Emine Dolmacı'nın haberi:
Nemli ve sıcak bir güne daha başlayan Manhattan'ın 42. Sokak 1. Caddesi'ndeki Birleşmiş Milletler (BM) binasında saatler 13.00'e yaklaştığında Müslüman ülkelerin diplomatları arasında hareketlilik başlıyor.
Çeşitli renk ve modellerden oluşan kıyafetler içerisindeki bayan ve erkek diplomatlar 3. kata doğru yöneliyor. Bu hareketliliğin sebebi ne Suriye'deki çatışmalar ne de Arap Baharı. Müslüman diplomatlar, güvenlik görevlileri ve gazeteciler cuma namazını kılmak üzere BM'nin mescidine gidiyor. Türkiye'de namaz vakitlerinde duymaya alıştığımız ezan burada duyulmuyor. Ezan sesi ancak mescidin içine girildiğinde duyulabiliyor... Her renkten, her ırktan, her milletten insan, aynı safta omuz omuza vererek saf tutuyor. Cumanın hükmünü yerine getiriyor, adeta Mekke'de bir hac ibadetinde bir araya gelmiş insanların görüntüsüyle cuma namazını eda ediyor. Giyinme ve örtünme şekilleri birbirinden farklı kadınlar da bu kalabalığın hemen arkasında saf tutarak cemaatteki yerini alıyor. Çünkü kadınlar için ayrı bir mescit yok.
Dünya ülkelerini ilgilendiren önemli kararların alındığı Genel Kurul toplantıları, devlet başkanlarının buluşması ya da önünde yapılan protesto gösterileri ile tanıdığımız bir yer burası. New York'ta bulunan 39 katlı BM binasının başka bir özelliği daha var. 192 üye ülke arasında Müslüman olanların temsilcilerini haftada bir kez, 3. kattaki kütüphane bölümünde görebiliriz. Her hafta ayrı bir müezzin ve ayrı bir imamın görev aldığı cuma namazlarında, her ırktan, her milliyetten ve renkten insanı görmek mümkün. Erkeklerin hemen arkasında saf tutan kadınların da ne kıyafetleri, ne örtünme biçimleri ne de fizikleri birbirine benziyor. Onlar da bizim camilerimizde görmeye alışık olmadığımız bir rahatlıkla, tek bir bölme halinde dizayn edilen mescitte hem hutbeyi dinleyip hem de cemaatle kılınan namaza iştirak ediyorlar. Bu mekân ve bu vakit, onların tek buluşma yeri ve zamanı.
İmamet de, temizlik de imece usulü
3. kattaki mescidin ne BM yönetimi tarafından ne de binada görev yapan Müslümanların kendi aralarından tayin ettiği bir imamı yok. Her hafta başka bir isim çıkarak ezanı okuyup kamet getiriyor. Yine başka bir isim ise hutbeyi okuyor ve namazı kıldırıyor. Cemaate öncülük ederek burada namaz kıldıran ve hutbe okuyan kişilerin hepsi İngilizce bilmiyor. İngilizce bilmeyenler Arapça olarak veya kendi lisanında hutbe okuyor. Cemaatten gönüllü bir tercüman ise okunan hutbeyi tüm cemaatin anlayabileceği bir dile yani İngilizceye çeviriyor. Yani yer BM binası olunca hutbe dili İngilizce, ibadet dili Arapça oluyor... Her ırktan, her renkten ve milletten insanın bir araya gelip küçük bir Mekke prototipi oluşturduğu bu mescit dışarıdan ziyaretçilere açık değil. Sadece burada yer alan diplomatlar, gazeteciler ve diğer çalışanlar kullanıyor. Mescidin temizliği ve ihtiyaçları için ise bizde olduğu gibi bağış kutuları konulmuş. Şeffaf bağış kutularına her hafta buraya ibadete gelen cemaat gönlünden ne koparsa, 5-10 dolar atıyor.
Hutbenin konusu da 'silahlara veda'
Geçtiğmiz hafta BM mescidindeki cumayı kıldıran Pakistanlı hoca, manidar bir hutbe okuyor. Konusu İslam ile şiddetin bağdaşmazlığı üzerine. Adeta, binanın hemen önündeki simge haline gelmiş, ucu bükülmüş silahla, 'silahlara veda' mesajıyla, aynı görevi yerine getiriyor. Pakistanlı isim sözlerine, "Allahu ekber deyip silah atanları görünce utanmaktan kendimi alamıyorum." ifadeleriyle başlıyor. Bu kelamın aslında ne anlama geldiğini de şu sözlerle aktarıyor: "Allahu ekber, elinde Kalaşnikof ile havaya atmayı değil, bu kelamın manası; farklılıkları Rahman'ın ismi altında toplamak ve insanları sırf Allah'ın yaratmasından dolayı muhabbet duymayı ifade eder." Müslümanların yaşadıkları ülkelerde birlik ve beraberliğin sembolü, ayrımcı değil birleştirici olduklarına dikkat çeken hutbede, "Müslüman kimseyi farklılığından dolayı kınamaz, başkalarının ayıbı ya da kusuru ile uğraşmaz." düsturunu da hatırlatıyor. Müslüman'ın vaktini boşa harcamayıp ilim tahsil edeceğini, çalışacak hiçbir şey bulamaz ise gidip başkalarına yardım edeceğini, buna da komşusundan başlayacağını ifade eden Pakistanlı imam, "Başkalarına yardıma da öncelikle komşusundan başlar. Amerika'da komşuluk hakkı diye bir kavram yoksa, bunu neden Müslümanlar oluşturmuyor?" sorusunu da soruyor.
Zaman