Bizatihi Hz. Peygamber'in ifadesiyle her biri bir ‘yıldız’ olan ilk mü’minler topluluğu içinde Zeyd b. Sâbit, hayatına en ziyade özendiğim ve imrendiğim isimlerin ön sıralarında yer alır. Hz. Peygamber Medine’ye hicret ettiğinde henüz onbeş yaşında olan bu genç sahabi, gençliği, ilmi, zekaveti, basireti ve bütün bu vasıfların üstüne nurun alâ nur bir keyfiyet olarak eklenmiş feragati ve adanmışlığı ile, gökteki yıldızlara bedel yerdeki yıldızlar olan ashabın benim nazarımda en parlak yıldızlarından biridir. Asr-ı Saadetten Zeyd b. Sâbit’e dair hiçbir hatıra yoktur ki, gerisinde hepimiz için bir ders ve bir hikmet bulunmasın.
Vahiy kâtibi ve ashabın en genç Kur’ân hâfızlarından biri olan Zeyd, Hz. Peygamberin Arabistan Yahudileri ile olan sözleşmelerinde de hususî kâtibidir. Hz. Peygamberin Yahudilerle olan Süryanice sözleşmelerin sıhhati açısından, ashabı içinde Süryanice bilen bir sahabinin yer alması hikmetiyle kendisine bu dili öğrenmesini emrettiğinde, Zeyd, onbeş gün gibi kısa bir sürede bu dili öğrenmiştir; ki bu keyfiyet, emr-i nebevîye ittibadaki mu’cizevî sır ile Zeyd’deki Allah vergisi zekavetin harikulâde bir bileşimi hükmündedir.
Aynı Zeyd, Hendek savaşı sırasındaki gayretiyle Hz. Peygamberin nazarına iliştiğinde, Efendimizin o sırada yanında bulunan Evs kabilesi reisi büyük sahabi Sa’d b. Muaz, Buas günü Zeyd’in babası Sâbit b. Dahhâk ile giriştikleri çetin mücadeleyi hatırlayıp şimdi oğluyla aynı saflarda Allah için mücahede edişlerinden söz edecek; bu esnada Hz. Peygamberin Zeyd için ‘ne iyi bir çocuk!’ dediğini duyacaktır.
Yine Zeyd, mü’minler ordusu Mekke’nin fethi için yola koyulduğunda, bizatihî Hz. Peygamberin emriyle Neccaroğullarının sancaktarı olur. Zırh giymiş mü’minler kabile kabile Hz. Peygamberin önünden geçip yola koyulurken, Neccar oğulları sancağını kimin taşıdığını sorar Efendimiz. Sancağı taşıyan, kabilenin yaşlısı ve şereflisi İma’ b. Rahasa’dır. Bunu öğrenince, Efendimiz aleyhissalâtu vesselam, sancağın niye Zeyd’e verilmediğini sorar. Cevap, Zeyd’in gençliğidir—ki Zeyd o sırada yirmiüç yaşındadır. Buna mukabil, Efendimiz sancağın Zeyd’e verilmesini emreder; çünkü Zeyd, Neccaroğulları içinde hıfzı en kuvvetli Kur’ân hâfızı ve de Kur’ân’ı en iyi bilenleridir. Hz. Peygamber, Kur’ân’ın mü’minler nezdindeki nihayetsiz değerine binaen, hıfzında Kur’ân’ın lâfzını ve aklında Kur’ân’ın bilgisini saklayana en ziyade değer vermeleri gereğine dikkat çekerek sancağın Zeyd’e verilmesini emretmiştir.
İşte o Zeyd, Hz. Peygamber vefat ettiğinde henüz yirmibeş yaşında olmakla birlikte, Peygamber Efendimizin ‘Kur’ân’ı en iyi bilen’ ve ‘feraizi en iyi bilen’ ünvanıyla takdir ettiği bir sahabidir. Böylesi bir sena-yı nebevî mazhar bir genç olarak, Resûlullah’ın halifesi Ebu Bekir es-Sıddîk’ın kimi deri, kimi kemik, kimi tahta üzerine yazılmış Kur’ân âyetlerinin bir mushaf içinde tedvini için görevlendirdiği heyetin başındadır. Aynı Zeyd’i, Hz. Osman zamanında bu kez farklı mushafları inceleyip bir ‘otorite mushaf’ oluşturacak; böylece Kur’ân’ın hıfzını ve en ufak bir ilave veya eksilmenin dahi ona karışmamasını sağlayacak heyetin başında görürüz. Ki altından yüzünün akıyla kalktığı bu iki ağır vazife, Zeyd’e, henüz kırkında iken “Zeyd’i bu vazife ihtiyarlattı” dedirtecektir.
