İslam, yani Kur’ân insanın hür yaratıldığını pek çok ayeti ile açıklamıştır. Her şeyden önce insan “Ahsen-i Takvim”de yaratılmıştır. Ahsen-i Takvim kavramına “İrade ve Hürriyet” konusu girer. Çünkü insan ancak hürriyet ortamında insanlığa yakışır davranışlar sergiler. Kabiliyetleri ancak hürriyet ortamında gelişir.
1. İnsan din seçme hürriyetine sahiptir.
2. İslam’da sorumluluk bireyseldir. Suç işleyenindir.
3. “Dinde zorlama yoktur.” Hiç kimse İslam’a girmeye zorlanamaz.
4. İnsan rızası olmadan hiçbir anlaşmaya ve sözleşmeye zorlanamaz.
5. İnsanın seçim hürriyeti vardır. Evini, eşini ve ihtiyaçlarını istediği gibi seçebilir.
6. Eğitim ve öğretim hakkı vardır ve istediği eğitimi alabilir.
7. Hiç kimse bir başkasının suçundan ve günahından sorumlu tutulamaz.
Bütün bunlar ferdin ne derece hür olduğunu göstermeye yeterlidir. Özgürlük ferdî, bireysel ve şahsîdir. Sorumluluk özgürlükle beraberdir. Hürriyetini vermediğiniz insanı sorumlu tutamazsanız. Allah insanı hür olarak yaratmış, hürriyetin kısıtlanmasına “zulüm” ve “haksızlık” olarak nitelemiş ve yasaklamıştır. Allah meleklerine insana secde etmesini emrederek insanın değerini yüceltmiştir.
İnsanın gerek şahsı, gerekse manevî şahsiyeti değerlidir, hürmete layıktır, rencide edilmemelidir. Bunun için iftira, gıybet ve dedikodu yasaktır. Suçu sabit olmadıkça kişi suçlu sayılmaz. “Beraat-i zimmet asıldır.” “Sû-i zan” yasaklanmıştır. İnsana hüsn-ü zanla yaklaşılmalıdır. Hiçbir insana kötü gözle, kötü niyetle bakılamaz.
Felsefî olarak birey olması, fert olması veya olmaması gibi tartışmalar insanın hürriyeti ile doğrudan ilişkilidir. İnsanın “Ferd-i vahit” olması “Birey ve Özgür” olması demektir. İnsanın ateist veya seküler bir düşünceye sahip olmaları yani dini kabul etmemeleri hukuk açısından önemli değildir; önemli olan insan olmasıdır. Ne olursa olsun insan hürdür. Sorumluluğu ferdîdir ve Allah’ın kendisine ihsan ettiği mal, mevki, makam ve statüye göre sorumluluğu artar ve azalır. Elbette bir işçinin sorumluluk alanı ile bir idarecinin bir değildir.
İnsanın özgürlüğü doğrudan Allah’tandır. İnsana hürriyet ne devletin, ne de bir başkasını ihsanı değil, Allah’ın ikramıdır. İnsana hürriyet yaratılıştan verilmiştir ve onun bireysel haklarını gasbetmek haksızlıktır ve zulümdür.
Ekonomik özgürlüğe gelince:
Mal ferdîdir. Devletin malı olmaz. Bireyin malı olur ve bunlar hukukî işlemlere tabidir. Maldan zekât verilir. Halk ve devlet tahlili yapılması gereken bir konudur. Devletin malının özelleştirilmesi ne anlama gelmektedir? Bu üzerinde durulması gereken bir konudur. Sermaye, hak ve mülkiyet konuları üzerinde durmak gerekir. Kamu kuruluşunun özelleştirilmesi demek halkın malının peşkeş çekilmesi olarak görülemez. Yapılan şey, keyfî ve verimsiz yönetimden alarak, rasyonel, girişimci ve çalışkan insanlara vermektir. Devletin malının olduğu yerde yolsuzluk, verimsizlik ve kayırmacılık vardır. İslama göre devletin görevi kamuya mal kazanmak değil, halkın, yani bireylerin malını korumaktır. Kamu malı ancak memurun görev yapacağı binalar ve devletin yoksullar için yaptığı hastane ve okullardır.
Peygamberimiz (sav) devletten ve devlet malından bahsetmez. Pahalılık olmasın diye narh koyma teklifine “Ben Allah’ın huzuruna kul hakkı üzerimde olmadan gitmek isterim” buyurarak kabul etmemiş ve serbest piyasayı savunmuştur. Peygamberimiz (sav) ekonomik hayatın “hür teşebbüs, emek, girişimcilik, rekabet ve serbest piyasa” üzerine kurulmasına taraftar olmuş ve müdahaleci olmamıştır.
Rekabete dayanan bir ekonomik sisteme müdahale etmek medeniyetin, sanatın, ilmin ve tekniğin gelişimini engeller. Devlet eliyle ne ilim gelişir, ne sanat ve ne de teknoloji.. İlim dahil, spor ve tüm sanat dalları bireysel gayretin ve çalışmanın sonucu gelişir. Devletin görevi kabiliyetli bireylere yardımcı olmak ve imkân sağlamaktır.
Sonuç olarak:
İslam’da hak ve özgürlükler bireyseldir. Mükellefiyet ferdidir. Devlet tüzel kişiliktir, bu sebeple devletin malı ve mülkü olmaz. Hazine vardır. Bu da memurların ihtiyaçları içindir. Bir de devletin memurlarının çalışması için binalar yapılır bu devletin malı olur. Bunun dışında devlet ticaret ile ilgilenmez; vatandaşların ekonomik çıkarlarını korur. Ancak bunları koruma karşılığı vergi alır. Yüce Allah'ın zekât ve sadaka emri malın ve kazancın bireysel olduğunun delilidir. Devlet tüzel kişilik olduğu için sorumlu olmaz ve zekât ile mükellef olmaz. Ancak devlet bunu organize edebilir ve zenginin fakire zekât vermesi için yardımcı olabilir.