Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Enfal Suresi 45-46. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:
45 . Ey îmân edenler! Bir (düşman) ordu(su) ile karşılaştığınız zaman, artık sebât edin (1) ve Allah’ı çok zikredin ki kurtuluşa eresiniz.
46 . Allah’a ve Resûlüne itâat edin; birbirinizle çekişmeyin; sonra içinize korku düşer de (size heybet veren) rüzgârınız (kuvvetiniz) gider; (2) o hâlde sabredin! Şübhesiz ki Allah, sabredenlerle berâberdir.
1- “Evâmir-i şer‘iyeye (şeriatin emirlerine) karşı itâat ve isyân olduğu gibi, evâmir-i tekvîniyeye (yaratılış kānunlarına dâir emirlere) karşı da itâat ve isyan vardır. Birincisinde mükâfât ve mücâzâtın ekseri (çoğu) âhirette; ikincisinde, ağlebi (daha çok) dünyada olur. Meselâ, sabrın mükâfâtı zaferdir; atâletin (tenbelliğin) mücâzâtı (cezâsı)sefâlettir (fakirliktir); sa‘yin sevâbı (çalışmanın karşılığı) servettir; sebâtın (yılmamanın) mükâfâtı galebedir (gālib gelmektir).” (Mektûbât, Hutbe-i Şâmiye, 466)
2- “Ehl-i hak, ittifaktaki hak kuvvetini düşünmediklerinden ve aramadıklarından, haksız ve muzır (zararlı) bir netîce olan ihtilâfa düşerler. Haksız ehl-i dalâlet ise, ittifaktaki kuvveti, aczleri vâsıtasıyla hissettiklerinden, gāyet mühim bir vesîle-i makāsıd (maksadların vesîlesi) olan ittifâkı elde etmişler. İşte ehl-i hakkın bu haksız ihtilâf marazının (hastalığının) merhemi ve ilâcı: وَلَاتَناَزَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ ر۪يحُكُمْ [Birbirinizle çekişmeyin; sonra içinize korku düşer de (size heybet veren) rüzgârınız (kuvvetiniz) gider] âyetindeki şiddetli nehy-i İlâhîyi (ilâhî yasağı), وَتَعاَوَنُوا عَلَي الْبِرِّ وَالتَّقْوٰي [İyilik ve takvâ üzerine yardımlaşın] âyetindeki hayât-ı ictimâiyece gāyet hikmetli emr-i İlâhîyi düstûr-ı hareket etmek ve ihtilâfın İslâmiyet’e ne derece zararlı olduğunu ve ehl-i dalâletin ehl-i hakka galebesini ne derece teshîl ettiğini (kolaylaştırdığını) düşünüp, kemâl-i za‘f ve acz ile, o ehl-i hak kāfilesine fedâkârâne ve samîmâne iltihâk etmektir; şahsiyetini unutmakla riyâ ve tasannu‘dan (sun‘îlikten) kurtulup, ihlâsı elde etmektir.” (Lem‘alar, 20. Lem‘a, 162)