Birinci ve ikinci Harbi Umumi ile Bediüzzaman alakadardır. Eserlerinde yer yer çeşitli yönleriyle eleştirir, tarih felsefesi yapar. Biz onun bu çok tetkik edilmesi gereken felsefesini anlatmaya çalıştık.
Birinci harbi umumi 28 Temmuz 1914-11 Kasım 1918 arasında cereyan etmiştir. Tarihimizde buna Seferberlik denilir. Yetmiş milyon asker cepheye sürülmüştür. 30 milyon insan ölmüştür. İkinci Harbi umumi 1939 ile 1945 arasında vuku bulmuştur. 50 milyon insan ölmüştür. Birinci Harbi umumi ona göre zelzele-i azimedir. İki harbi umumi, bin senelik insanlığın medeniyet ve terakkisini tahrip etmiştir. On cani yüzünden doksan masum zarar görmüştür.
Bediüzzaman, ikinci harbi bir ayetin tefsirinde “bu savaşa girmeyin” şeklinde yorumlar ve öyle olmuştur.
Harbi umumide kendisine yöneltilen “mağlubiyetimizden dolayı dehşetli müteessir oldunuz” cümlesine karşı “Ben kendi elemlerime tahammül ettim, fakat ehli İslamın elemlerine değil” der.
Birinci harp, görülen zarardan daha büyük olan medeniyetin dayanağı, istinadı, menbaı olan Avrupa medeniyetinin deccalane bir vahşet doğurmasıdır. İhtirasları yüzünden bu belaya hem kendilerini hem de masum insanları maruz bırakmışlardır,
Bedüzzaman Harbi Umumiyi merak etmediğini anlatır. ”İşki bu Harb-i umumiyi dört ayda merak etmedim.” Bu 7 sene sürmüştür. 25 yıl gazetelere bakmamıştır. “Risale-i Nur’un has talebeleri baki elmaslar hükmünde olan hakaik-i imaniyenin vazifesi içinden böyle zalimlerin satranç oyunlarına bakmasınlar“ demiştir. Birinci harpte bu kadar fedakarlıklar yapan bir insan suçlanmaktan kurtulamamıştır.
Harbi Umuminin insanlığın uyanmasını netice vereceğini düşünür. ”Dehşeti Harb-i Umumi’nin neticesinde beşerde hasıl olan bir intibah-ı kavi ve beşerin tam uyanması cihetiyle katiyyen dinsiz bir millet yaşamaz.“ Harbi umumi menfi milliyet yani ırkçılığın insanlığa ne kadar zararlı olduğunu göstermiştir. Onu Babil kalesinin yıkılması olayına benzetir. Otoritenin bitmesi başıboşluk olarak yorumlar.
Umumi iki harbin büyük tahribatı olmuştur. “Dehşetli Harb-i umuminin gösterdiği tahribatın emsaliyle esfel-i safilin olan ve vahşi irticaa düşecek.“ Bu birinci harbi umumide Rusya’nın kuzeyinde doksan zabit ile beraber bir uzun koğuşta esir olarak bulunmuştur.
Birinci Harb-i Umumi’yi üç bin adamın hatası olarak görür, 30 milyon insan ölmüştür. ”Üç bin adamın caniyane siyaset hatalarıyla 30 milyon biçare nev-i beşer aynı harpte mahvedildği gibi binler misaller var.“
İkinci Harbi umuminin şiddetli zulüm ve istibdadı ile merhametsiz tahribat yapılmış, bir düşmanın yüzünden yüzer masum perişan edilmiştir. Mağluplar perişan, galipler ise tedirgin olmuştur. Bir yerde de umumi harpler kafirleri birbirine musallat etmiştir, bir şair şiirinde böyle ifade etmiştir.
İkinci harbe biz girmemişiz bu Kur’an’dan gelen iman ve salih amel neticesindedir. İki umumi harp günahkar medeniyetin yanlış medeniyet ve insan telakkisinin tokadıdır, yeryüzünü onların ihtirası kanla doldurmuştur. Kainatı ağlattıran cinayetler işlenmiştir, zakkum şerleri yutmuştur, hazmedemediği kötü telakkileri yüzünden kusmuş ve yeryüzünü pislemiştir. Adavetin ne kadar fena ve tahrib edici olduğunu göstermiştir. Hiçbir fayda görmemiştir insanlık bu savaşlardan. Eski umumi harp 30 milyon insanın ölümüne neden olmuştur. Bir tahribat-ı azimedir. Ancak bu ikinci harp memleketimize girmemiştir.
Osmanlı zamanında şarka üniversite açmak için çabalamış tam tahakkuk sırasında umumi harbin vukuu ile geri kalmıştır. Cumhuriyet devrinde Ankara hükümetine teklifi kabul ettirmek için çabalamıştır. 200 mebustan 163 mebus bu teklifi kabul etmişlerdir.