Zeyd b. Sâbit’in, her biri hakkında ayrı bir senayı ve ayrı bir rahmet duasını iktiza eden böylesi kudsî hizmetleri yanında, benim gözümde Zeyd’i çok çok özel kılan bir vasfı daha vardır. Zeyd, İslâm tarihinin ilk ve en kritik kırılma noktasında ‘kırılma’yı engelleyen birkaç isimden biridir.
Hz. Peygamber vefat ettiğinde, henüz vefatın şoku atlatılmamış iken, Ensar mü’minlerin içine bir endişe düşer. Hz. Peygamberin Muhacir ve Ensar mü’minleri birarada tutan örnek şahsiyetine karşılık, onun yokluğunda Muhacirîn’in Ensâr’a tahakküm etmesi, hatta yerinden yurdundan etmesi endişesine kapılır Hazrec koluna mensup Medineli sahabiler. Sakîfeti Benî Ubâde’de, Hazrec’in kabilesi reisi Sa’d b. Ubâde’ye halife olarak bîat etmek üzere toplanırlar.
İşte o esnada, Aşere-i Mübeşşere’den üç büyük isim, Hz. Ebu Bekir, Ebu Ubeyde b. Cerrah ve Hz. Ömer’den önce duruma müdahale eden bir kişi vardır: Zeyd b. Sâbit. Zeyd, Hazrec’in en önemli boyu olan Neccar oğullarına mensuptur, Hz. Peygamber’in yukarıda zikrini ettiğimiz takdirlerinin mazharıdır, ve o an orada bulunanların belki de en gencidir. İçlerinden birini ‘Peygamber’in halifesi’ olarak seçmeye karar kılmış Ensarı, Kur’ân bilgisini konuşturarak bu ‘tarihî kırılma’dan alıkoyar Zeyd. Medineli mü’minlerin Kur’ân’da Allah tarafından anılan sıfatıdır ‘Ensar.’ Ensar, yani yardımcılar! O halde, halifenin kimlerden olacağı, bizatihî Kur’ân’ın işaretiyle, besbellidir.
Zeyd, Ensara hitaben, şöyle demiştir:
“Resûlullah aleyhisselam, Muhacirlerdendi. Biz de, Resûlullah aleyhisselamın yardımcıları idik. Onun yerine geçirilecek olanın da yardımcısıyız!”
Zeyd b. Sâbit’in, Kur’ân bilgisini konuşturarak ortaya koyduğu bu feragat ve bu basiret, Sakîfeti Benî Saide’de suyun akışını değiştirir. Sonrasında, Beşir b. Sa’d ve Ubeyy b. Ka’b gibi yine Ensardan olan sahabilerin Zeyd’in ortaya koyduğu bu feraseti destekleyen konuşmalarıyla, Peygamber Efendimizin hicret esnasında yol arkadaşı, ‘mağaradaki iki kişinin ikincisi’ Ebu Bekir es-Sıddîk’a biat edilir.
Başka bütün vasıfları bir yana, bu kritik anda sergilediği, kabile asabiyetinden veya gelecek endişesinden uzak bu basiretli ve feragatli duruşu iledir ki, Zeyd b. Sâbit, Asr-ı Saadete hikmet nazarıyla bakmaya çalışan gözümün incisidir.
Zeyd’in bu duruşundan aldığım ders, bir büyük hakikat uğruna geride durabilmek, adanmışlık ve feragattir.
Bugün bu dünyada bizler ‘mü’min’ olarak yaşıyorsak, bunda Zeyd b. Sâbit’in Muhacirîn’e göre ‘ikinci’liğe baştan rıza göstererek suyun mecraında akmasına vesile olan feragatinin kesin bir hissesi vardır.
Zeyd b. Sâbit’in razı olduğu ‘ikincilik’ ki, böylesi bir ikinciliği binlerce birinciliğe tercih ederim.