Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), A'râf Suresi 42-43. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:
42 . Îmân edip sâlih ameller işleyenler, ki (biz) kimseyi gücünün yetmeyeceği (bir şey) ile mükellef tutmayız, işte onlar Cennet ehlidirler. Onlar orada ebedî olarak kalıcıdırlar. (1)
43 . Hem onların (o mü’minlerin) sînelerinde kin (ve emsâli kötü hisler)den ne varsa (hepsini) çekip çıkarırız; (o Cennetlerde onların) altlarından ırmaklar akar. (Onlar da:) “Böylece bizi buna (bu mükâfâta vesîle olan amellere) hidâyet eden Allah’a hamd olsun;hâlbuki Allah bizi hidâyete erdirmeseydi, doğru yolu bulamazdık. Gerçekten Rabbimizin peygamberleri (bize) hakkı getirmişlerdir!” derler. Derken (onlar:) “İşte size Cennet! İşlemekte olduğunuz (sâlih ameller)den dolayı ona vâris kılındınız!” diye nidâ olunurlar.
1- “Bu âlemin mutasarrıfının (idârecisinin) mâdem nihâyetsiz böyle bir keremi (ikrâm ediciliği), nihâyetsiz böyle bir rahmeti, nihâyetsiz öyle bir celâl (nihâyet derecede büyüklüğü) ve izzeti (şânının yüceliği) vardır. Nihâyetsiz celâl ve izzet, edebsizlerin te’dîbini (edeblendirilmesini) ister. Nihâyetsiz kerem, nihâyetsiz ikrâm ister; nihâyetsiz rahmet, kendine lâyık ihsân ister. Hâlbuki bu fânî dünyada ve kısa ömürde, denizden bir damla gibi milyonlar cüz’den ancak bircüz’ü yerleşir ve tecellî eder (görünür). Demek o kereme lâyık ve o rahmete şâyeste (yaraşır) bir dâr-ı saâdet (saâdet yeri) olacaktır.” (Zülfikār, 10. Söz, 18)