Tam bir yılı daha geride bıraktık. Korkular, vehimler, vesveseler, ihtiraslar… Hayat limanımıza kimler uğradı, kimler selamladı bizi hasretle veya nefretle? Dönüp geriye baktığımda hep aynı tatsızlık, aynı kıvamsızlık, aynı keyifsizlik…
İnsanlar merhametsiz, çevre şefkatsiz, siyaset malum, meşguliyetler bayat, düşünceler berbat. İnişler, çıkışlar ve sallantılarla geride kalan koca bir iki bin on yedi. Düşünme, okuma, yazma, daha doğrusu ‘sayıklama’ dışında hiçbir etkinliğim olmadı.
‘Sükut suikasti’ne kurban giden “Entelektüel Yalnızlık” kitabı bu yılın en verimli meyvesi galiba. Kitabı imzalı gönderdiğim hiçbir “meşhur”dan çıt çıkmadı. Kendin gibi fani insanların aldatıcı ilgisine esir olmak ne acıklı bir şey!
İçe dönük sıradan bir vatandaş, kendi gölgesiyle başı daima dertte. Sanal bir dünyanın adamı. Rüyaları sanal, idealleri sanal, kendisi sanal. “Ben bizzat kendim bir rüyayım, bir düş kırığıyım, yazmak için geldim dünyaya, yazmak benim için bir görev değil, bir ödev” diyor şair. Kendisi de öyle mi? Belki evet, belki hayır.
Daldan dala atlayan bir merak, kavuran ve yandıran bir bireysellik ve ünsiyete alışık olmayan bir anti-sosyallik. En büyük dostu yine kitaplar. Kitap, insana kıyasla daha vefalı, daha samimi. Çünkü insanların çoğunluğu kıyıcı ve yıkıcı.
Bu yılın kitaplarla dostluk bilançosu pek nadir. Eskisi kadar yoğun değil: “Bir İdam Mahkumunun Son Günü” (Victor Hugo, Can, 2015) “Kur’an Tarihi” (M.Öztürk-H.Ünsal, Ankara Okulu, 2016) “Selçuklu Saraylarında Ömer Hayyam’ın Hayat ve Maceraları” (Ziya Şakir, Kaknüs, 2010) “Günlükler” (Stefan Zweig, Can, 1999) “Günlüklerin Işığında Tanpınar’la Baş Başa” (İ.Enginün-Z.Kerman, Dergah, 2015) “Divan” (Irvın D.Yalom, Ayrıntı, 1998) “Zahir” (Paulo Goelho, Can, 2005) “Urfa Tarihinden Sayfalar” (Selahattin E. Güler, Eyyübiye Belediyesi, 2016) “Zor Hayatlar” (Mehmet Sarmış, Edessa, 2017) “Asi Ruhlar” (H.Cibran, Kaknüs, 2001) “İslam’ın Aynası Camiler” (Roger Garaudy, Türk Edebiyatı Vakfı, 2014) “Tanrının Tarihi” (Karen Armstrong, Pegasus, 2017) “İslam’da Modernleşme” (B.Gencer, Doğu/Batı, 2012)
İrfan havzama yeni şeyler kattım mı, bilmiyorum. Saydığım bu zevat yıllardan beri ziyaret ettiğim belli başlı bazı isimler. Risaleler hayatımın ayrılmaz bir parçası. Mistik ve deruni cezbe anlarında tavaf ettiğim biricik mihrap. Benimle beraber büyüdüler, açıldılar, çiçeklendiler: Sözler, Şualar, Lem’alar, Mektubat… İstifade mi dediniz? Çok az. Bu yıl hiç meal okumadım. Mealistler, meale olan güvenimi sıfıra indirdiler.
İnsan bir seviyeden sonra değişik ve dağınık okumayı değil, etkili ve derinlikli okumaları tercih ediyor. Bir mabedi inşa, tekrar ile, ısrar ile, üzerinde durmak, düşünmek ve kendini adamak, yani kapıları zorlamakla oluyor. İlk çalışta hiç kimse açmaz sana kapısını. Israr edeceksin, bekleyeceksin ve talep edeceksin. Hiçbir kitap ilk gelene kapılarını açmaz; dener sizi, layık mısınız, değil misiniz? Kıyıcı mısınız, yapıcı mı?
Yıllarca roman ve hikaye okumak için harcadığı o göz nuruna acıyor insan. Daha baki, daha sağlam ve daha güvenilir bir zemin istiyor basabilmek için. Düşünce eserlerinin de bir miyarın süzgecinden geçirilmesi lazım. Sindirim için süzmek, elemek şart. Süzmek, yani şahsileştirmek, insanileştirmek. İltifat ucuz değil, marifete tabi.
Bir yılın bilançosu kısaca bu. Sessiz ve sakin bir hayat. Dışta ölgün ve durgun; içte dalgalı ve fırtınalı. Tüm tarihle her an sessiz ve kelimesiz bir söyleşi içinde. Filozoflarla diz dize, şairlerle yüz yüze, salihlerle omuz omuza, mücahitlerle el ele. Soyut bir kavganın ve mülakatın vazgeçilmez bir müdavimi.
Onun için zaman fiziki değil, psikolojik. Fiziki dünyada geçen bir yıl, psikolojik dünyanın yüz yılına tekabül ediyor. Bir gecede bin bir gece yaşamak misali. Bazen reel, bazen irreel; bazen madde, bazen mana; bazen ruh, bazen beden; bazen her şey, bazen de hiçbir şey. Bir vehim, hayal ve akis sadece.
Bir yılın sonundaki biricik arzu: daha fazla oku(n)mak, daha fazla yazmak, daha fazla beğenilmek, daha fazla ilgi görmek... Yazık ki bunların hiçbiri yok.