Birinci Harbi umumide Pasinler cephesinde şehid merhum Molla Habib‘le beraber Rusya’ya hücum niyetiyle giderler.
Birinci Harbi umumide İstanbul istila altındadır, istilacı kumandan onun yazdığı eserden ürkmüş ama taarruz edememiştir.
Birinci harbin öncesinde rüyada Ararat yani Ağrı dağı parçalanır. Kur’an’ın etrafındaki surların yıkılıp onun kendini savunacağı şeklinde yorumlar.
İkinci harbi umumi her tarafta açlık, tahribat ve israfata neden olmuş, insanlığın ne kadar iktisada muhtaç olduğunu göstermiştir.
Bediüzzaman Harb-i Umumi’de gönüllü alay kumandanı olarak iki sene çalışmıştır, çarpışmıştır. Ordu kumandanı Enver Paşa’nın takdiratı altında kıymettar talebelerini ve dostlarını feda etmiştir. Hatta Enver Paşa savaşta yazmış olduğu İşarat’ül İcaz tefsirinin kağıdını temin etmiştir. Harbin patlamasıyla Erzurum’un Pasinler kasabasının dağ ve derelerine düşmüştür. O kıyametlerde dağ ve tepelerde fırsat buldukça, kalbine gelenleri yazmıştır. Mehazsız ve kitap mevcut olmadığı halde, şehid olmaya muntazır bir psikolojide yazmıştır. Bu harbin başlangıcını Risale-i Nur’un başlangıcı olarak kabul eder. Bu eseri cephede, avcı hattında bazen at üstünde telif edilmiştir. Bu eseri talebelerine bizzat ders olarak vermiştir. Harbi umuminin kötü neticelerinden biri de Sevr Anlaşmasıdır, bize büyük zararları olmuştur.
Esaret
Birinci harpte savaşırken esir düşer, onu da yer yer anlatır eserlerinde.
Bediüzzaman eserlerinde esaret yıllarından bahseder ama nasıl yer yer bir parça bir epizot anlatır. Onların hepsi toplanırsa bir bilgi bloku oluşursa da o bu yolu tercih etmez, eserlerine blendirg tarzında yükler bu insanlar ve olaylar ve mekanlar hakkındaki bilgileri.
Kostroma’da esirken Çarlık Rusyasının yıkılması fırsatından yararlanarak oradan kaçar. Varşova, Viyana, Sofya yoluyla İstanbul’a gelir. İstanbul’da büyük itibar görür, ihtiyarlar bahsinin sekizinci ricasında “esaretimin keşmekeşlikleri“ der. Esaretten sonra Harbiye nezaretinin tavassutuyla Darül Hikmet’ül İslamiye’de bir süre çalışır. İstanbul’da Arabi risaleleri, Türkçe Manzum Lemaat’ı, Nokta isimli eserlerini yayınlar. O zamanlar büyük itibar görür. Osmanlı büyük adamların hepsine milleti, ırkı ne olursa olsun itibar etmiş, yüceltmiş ve yükseltmiştir.
Esaretten sonraki yıllarını gaflet olarak niteler. Büyük itibardan dolayı oldu-bitti itibardan rahatsız olan kişiliği itibarın getirdiği farklılıkların faniliğini ebedi arkadaşlığa muktedir olmadıkların söyler. Esarette iken Kostroma’daki camide intibah-ı ruhisi burada da nükseder, yalnızlığa doğru kaçar. O arada hayatının pusulası olan Abdülkadir Geylani’nin ihtarı ile yeni bir ruh haleti kazanır, esirken de onun himmetiyle kaçtığını söyler. Niyazi Mısri de böyle bir tereddüd yaşar büyük şeyhin ihtarıyla yolunu tayin eder. Büyük şeyhin himmeti hep böyle insanlara sayeban olur, efendim bize de himmet et.
Harbi Umumide çok tehlikelere maruz kalmıştır. Hazret-i Gavs’ın gösterdiği aynı tarihte veya az evvel harika bir surette kurtulmuştur. Eski Harbi Umumi yani birinci dünya harbine iştirak ile yara bereye ve nihayetsiz korkulara maruz kalıp nihayet Rusya’ya esir olarak gitmiştir. Birinci harb neticesinde Rusya’nın şarkı şimalisinde çok uzak olan Kostroma vilayetine sürgün edilmiştir. Orada Tatarların tavassutu ile Volga nehri kıyısında bir camide bir süre ömür geçirmiştir.
Rus’un esaretinden kaçtıktan sonra İstanbul’da iki üç sene Darül Hikmet’te hizmet-i diniye onu tutmuştur. Yine Harbi umumide Van şehri Rus’un istila etmesiyle harabezar olmuş ekser ahalisi şehadet ve muhacerete maruz kalmıştır.
Bütün bu kahramanlıkları yine de bir takım çevrelerin onu asılsız vehimlerle suçlamasını engellememiştir.