın başının ve sonunun yokluğa çıkması ürkütürken yüreğimizi “YOKLUK” tan kaçış ve “Yokluğu” reddetme duygusuyla savaşıyoruz içimizde..
“‘Olmak ve Olmamak aynı Anlam’dadır, aynı Şey’dir. Eğer bunlar aynı Şey olmasalardı değişerek birbirleri olmazlardı. “ kaygısı tırmalıyor beynimizi ve son kapıdan sonraki sonsuzluk kurtarıyor kalb ve kabrimizi.Nitekim öncesinde geçmişe doğru yaptığımız yolculukta varlıktan bihaber olmamızdan dolayı kavrayamadık rahatsızlığını fakat bundan sonrasına yapacağımız yolculuk yani bundan sonrasının yok olduğu algısı, var olma nimetini algılamamızdan ötürü farklı derecede etkiliyor,incitiyor canımızı!.
Hele, Bediüzzaman Hazretlerinin cehennem ve yokluk fikrini mukayese ettiği şu tesbitleri de dikkate alınırsa:
“. . . Eğer sen cehenneme girsen, vücud dairesinde kalsan, senin sevdiklerin ve akrabaların ya cennette mes’ud veya vücud dairelerinde bir cihette merhametlerine mazhar olurlar. Demek, her halde cehennemin vücuduna taraftar olmak sana lâzımdır. Cehennemin aleyhinde bulunmak, ademe [yokluğa] taraftar olmaktır ki, hadsiz dostlarının saadetlerinin hiç olmasına taraftarlıktır.”
Nefis bir terennüm... Mükemmel bir duyuş…
Arının kendi varlığını muhafaza etmek için düşmanına iğnesini batırması, arkasında civcivleriyle dolaşan tavuğun var veya yok olma durumunda aslan kesilmesi gösteriyor ki, dünyadaki bütün varlıklar yokluğa karşı varlıkla programlanmış ve topyekün bir direnişe girmesi bu kaygıyı bütün canlılar yaşarken insan oğlunun boş durmayacağını izah ediyor lisanı halleriyle aslında…
Ölümün pençesine düşmeden, pek az insan ölümü düşünür” diyor H. Fielding
Adınının kocamanlığı yakıyor içimizi.Pek çoğumuz uzaktan bakıyoruz ölüme, uzaklara düşer sanıyoruz, uzaklarda kalır diye düşünüp yanılıyoruz.Taa ki ummadığımız bir anda,ummadığımız şekilde ,ummadığımız kadar yakınımıza değiveriyor da yanıldığımızı anlıyoruz… gelmesinin neden olduğuna yabancıymışız gibi , hiç bilmiyormuşuz gibi yaşamanın ne büyük yanılgı olduğunu fark ediyoruz..Aniden “ben geldim” diyor, “kalakalıyoruz”.. Sapasağlam tutunduğumuz ipimiz avuçlarımızdan kayıp gidiveriyor… İşte sonrasında hayatta “hayat” bulabilmeyi ümid ediyoruz.Varlığın içinde saklı olan hakiki “varlık” umudumuz oluyor kalbimizin duvarlarına astığımız dualarımızda.Çünkü biliyoruz ki; O Varsa “var” vardır/ “Varsa, yoktur yok.
Mütefekkir insan, bir hiç olan yokluğu değil, cehennem bile olsa herşey demek olan varlığı seçmekte tereddüt etmez. Bunun için, Bediüzzaman’ın “Vücudun, velev cehennem de olsun, ademden [yokluktan] daha hayırlı olduğu vicdanî bir hükümdür” sözüyle tutunuyoruz varlığın huzuruna.
Ve her iki anlamda var olabilmek adına bu dünyada bu bilinçten haberdar kılınmamız nedeniyle bunun farklılığını ve farkındalığını da nufuz etmek lezzetinden mahrum olmamak…Var Eden ve Yok Eden’in mutlak varlığını fark etmek ve O’nun varlığına ulaşmanın bizi de var edeceğini bilerek O’na yönelmek…Diliyoruz ki Ey varların ve yokların varı,bir kerem kıl sıyır bizi bu yokluktan. Bu yok kullarını var kıl var kıl bu yok kulunu!
Bir varmış bir de varmış, ya “yok” olsaydı
{{member_name}}
{{formatted_date}}
{{{comment_content}}}
YanıtlaYükleniyor ...
Yükleme hatalı.